12 Temmuz 2012 Perşembe
Tarih, Tarih yazmak ve Tarihçiliğe dair küçük bir not...
"Bir milletin tarihini araştırmak sadece meslekten tarihçilere bırakılamaz. Çünkü ilim san'atın, ilim adamı san'atkârın gördüklerini göremez. San'atkârlardaki "nüfuz-ı nazar" (olaylara derinlemesine bakabilme) ilim adamında yoktur. Tarih ilmi, belgeleri konuşturarak, "Görünen Tarih"e dayanır. Oysa ki belgelerle tarih, vesikacı tarihçilik çok defa belgeleri yazanların maksadına, tercihine, şahsi yorumuna, o tarihi anların ve olayların durmadan değişen şartlarına bağlıdır.
(II. Dünya Savaşı'ndan sonra ele geçirilen Nazi belgeleri o savaşı bizzat yürüten Alman generallerinin, savaş sonrasında Müttefikler'e söyledikleri ile çelişmiştir.) O bakımdan ilhamını tarihten alan, duygu ve düşüncelerini milli tarihin olayları ve kaynakları ile besleyen san'atkârların eserleri ve fikirleri, en az meslekten tarihçilerin söyledikleri kadar doğru ve değerlidir."
Nihad Sami BANARLI(*)
------------------------------------
(*) "Edebiyat Sohbetleri" adlı kitabından... (Shf.: 17)
Devamını gör...
(II. Dünya Savaşı'ndan sonra ele geçirilen Nazi belgeleri o savaşı bizzat yürüten Alman generallerinin, savaş sonrasında Müttefikler'e söyledikleri ile çelişmiştir.) O bakımdan ilhamını tarihten alan, duygu ve düşüncelerini milli tarihin olayları ve kaynakları ile besleyen san'atkârların eserleri ve fikirleri, en az meslekten tarihçilerin söyledikleri kadar doğru ve değerlidir."
Nihad Sami BANARLI(*)
------------------------------------
(*) "Edebiyat Sohbetleri" adlı kitabından... (Shf.: 17)
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Temmuz 12, 2012
0 yorum Etiketler: Genel Kültür

Posts Relacionados
10 Temmuz 2012 Salı
Atatürk Halife mi olacaktı?
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI, KAZIM KARABEKİR VE MUSUL MESELESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Bu hadisenin nedenlerini bilmeden, yeni bir devlet kuracak kadar dirayet sahibi bir insanın sırf şahsi bir nefret hissiyle ve "inançsız(!) olduğundan dolayı" bir intikam hissi ile halifeliği kaldırdığını düşünmek; "kişiyi nasıl bilirsin: Kendim gibi..." özdeyişine hakikaten çok uygun düşüyor. Böyle düşünenler önce şunu bilmeli ki, "Hilâfet" sadece dini bir makam değil, aynı zamanda siyasi gücü olan bir makamdır da... Öyle ise, devletin başında bulunan herhangi bir adam bile bu gerçeği dikkate almadan o makamı kişisel öfkesine kurban edecek kadar akılsız olamaz! Öyle ise işin aslı nedir?
İşin aslı şudur: Bilindiği gibi, 1 Kasım 1922'de çıkarılan bir kanunla önce hilâfet ve saltanat birbirinden ayrılmış, sonra da saltanat kaldırılarak Osmanlı Devletinin siyasi varlığına son verildiği resmen ilân edilmiştir. Burada halifelik ve saltanatın ayrılmasında ve bunlardan sadece saltanatın kaldırılmış olması hususunu Atatürk'ün siyasi bir manevrası olarak görenler vardır. Evet, bu düşüncede olanlar bu düşüncelerinde haklıdırlar ve bu noktada hemen şunun da altı çizilmelidir ki, hilafet ve saltanatın ayrılmasına itiraz etmek bir yana, Atatürk'e muhalif olanlar bunun bizzat böyle olması için de gayret göstermişlerdir. Çünkü, Mustafa Kemal'in saltanata da göz diktiği düşünülmekte ve böylece bu makamın ikiye ayrılması ile Atatürk'ün işinin zorlaşacağı düşünülmektedir. Fakat hakikatte bu siyasi manevra Atatürk'ün işini kolaylaştırmış, bu kararın dışarıya yansıyan görünümü ise Atatürk'ün, hem halifeliği hem de saltanatı aynı anda kaldırmaktan çekindiği ve bu yüzden önce bu iki makamı ayırmakla işe başladığı ve böylece doğacak muhtemel tepkilerin önüne geçtiği şeklinde olmuştur.
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Salı, Temmuz 10, 2012
0 yorum Etiketler: Tarihten hatırlatmalar

Posts Relacionados