19 Nisan 2016 Salı

Köy Enstitüleri demişken...


Genç Türkiye Cumhuriyetinin, milletini çağdaş uygarlık seviyesine mümkün olabilecek en hızlı yoldan ulaştırmak için çare olarak düşündüğü Köy Enstitüleri, bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda şüphesiz maksadına çok uygun düşen, başarılı bir girişimdi. Fakat, mateessüf devam ettirilemedi.

Köy Enstitüleri için her ne kadar “ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır” denilse de. Bu fikrin, Atatürk’e ve fikirlerine sonuna kadar bağlılığı ile öne çıkan ve 1935 yılında başladığı Milli Eğitim Bakanlığı görevini, 26 Aralık 1938’e kadar sürdüren ve bu tarihte görevinden istifa eden Saffet Arıkan’a ait olduğunu anlıyoruz.

İşte bu; son derece başarılı ve gerekli bir kurum olan köy enstitülerinin neden “devam ettirilmediğini” anlamaya çalıştığımızda, bu nedenler bizi, önce Atatürk’ün kafasında ve fikirlerinde bulunan “nasıl bir cumhuriyet” sorusuna verdiği cevapları ve onun ölümü ile fikirlerinin nasıl dışlandığını anlamaya mecbur kılıyor. Başka bir deyişle; köy enstitülerinin neden ortadan kaldırıldığı konusunu cevaplamak için Atatürk’ün ölümünün hemen ardından gelişen siyasi hareketlenmeyi ve bu hareketliliğin başını çeken “ikinci adam” İsmet İnönü’nün Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini nasıl aşama aşama devre dışı bıraktığını ve hem Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini, hem de uzunca bir dönem Türkiye Cumhuriyetinin kaderini elinde tutan Cumhuriyet Halk Partisinin halk nezdindeki itibarını nasıl tehlikeye attığını görmek ve anlamak gerekiyor.


Ben burada, başlandığında, sayfalar dolusu anlatılabilecek ve hakkında kalın bir kitap yazılabilecek kadar derin mevzular içerdiğine şüphe olmayan bu konuya sadece Köy Enstitüleri cephesinden bakacak ve sadece birkaç noktaya değinmekle ve okuyucunun kafasında birkaç soru işareti bırakmakla yetineceğim:

1-Köy Enstitüleri fikrini ortaya atan ve bunu büyük bir aşkla savunan Atatürk’ün son döneminde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Saffet Arıkan, Atatürk’ün vefatından hemen sonra görevinden neden istifa etmek gereği duydu?

2-Saffet Arıkan, 26 Kasım 1947 yılında intihar etti. Gazeteler, her ne kadar kendisinin bir kalp krizi neticesinde hayatını kaybettiğini yazsa da, dönemin CHP milletvekillerinden Fahir Giritlioğlu, Saffet Arıkan’ın intihar etmeden hemen önce İsmet İnönü ile tartıştığını, hatıratında şu sözlerle belirtmektedir:

“Eski Genel Sekreterlerden rahmetli Saffet Arıkan:
-Partiyi Atatürk’ten böyle mi aldınız. Partiyi ne hale getirdiniz? Demiş ve İnönü’den sert bir karşılık gördüğü için, o gece intihar etmişti." 


* * *

Atatürk’ün önemle üzerinde durduğu “Tam Bağımsızlık” ilkesine “ölesiye bağlı” bir insan olan Arıkan, istifasından sonra Berlin Büyükelçiliği görevine atanmış ama gözü gibi baktığı ve İsmail Hakkı Tonguç’a (Tonguç Baba) emanet ettiği Köy Enstitülerinden biri olan Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü, Berlin’den dönüşünde Tonguç ile beraber ziyarete gitmişti. Bu ziyareti, İ.H.Tonguç’un oğlu Engin Tonguç şöyle anlatıyor:

“1945 yılının son Pazar günüydü. Tonguç ona onun başlattığı atılımların ne kadar geliştiğini ve nerelere vardığını göstermek istiyordu. Arıkan gördüklerinden çok duygulandı, öğrencilerle konuştu, bir konser dinledi. Bu arada ilginç bir şey oldu: Enstitü’yü gezmeye gelmiş bir Amerikalı gazeteciler gurubu ile karşılaştılar. Arıkan’ın tepkisi düşündürücüydü: ‘Yankee’ler buraya da mı burunlarını soktular?’” 


Evet, “1947 yılının sonuna gelindiğinde o “Yankee”ler her yere burunlarını sokmuş bulunuyorlardı!..(*)

***

Oysa, Türk yurdunun “dingonun ahırı” yerine konacak şekilde, isteyenin istediği gibi girip çıkabileceği bir yer haline getirilmesini asla hazmedemeyecek bir karakterde olan ve böyle bir durumun doğuracağı sıkıntıları gayet iyi bilen Atatürk, mesela, Manisa Ziraat Odasına “tütün ziraati” konusunda “işbirliği ve yardım” önerisi ile gelen bir Amerikan heyetine dahi izin vermemiş ve “Bunlar ziraat der gelirler, sağlık der gelirler, eğitim der gelirler, halbuki hepsinin gerçek maksadı misyonerlik faaliyetinden ibarettir” diyerek, Ziraat bakanından sadece Manisa Ziraat odasına değil, Türkiye'nin bütün Ziraat Odalarına, bu tür girişimlere karşı uyanık olunması gerektiği konusunda uyarı telgrafları çektirmiştir.

***

Vaziyet bu iken, başta Atatürkçülüğün olmazsa olmazı olan tam bağımsızlık ilkesi ve diğer ilkeler konusunda aynı hassasiyetin binde birini dahi gösterme lüzumu görmeyenlerin elinde kalan bir ülkenin bugünkü geldiği noktayı hayretle karşılayanlar, sizce de hayretle karşılanmayı hak etmiyorlar mı?..

----

(*) Çetin Yetkin, “Karşı Devrim”, s.571

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.