8 Temmuz 2015 Çarşamba

AK patentli "dinsiz imansız CHP" ya da "Ustasından Culluk Avlama Dersleri"...


MHP’nin kuruluş amacına öteden beri yapılan en iddialı eleştirilerin başında, soğuk savaş döneminde kurulan bu partinin aslında o dönemin ihtiyaçları içinde “şekillendirilmiş” bir parti olduğu iddiası gelir. Bu iddiayı öne sürenler, ABD’nin ünlü “yeşil kuşak stratejisi”ne geçişi ile beraber MHP’de “Türk-İslam sentezi”ne doğru bir yönelişin ABD’nin bu stratejisi ile manidar bir paralellik içinde olduğunu söylerler ve savunurlar.

Bu iddiayı yazının en başında öylece bırakarak biz yazımıza devam edelim ve MHP adına basın açıklamasında bulunun Yusuf Halaçoğlu’nun 8 Temmuz 2015 tarihli ajanslara düşen şu beyanatına bakalım:

“MHP'li Yusuf Halaçoğlu Deniz Baykal'ın dün Tarafsız Bölge programında Meclis seçimleriyle ilgili gündeme getirdiği iddialara cevap verdi. Halaçoğlu açıklamasında, "Biz eğer Sayın Baykal’ı desteklemiş olsaydık, kamuoyunda şunlar yansıtılacaktı: 'Siz Baykal’ı seçtiniz, bir muhalif adı altında' AKP’nin tabiriyle 'dinsiz bir partinin inançsız bir partinin adamını seçtiniz' diye bize yükleneceklerdi" ifadelerini kullandı.” 


Şimdi bu beyanatla MHP, daha önce de zımnî olarak sürdürdüğü bu düşüncesini bu defa ilk kez açıkça seslendirmiş oluyor. Durum bu olunca, buradan hareketle de artık şu tespiti yapmakta siyaseten yarar görüyorum:

Devamını gör...

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Atatürk'ün gözünden İsmet İnönü

Bu milletin en sıkıntılı bir anında kendi içinden çıkardığı Mustafa Kemal'in milletinin sıkıntılarını gidermek için çıktığı yolda, kendine yoldaş ettikleri içinden zamanla en öne çıkardığı ismin İsmet İnönü olduğu bilinen bir durumdur.

Milli mücadeleye diğerlerinden biraz daha geç katılmış olsa da, bu “öne çıkış”ı, daha açık bir ifadeyle M. Kemal’in kendisine özel bir önem atfettiği bu ismin bu önemi hangi özelliği nedeni ile hak ettiği ise hep merak edilmiş bir konudur.

Bu konuda yapılmış muhtelif yorumlar varsa da ben burada bunun nedenini birinci ağızdan, yani bizzat Atatürk’ün ağzından bize nakleden bir insanın yazdığı hatıratından alarak sizlere sunmak istiyorum. 


Bu isim Milli Mücadele döneminde önemli görevler ifa etmiş bulunan İstiklâl Mahkemelerinde görev yapmış, daha sonra Cumhuriyet döneminde “Bahriye Vekilliği”(Denizcilik Bakanlığı) da yapmış bulunan, “Topçu İhsan” ismiyle de bilinen İhsan Eryavuz’dur.

İhsan Eryavuz gibi önemli bir ismin anılarını gün ışığına çıkararak yakın tarihimize ışık tutacak çok önemli bir belgeyi bizlere kazandıran Kamil Maman bey, bu anıları “KARA DEFTER” adı ile kitaplaştırmış bulunuyor. İşte ben de bu kitaptan, İhsan Eryavuz’un yukarıda bahsettiğimiz konuya dair çok önemli bulduğum bir anlatısını burada sizlerle paylaşmak istiyorum.


Devamını gör...

10 Mayıs 2015 Pazar

Kenan Evren ve "darbecilere hakaret yükselen trend", onu anladık da, işin bir de bu yanı var...



"Ölse de kurtulsak" diye beklediklerimizden biri daha gitti. Fakat, "kurtulmamız için ölmesi gereken adamlar"ın sayısına bakarak umudumuz da kırılmıyor değil hani. Ama yine de Allah büyük diyelim de ümitlerimizi büsbütün öldürmüş olmayalım!

"Dilek ve temenniler" faslını böylece noktaladıktan sonra gelelim işin "yetişkin"leri ilgilendiren diğer kısmına:

Üzerinden prim yapmaya en elverişli konuların neredeyse başında gelen bu 12 Eylül meselesi ile ilgili ne çok şey yazıldı, ne çok şey söylendi, değil mi? Bu konuda daha önce ben dahi "12 Eylül çöplüğünde eşelenenler" başlığı altında bir şeyler yazmış olmaktan geri kalmadım. Fakat, netice olarak bunların ekserisi, kendi kimi mecburiyetleri üzerinden meseleye eğildikleri için konu ister istemez sebze çorbasına döndü ve doğal olarak da işin sonunda herkes kendi anlattığı hikayeden kahraman olarak çıktı! "Kötü adamlar" da böylece bu "kahramanları" tanımamıza vesile oldular, yani en azından istemeyerek de olsa hayırlı bir iş yapmış oldular!..

Peki ama iş gerçekten böyle miydi?

Devamını gör...

4 Mayıs 2015 Pazartesi

"7 Haziran Seçim Sandukası” ya da “Nikahına beni çağır sevgilim”in siyasal uyarlaması...


Niyetim "seçim" öncesi kimsenin hevesini kırarak çıkıntılık yapmak değil ama her seçim öncesinde olduğu gibi yine bugün de gönlü “kurtuluş umudu” ile dolup taşmış vatandaşların hallerine bakarak iki çift laf etmemekten kendimi yine de alıkoyamıyorum!..

“Kurtuluş”a giden yegâne eylemin gönülden bağlı oldukları partilerine oy vermek, ona daha çok oy kazandırmak ve bu uğurda daha çok çaba sarf etmek olduğunu düşünmek ve bunu yapmakla da partisine olan bağlılığının gereğini yapmış olmanın huzurunu yaşamak, her şeye rağmen anlaşılır bir şey. Fakat tarafımca anlaşılmaz bulunan ve işin karanlıkta kalan bir takım yanları var. Şöyle ki:

“Partim” dediğin “siyasi yapı”nın başında bulunanlar, senin savunduğun ilkeleri kaldırıp bir kenara atmış, “küresel sermaye”nin arzularına uygun olarak kendini yeniden konumlamışken, kısacası adı dışında partinizin geçmişi ile bütün bağlarını kestiğini açık açık ilân etmişken daha hâlâ bu neyin hevesi?..

Devamını gör...

27 Nisan 2015 Pazartesi

“Ve yaptı!”


Burhan Oğuz, cumhuriyetin ilk döneminde yaşamış aydın-mühendislerimizden biri. Mesleği dışında ülkenin tarihine ve sosyal yapısına duyduğu merak ve bu yönde yaptığı araştırmaları yazıya dökerek kitaplaştırması ise bizler için eski deyimle kendisine ne kadar medyun-u şükranız(teşekkür borçluyuz) dedirtecek kadar önemli.

Burhan Oğuz'un çalışmalarını önemli kılan diğer bir husus da Osmanlı'dan bakiye kalan önemli isimlerle olan yakınlığı ve onlarla özel sohbet ortamlarında bulunmuş bir isim olmasıdır. Kendisi hakkında daha fazla bilgiyi http://tr.wikipedia.org/wiki/Burhan_O%C4%9Fuz adresinde bulabilirsiniz diyerek asıl konumuza geçecek olursak, "Sarıkamış Harekâtı" adı ile bilinen ve milletçe içimizde sonsuza kadar derin bir acı olarak kalacak olan bu faciaya dair kısa bir anekdotu Oğuz bize şöyle naklediyor: 


"1943 yılında bir akşam Beylik Mandra’da yaptığımız bir domuz avından Beykoz’a dönmüş, gece iskelede vapur bekliyorduk (ava iştirak edenler arasında Nuri ve Halil Paşa’lar, “avcı” Sait Selahattin Bey, Şükrü Bey, Dr. Kamerettin Kanıçelebi… vardı. Halil Paşa çok içerdi. Yeğeni Nuri ona rakı içmemeye “şeref-i askeriyesî” üzerine yemin ettirmişti. O da şerefi kurtarmak için konyak içerdi). Halil Paşa bir ara bekleme salonundan çıkıp iskele üzerine, demir parmaklıklara geldi. Ben de yanına vardım ve lâfı Sarıkamış harekâtına getirdim. Paşa, cebindeki şişeyi yarılamıştı. Büyük içtenlikle bana bu işi şöyle hikâye etti: 

Devamını gör...

12 Nisan 2015 Pazar

"ÜST AKIL" yine devrede!..

Agos gazetesinin 9 Nisan 2014 tarihli internet sayfasında çıkan haber şu:

'7 Haziran 2015’te yapılacak seçimleri için partilerin YSK’ya sunduğu aday listelerinde etnik kimlik çeşitliliği öne çıkıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez üç Ermeni milletvekilinin 3 ayrı partiden mecliste görev yapması söz konusu olacak.'

Yeniçağ gazetesinden Arslan Bulut'un 12 Nisan 2015 tarihli makalesinin başlığı ise şöyle:

Adaylar arasında kaçı gizli Ermeni?

t2174a.com sitesinde yazan Ahmet Akın ise "Stockholm Sendromu" başlıklı makalesinde şöyle diyor.

"Düşmanı tanımadan atılacak her adım, kendi geleceğine konulan bir ipotektir"



Şimdi, bütün bunları şunun için dedik:

Önseçimdi, kontenjandı derken mv. adaylarını belirleyen iktidar ve muhalefet partilerinde en dikkat çeken şey, "açılım"a karşı çıkmayacak adayların seçilecek sıralara yerleştirilmesi oldu. Buradan da anlaşılıyor ki, "parçalanma anayasası" için gerekli olan 400 mv.nin tek bir partiden çıkabilme olasılığı güçleşince böyle bir yola gidilerek, -koalisyon olsun, olmasın-her halûkarda bu sayının bulunması için gerekli adamlar, gereken yerlere yerleştirilmiş oldu.


Şöyle ki:


Devamını gör...

26 Mart 2015 Perşembe

SS Subaylarının gizli silahı



SS'ler, bilindiği üzere Hitler'in özel koruma ordusunun kısaltılmış adıdır. Almanca açılımı ise "Schutzstaffel"dir. SS'ler, Hitler'in iktidarını koruma ve sürdürmede önemli görevler üstlenmiş eli kanlı bir yarı askerî bir milis kuvvetiydi. 

Kendi içinde  "Waffen-SS" (Silahlı SS) ve "Allgemeine-SS" (Genel SS) olarak ikiye ayrılan bu örgüt Heinrich Himmler tarafından toplama kamplarının yönetiminden de sorumlu tutulmuştu. 

Nazi partisinden olmakla devlet içinde özel bir konuma da sahip bulunan bu örgütün üst düzey subayları için dönemin Silahlanma Bakanı Albert Speer tarafından işgal ettikleri Çekoslavakya'nın Brno şehrinde kurdurulan "Waffenwerke Brünn" (Zbrojovka Brno) silah fabrikasında özel olarak yaptırılan ve üzerinde Wehrmacht Adler (Silahlı Kuvvetler Kartalı) amblemi bulunan kemerin tokasına gizlenmiş bu ilginç silah (Gürtel-Kanone), bugün eski savaş silahları müzayedelerinin de gözde ürünlerinden biri olmuş durumda.

(Resimlerin devamı için...) =>


Devamını gör...

20 Mart 2015 Cuma

Hitler'in tuttuğu tek söz


"Yoğun bombardıman, ilerideki çok az Alman askerinin etkili direniş göstermesini sağladı. Birçoğu ağır mermi şoku içindeydi. "Saklanacak yerimiz yoktu" diye anlatacaktı Gedikli Onbaşı Karl Pafflik sorgusunda. "Hava ıslık ve patlama sesleriyle doluydu. İnanılmaz kayıplar verdik. Sağ kalanlar kurtulma çabasıyla siperlerde ve sığınaklarda çılgınlar gibi koşturup duruyordu. Dehşetten dilimiz tutuulmuştu." 

Birçok asker dumandan ve kargaşadan yararlanarak teslim oldu. Firar etmek için çoğu askerden daha haklı sebepleri olan 500. Straf Alayı'ndan en az yirmi beş kişi ellerini yukarıya kaldırıp, kırma Rusça'yla "İvan, ateş yok, biz hapis" diye bağırıyorlardı. 500. Straf Alayı'ndan bir firari, sorgucularına meşhur Berlin yorumunu aktardı:

Devamını gör...

18 Mart 2015 Çarşamba

Sokma akılla anca buraya kadar!

Değil "şirket"i, bakkal dükkanını dahi idare edemeyecek bir akılla bütün uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak "padişahçılık" oynayan ve (kulakları çınlayası Selahattin Duman'ın da çok sevdiği deyişle) "sokma akılla gitmek ancak yedi adım" misali Süleyman Şah Türbesi'ni apar topar kaçırmayı bir zafer sayanlar, kendi elleri ile iş açtıkları başlarını şimdi vuracak taş arıyorlar! 

Süleyman Şah Türbesi, ya da "stratejik derinlik"te "ver kurtul"dan "kaç kurtul"a aşamasına geçiş  başlığı ile daha önce yayınladığımız notlarda da dikkat çektiğimiz üzere, AKP kadrosu, müthiş bir öngörüsüzlükle o gün atılan adımların bugün ortaya çıkardığı sonuçlara şimdi ne gibi bir çare bulunacağının derdine düşmüş bulunuyor!..

Konuyla ilgili son durumu köşesine taşıyan Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Ahmet Takan, bakın bugün içine düşülen kargaşayı nasıl aktarıyor: 

Devamını gör...

12 Mart 2015 Perşembe

Peki, savaşı ya Almanlar kazansaydı?..


Duygusal bir millet olduğumuzdan olsa gerek, Almanya'ya karşı geçmişteki "silah arkadaşlığı"mızdan ötürü diğer Avrupa milletlerine nazaran hep daha fazla bir yakınlık duyduğumuz-en azından benim de içinde bulunduğum kuşağa kadar-bilinen bir realite idi. Hattâ bizler göremedik ama biliyoruz ki II. Dünya savaşı başladığında Türkiye'de Almanların tarafını tutanların sayısı hatırı sayılır ölçüde yüksekti.

Bunda tabii belki sadece duygusallıktan gelen değil ama iki milletin arasındaki tarihsel koşulların şekillendirdiği benzerliklerden kaynaklanan bir etki de vardır ama her halûkârda yakın bir zamana kadar bizde böyle bir durum vardı. Fakat yine de, tarihin bir köşesinde anlaşılmayı bekleyen kimi hatıralara baktığımızda ne denli saf bir millet olduğumuzu bir kez daha anlıyoruz demekten kendimizi alamıyoruz!

Bilindiği üzere, kendi milli birliğini diğer Avrupa devletlerinden daha geç-ama bizden daha erken-kuran Almanya'nın koloni paylaşım savaşlarına geç kalmış olması nedeni ile yaşadığı hırçınlığı ustalıklı siyasi manevralarla Doğu'ya, yani Osmanlı toprakları üzerine yönelten İngiliz aklı, bu potansiyel tehlikeyi bir süreliğine de olsa kendinden uzaklaştırmayı başarmış ve ardından dünyayı herkesin malûmu olan I. Dünya savaşının eşiğine kadar getirmişti. Bu anlamda, konumuz açısından ilginç bulduğumuz iki hatırayı burada aktaracak olursak:  

Devamını gör...

1 Mart 2015 Pazar

II. Abdülhamid'den Atatürk'e tekamül eden tarih ve araya giren "Neo-Enver"ler

Bir ülkenin gelişmişliğinde en etkin parametrelerden biri olan bilginin entelektüel bir merakla işlenmiş olmasının bir zorunluluk olduğu gerçeği ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğu tarafından ne yazık ki yeterince anlaşılmış görünmüyor. Anlaşılmış olmak bir yana, sanki kulaktan kulağa oyunu oynarmış gibi babadan oğula aktarılan özünden oldukça uzağa düşmüş bilgi desen denmeyecek söylentileri bir inanç gibi sahiplenen oldukça büyük bir kitle var ortada... Bu kitle, karakter olarak da tıpkı, "bizi atalarımızın dininden vazgeçirmeye mi geldin?" diyerek kendilerine yeni ve doğru şeyler söyleyen bir peygambere hücum eden "cahiliye dönemi Arapları" gibi... 

Halbuki "ilerleme" bilgiyle, daha doğrusu bilginin doğru yöntemlerle elde edilmesi ve elde edilen bu bilginin doğru yöntemlerle işlenmesi ile olur. Tarihte olmuş hataları tekrar edip durmaktan, yani "tarihi tekerrür ettirmekten" kurtulmak ve onu tekemmül ve tekamül ettirerek (olgunlaştırarak, mükemmel hale getirerek...)  işe yarar bir hale koymak ancak bu şekilde mümkün olur. Yoksa, "ben büyüklerimden böyle duydum" diyerek kulağını ve aklını diğer her şeye kapatmanın insanın ne kendisine, ne başkasına, ne de ülkesine bir faydası vardır. Dahası, aynı zamanda kendi aklına olan güvensizliğin de bir delili olan bu türden yaklaşımları olan bir insan, sahte mehdilerin ve sahte tarihçilerin ardına düşer, hiç yoluna telef olup gider de bundan haberi dahi olmaz!

Devamını gör...

28 Şubat 2015 Cumartesi

Süleyman Şah Türbesi, ya da "stratejik derinlik"te "ver kurtul"dan "kaç kurtul"a aşamasına geçiş





Kendi söylediklerine kendilerinin de inanmadıklarına giderek benim de inanmaya başladığım "Neo-Ottoman"ların üst üste kırdığı potların sayısını saymaya doğrusu artık yürek yetmiyor! Son olarak şu malum Süleyman Şah Türbesi'nin "geri çekilme" hadisesi "stratejik derinlik"lerinin üzerine tam anlamıyla tüy dikti!..

Açıkistihbarat sitesi, "Süleyman ŞAH, Davud MAT" başlığı ile yayınladığı makalede onların bu stratejilerine "derinlik veren"(!) önemli bir unsura da dikkat çekiyor ve haklı olarak soruyor:

"Yeni Osmanlı ekolünü temsil ettiğini iddia edenlerin, Mekke'deki Ecyad kalesi Suud hanedanı tarafından yerle bir edilirken sessizlikleri hala akıldadır. Bu sessizliğin arka planında, Suud hanedanının ziyareti sırasında Çırağan sarayına diplomatik bavullarla taşınan dolarların etkili olup olmadığını bir gün tarih yazacaktır."

Biz de diyoruz ki, hadi geçtik Ege denizindeki adaların birer bire Yunanlıların eline geçmesini, aşikâr bir yönsüzlük ve çapsızlıkla ortaya koyduğunuz şu son uluslararası skandal bile ülkenin hangi ellere, hangi kafalara emanet edildiğini ortaya fazlası ile koyuyor:

Çünkü:

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.