20 Nisan 2016 Çarşamba

Böyle buyurdu gafil!..



Geçenlerde, youtube kanalında rastladığım bir videoyu izlerken ilginç bir hadiseye denk geldim: 

Uzaktan kalıbına baktığınızda eniyle boyuyla adam görüntüsü veren ve kendine iftiharla peygamber olarak kabul ettiği o yüce şahsiyetin aslında birinci sınıf bir devrimci olduğundan bile bîhaber bir "muhafazakâr?" ve ayrıca da "Osmanlıcı" olmakla kendini öne çıkaran biri, İstanbul'un bir yerinde, bir salon dolusu gence bir konuda konferans veriyor ve konuşmasının bir yerinde:

"Bakın gençler; ben şimdi burada konuşuyorsam bunu atamız Fatih Sultan Mehmet'e borçlu değil miyim? O burayı almamış olsa, ne ben, ne de siz burada olacaktınız. Ve burası muhtemelen şu an Yunanlıların elinde olacaktı, düşünebiliyor musunuz?..." 

diyor. Bunu derken de bir yandan gayet manidar bir şekilde kafa sallıyor, diğer yandan da gözlerini kısarak izleyicilerine hüzün bakışlar atıyor!...


Eyvallah!

Fatih Sultan Mehmet'ti biz de daima Allah razı olsun, mekanı cennet, makamı yüksek olsun diyerek anarız. Ona elbette minnettarız. Lakin, behey okumuş-yazmış ve biteviye Allah'tan, adaletten, vicdandan dem vuran adam!..

-Fatih'in bin zahmetle aldığı o güzelim şehir, tarihler 1918 yılının sonlarını gösterirken düşman çizmeleri altına düşüp, tamı tamına 4 yıl, 10 ay ve 23 gün süreyle o çizmelerin altında inim inim inlemedi mi?

-Düşmanın onlarca savaş gemisi Boğaziçi'ne kadar gelip, toplarının namluları padişahın sarayına çevrili beklemedi mi?

-Vaziyeti gören bir vatan evladı manzaraya bakıp, hırsla dişlerini sıkarak:"Geldikleri gibi gidecekler!.." demedi mi?


Sorumuz gayet açık:

-Eğer M. Kemal önderliğindeki Anadolu hareketi başarısız olsaydı, İstanbul şu an kimin elinde olacaktı?

Durum bu iken, İstanbul'un kadr-ü kıymetini bilmek için  seni ta 500 yıl öncesine götüren, fakat daha yüz yıl bile olmamış bir zamana götüremeyen o vicdanını, o imanını hadi sen söyle, ben hangi kelime ile anayım?!!...


------

(Resim: Beyazıt meydanında düşman tankları, 1919)


0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.