14 Ocak 2012 Cumartesi
12 Eylül çöplüğünde eşelenenler...
Bu "12 Eylül" meselesi, epey bir zamandır; bir; "Allahına kadar demokratız ulan!.." diye naralanmadıkları kalmış, "ordunun içine bıraksan demokratlıklarına bir halel gelmeyecek kadar demokrasiye düşkün"(!) olanların diline sakız oldu ya, artık kedinin yün yumağı ile oynadığı gibi şurasından burasından çekiştirip durmazlarsa olmayacaktı, netekim olmadı da!..
Bunları dinlerken cidden hayretlere gark oluyorum!.. "Denmez ki, diyesin" dedikleri hesap, insanın bunlara: "Ulan, bu 12 Eylül dediğiniz dönemin içinde biz de yaşamadık mı, olup bitenleri biz de görmedik mi?!.." diyesi geliyor!.. Yani öyle bir anlatıyorlar ki, eğer ordu demokrasiye müdahale etmemiş olsa, bizim demokrasi kahramanı siyasetçilerimiz, bu memleketin bütün o kördüğüm olmuş meselelerini sanki ilmek ilmek çözeceklermiş, amma bunlar gelip de bir anda darbe yapınca, memleket bunca hayırlı işten böylece mahrum kalmış!.. Yuh üstüne yuh!..
Bakın, şimdi, şurasını ilk başta ayrı bir yere koyalım da, "akım" demek isterken başka bir şey demiş olmayalım:
Evet, "birileri", darbe ortamını olgunlaştırmak için elinden geleni yaptı, sağ adına vurdurdu, sol adına kırdırdı! Ülkenin rotasının başka bir yöne çevrilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Buraya kadar tamam. Peki, birileri bunun böyle olmasını gerekli görüyorlardı da, bizim siyasetçilerimiz ne yapıyorlardı? Ecevit, bir yerlere "elinizi çabuk tutun" mesajı veriyor ve : "Biraz daha geç kalırsanız birileri sahaya iner, düdüğü çalar ve oyunu bitirir!" demiyor muydu?!.. O "geç kalmaması gerekenler" kimlerdi?.. "Oyun" dediği neydi? Ecevit, hangi demokrasinin hangi "demokratik" kurumunu ne için, nereye davet ediyordu ki?!.. Yani, meselâ, kimdi o beklediği?!..
Cevabını bilemiyoruz gerçi ama, küçük bir hatırlatma, belki bu konuda zannederim bize bir nebze olsun fikir verebilir : 27 Nisan 1978 sabahı, Afganlı Marksistler, askerlerle birlikte yaptıkları bir darbe ile Davut Han'ı devirerek "Afganistan Demokratik Cumhuriyeti"ni kurdular. Bir kaç ay sonra darbeyi yapan ekibin önde gelen isimlerinden Taraki, darbeye yardım eden askerleri tasfiye ederek 1978 sonbaharında binlerce sovyet uzmanı Afganistan'a "davet" etti. Ardından da, 5 Aralık 1978'de Sovyetler Birliği ile 20 yıllık bir işbirliği anlaşması imzalandı ve Sovyetler bu anlaşmaya dayanarak Aralık 1979'da Afganistan'ı işgal ettiler. Yani, bizdeki "12 Eylül" darbesinden 9 ay önce!..
Neyse, yani, hatırlatalım ki, o zamanlar dünyada sadece emperyalist ABD değil, bir de hemen başucumuzda, hem emperyalist, hem de komünist bir Sovyetler Birliği Devleti de vardı!..
Öz olarak söylersek; kiminin umudu ABD, kimininki de SSCB idi!.. "Kanımız aksa da zafer İslam'ın" diyenler Sovyet(=Komünist) korkusu ile ABD'nin kucağına zıplamışken, "Halkların Kardeşliği" diyenler "Marksist ve Komünist" olmaları hasebiyle, adı komünist kendisi emperyalist bir devletten fayda umuyorlardı. Ha, bu arada, hani "Atatürkçülük" mü dediniz?!.. Onun adı ne sağda, ne solda, ne şurda, ne burda anılıyor, "fikren" esamisi dahi okunmuyordu!.. Ona bir tek ordu sahip çıkıyor görünse de, onun da durumu; "beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın!.." meselesini hatırlatıyordu!..
Bütün bunların da altını böylece çizdikten sonra gelelim bizim sütten çıkmış ak kaşık, "darbe mağduru" siyasetçilerimize ve bugün bu yaygarayı koparan o sözde aydınlarımıza!..
Didiklenirse altından şüphesiz çok şey çıkar!.. Lakin biz özetle şunları söyleyelim: Her gün onlarca insan kurşunlanarak, bombalanarak can verirken, hani bu milletin vekili olanlar, sahi onlar ne yapıyorlardı?!.. Aylarca cumhurbaşkanıı seçemeyen bir meclis! Ülke kan denizinde yüzerken Cumhurbaşkanlığı seçiminde Bülent Ersoy'a oy atmaktan ar etmeyen, mecliste çiğ köfte partileri düzenleyen, çiğ köfte oldu mu olmadı mı diye meclisin tavanına çiğ köfte fırlatıp, yapıştıran vekiller!.. Yani, bunları hatırlayınca sormadan edemiyorum: Kenan Evren'den hesap sorulacak da, bunlardan sorulmayacak mı?!..
Bütün bunları konuşmadan, polisi, öğretmeni, memuru amiri, bırakın mahallesi ve semtini, caddesi sokağı bile ikiye ayrılmış bir memleket gerçeği ortada durup dururken, kardeşin kardeşi katletmesinin ve "demokrasi kesintiye uğradı" lâfları ile o darbenin faturasını sadece "darbe olgunlaştırıcılarına" çıkararak kendilerini temiz gösterenler, bugün bütün bunlar olmamış gibi gayet serin ve "o zamanlar ben de şu kadar yattıydım, şöyle işkence gördüm, böyle coplandıydım" demekle bütün bunların üstünü örtebileceklerini hiç zannetmesinler!..
"12 Eylül" konuşulacaksa, sadece "darbeciler" değil, bunlar da konuşulsun da; kim "akbaş", kim "karabaş", artık belli olsun!!..
Bunları dinlerken cidden hayretlere gark oluyorum!.. "Denmez ki, diyesin" dedikleri hesap, insanın bunlara: "Ulan, bu 12 Eylül dediğiniz dönemin içinde biz de yaşamadık mı, olup bitenleri biz de görmedik mi?!.." diyesi geliyor!.. Yani öyle bir anlatıyorlar ki, eğer ordu demokrasiye müdahale etmemiş olsa, bizim demokrasi kahramanı siyasetçilerimiz, bu memleketin bütün o kördüğüm olmuş meselelerini sanki ilmek ilmek çözeceklermiş, amma bunlar gelip de bir anda darbe yapınca, memleket bunca hayırlı işten böylece mahrum kalmış!.. Yuh üstüne yuh!..
Bakın, şimdi, şurasını ilk başta ayrı bir yere koyalım da, "akım" demek isterken başka bir şey demiş olmayalım:
Evet, "birileri", darbe ortamını olgunlaştırmak için elinden geleni yaptı, sağ adına vurdurdu, sol adına kırdırdı! Ülkenin rotasının başka bir yöne çevrilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Buraya kadar tamam. Peki, birileri bunun böyle olmasını gerekli görüyorlardı da, bizim siyasetçilerimiz ne yapıyorlardı? Ecevit, bir yerlere "elinizi çabuk tutun" mesajı veriyor ve : "Biraz daha geç kalırsanız birileri sahaya iner, düdüğü çalar ve oyunu bitirir!" demiyor muydu?!.. O "geç kalmaması gerekenler" kimlerdi?.. "Oyun" dediği neydi? Ecevit, hangi demokrasinin hangi "demokratik" kurumunu ne için, nereye davet ediyordu ki?!.. Yani, meselâ, kimdi o beklediği?!..
Cevabını bilemiyoruz gerçi ama, küçük bir hatırlatma, belki bu konuda zannederim bize bir nebze olsun fikir verebilir : 27 Nisan 1978 sabahı, Afganlı Marksistler, askerlerle birlikte yaptıkları bir darbe ile Davut Han'ı devirerek "Afganistan Demokratik Cumhuriyeti"ni kurdular. Bir kaç ay sonra darbeyi yapan ekibin önde gelen isimlerinden Taraki, darbeye yardım eden askerleri tasfiye ederek 1978 sonbaharında binlerce sovyet uzmanı Afganistan'a "davet" etti. Ardından da, 5 Aralık 1978'de Sovyetler Birliği ile 20 yıllık bir işbirliği anlaşması imzalandı ve Sovyetler bu anlaşmaya dayanarak Aralık 1979'da Afganistan'ı işgal ettiler. Yani, bizdeki "12 Eylül" darbesinden 9 ay önce!..
Neyse, yani, hatırlatalım ki, o zamanlar dünyada sadece emperyalist ABD değil, bir de hemen başucumuzda, hem emperyalist, hem de komünist bir Sovyetler Birliği Devleti de vardı!..
Öz olarak söylersek; kiminin umudu ABD, kimininki de SSCB idi!.. "Kanımız aksa da zafer İslam'ın" diyenler Sovyet(=Komünist) korkusu ile ABD'nin kucağına zıplamışken, "Halkların Kardeşliği" diyenler "Marksist ve Komünist" olmaları hasebiyle, adı komünist kendisi emperyalist bir devletten fayda umuyorlardı. Ha, bu arada, hani "Atatürkçülük" mü dediniz?!.. Onun adı ne sağda, ne solda, ne şurda, ne burda anılıyor, "fikren" esamisi dahi okunmuyordu!.. Ona bir tek ordu sahip çıkıyor görünse de, onun da durumu; "beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın!.." meselesini hatırlatıyordu!..
Bütün bunların da altını böylece çizdikten sonra gelelim bizim sütten çıkmış ak kaşık, "darbe mağduru" siyasetçilerimize ve bugün bu yaygarayı koparan o sözde aydınlarımıza!..
Didiklenirse altından şüphesiz çok şey çıkar!.. Lakin biz özetle şunları söyleyelim: Her gün onlarca insan kurşunlanarak, bombalanarak can verirken, hani bu milletin vekili olanlar, sahi onlar ne yapıyorlardı?!.. Aylarca cumhurbaşkanıı seçemeyen bir meclis! Ülke kan denizinde yüzerken Cumhurbaşkanlığı seçiminde Bülent Ersoy'a oy atmaktan ar etmeyen, mecliste çiğ köfte partileri düzenleyen, çiğ köfte oldu mu olmadı mı diye meclisin tavanına çiğ köfte fırlatıp, yapıştıran vekiller!.. Yani, bunları hatırlayınca sormadan edemiyorum: Kenan Evren'den hesap sorulacak da, bunlardan sorulmayacak mı?!..
Bütün bunları konuşmadan, polisi, öğretmeni, memuru amiri, bırakın mahallesi ve semtini, caddesi sokağı bile ikiye ayrılmış bir memleket gerçeği ortada durup dururken, kardeşin kardeşi katletmesinin ve "demokrasi kesintiye uğradı" lâfları ile o darbenin faturasını sadece "darbe olgunlaştırıcılarına" çıkararak kendilerini temiz gösterenler, bugün bütün bunlar olmamış gibi gayet serin ve "o zamanlar ben de şu kadar yattıydım, şöyle işkence gördüm, böyle coplandıydım" demekle bütün bunların üstünü örtebileceklerini hiç zannetmesinler!..
"12 Eylül" konuşulacaksa, sadece "darbeciler" değil, bunlar da konuşulsun da; kim "akbaş", kim "karabaş", artık belli olsun!!..
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Cumartesi, Ocak 14, 2012
Etiketler: Tarihten hatırlatmalar, Türkiye'nin demokrasisi

Posts Relacionados
- ABD fena karıştı!..
- Liman von Sanders'ten Enver Paşa'ya Sarıkamış yerine, alternatif harekât önerisi
- İçeriden Fethedilen Kale: CHP (V)
- İçeriden Fethedilen Kale: CHP (IV)
- İçeriden Fethedilen Kale: CHP (III)
- İçeriden Fethedilen Kale: CHP (II)
- Sihirbazın eline değil, perdenin arkasına odaklanın
- Rusya Nereye?...
- Ordular, onun bunun elinde bir ihtiras aleti olmaktan uzak tutulmalıdır
- ŞÜKRÜ KAYA'NIN ÇAKMAĞI
Yorum Gönder