8 Temmuz 2015 Çarşamba

AK patentli "dinsiz imansız CHP" ya da "Ustasından Culluk Avlama Dersleri"...


MHP’nin kuruluş amacına öteden beri yapılan en iddialı eleştirilerin başında, soğuk savaş döneminde kurulan bu partinin aslında o dönemin ihtiyaçları içinde “şekillendirilmiş” bir parti olduğu iddiası gelir. Bu iddiayı öne sürenler, ABD’nin ünlü “yeşil kuşak stratejisi”ne geçişi ile beraber MHP’de “Türk-İslam sentezi”ne doğru bir yönelişin ABD’nin bu stratejisi ile manidar bir paralellik içinde olduğunu söylerler ve savunurlar.

Bu iddiayı yazının en başında öylece bırakarak biz yazımıza devam edelim ve MHP adına basın açıklamasında bulunun Yusuf Halaçoğlu’nun 8 Temmuz 2015 tarihli ajanslara düşen şu beyanatına bakalım:

“MHP'li Yusuf Halaçoğlu Deniz Baykal'ın dün Tarafsız Bölge programında Meclis seçimleriyle ilgili gündeme getirdiği iddialara cevap verdi. Halaçoğlu açıklamasında, "Biz eğer Sayın Baykal’ı desteklemiş olsaydık, kamuoyunda şunlar yansıtılacaktı: 'Siz Baykal’ı seçtiniz, bir muhalif adı altında' AKP’nin tabiriyle 'dinsiz bir partinin inançsız bir partinin adamını seçtiniz' diye bize yükleneceklerdi" ifadelerini kullandı.” 


Şimdi bu beyanatla MHP, daha önce de zımnî olarak sürdürdüğü bu düşüncesini bu defa ilk kez açıkça seslendirmiş oluyor. Durum bu olunca, buradan hareketle de artık şu tespiti yapmakta siyaseten yarar görüyorum:


AKP, MHP’nin CHP “korkusu”nu çok iyi kullanıyor! “CHP korkusu” diyorum, çünkü AKP’nin sürekli olarak ve her vesile ile “CeHaPe Zihniyeti” başlığı altında konuyu sıcak tutarak, öyle anlaşılıyor ki, sadece kendi tabanını değil MHP yönetimini ve MHP tabanını da kontrol altında tutmuş oluyor! Bakınız, ‘tuttuğu anlaşılıyor’ demiyorum, ‘tutuyor’ diyorum!.

Üstelik bu tespitimi ilk defa ve şimdi yapıyor da değilim. 

Öyle ki, 2011 seçimlerinden bir gün önce seçim bürolarının kapanıp herkesin evine döndüğü geceydi. Yolda, MHP’nin seçim bürosundan evlerine dönen iki tanıdıkla karşılaştım, ayaküstü sohbete başladık. Konuşmalar sonucu anladım ki, bu arkadaşlar seçim kampanyası boyunca MHP bürosunda oturup kalktıkları halde oylarını AKP’ye verecekler!.. Öyleyse meseleyi daha da açıklığa kavuşturayım deyip, samimiyetimize dayanarak: “Yahu desenize siz AKP’ye oy vereceksiniz!..” dedim. Tereddütsüz, “öyle, oraya vereceğiz!..” dediler. “Peki, niye?..” dediğimde ise aldığım cevap çok manidardır. 

İlkinin dediği aynen şu:

-“CHP’li CHP’ye, MHP’li MHP’ye verirse AKP’ye kim oy verecek?..”


“Kim verirse versin, size ne ki?..”
dememe fırsat vermeden, yanındaki meseleyi daha da açıklığa kavuşturdu:

-“Herkes kendi partisine oy verirse Allah korusun CHP ile MHP koalisyonu olur! Biz de böyle olmasın diye oyumuzu AKP’ye veriyoruz!..” 


Mesele herhalde artık gayet açık anlaşılmıştır!

MHP yönetiminin izlediği politikaların aslında AKP ile ne denli yakın olduğu, tabandaki bu yakınlaşmadan da anlaşılmış olmalıdır. Şimdi, Halaçoğlu’nun şu yukarıda verdiğim son demeci ile aşağıda vereceğim bir CHP’li vekilin meclis komisyonlarında beraber çalıştıkları MHP’li vekillerle ilgili serzenişini okuyup, her ikisini üst üste koyun ve ortaya çıkan tabloyu bir daha değerlendirin!

Haber, 16 Ekim 2009 tarihli Milliyet Gazetesinden, Melih Aşık’ın kaleminden “Tuhaf Muhalif” başlığı ile ve aynen şöyle:

"Devlet Bahçeli, özellikle son zamanlarda iktidara karşı son derece sert muhalefet yapıyor. Veya öyle görünüyor. Acaba öyle mi? İnsan Hakları Komisyonu Üyesi CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin anlatıyor:

“Bizim komisyonumuzun yasasına göre başkanlık divanı üyelikleri partilerin oy oranına göre dağıtılır. Buna göre başkan ile bir başkan vekilinin AKP’den, diğer başkan vekilinin bizden, kâtip üyeliğinin MHP’den olması gerekir. Ama MHP, iki dönemdir AKP ile kapalı kapılar arkasında anlaşıyor... Onların oy desteğiyle bizim hakkımız olan başkan vekilliğimizi gasp ediyor. Çarşamba günü yenilenen seçimde de aynı şeyi yapınca dayanamadım... Sizin muhalefetiniz sanaldır, fasafisodur, diyerek toplantıyı terk ettim. Ha, hemen söyleyelim; komisyonumuzdaki AKP - MHP işbirliği sadece seçimlerimizle sınırlı değil. Gündemimize gelen bütün konularda AKP’liler ne yönde oy kullanırsa MHP’liler de aynı yönde oy kullanıyor..."


Bu konuda verilecek ve bu tespitimizi doğrulayacak daha birçok örneği daha önce de "MHP'nin Açmazları" başlığı altında, üç bölüm halinde yayınlamıştık, dileyen buradan bakabilir: http://siyasetimilliye.blogspot.com.tr/2011/07/mhpnin-acmazlar-3.html

* * *

Bu konuda altının çizilmesi gereken bir diğer husus da, TSK’yı pasifize etmek amacı taşıdığı bugün daha açık bir şekilde anlaşılan “Ergenekon” ve “Balyoz” operasyonlarına o günlerde manidar bir şekilde suskun kalan MHP yönetiminin, AKP eliyle yapılan bu “kumpas”ı zımnen onaylaması da, bu haksızlığın kamuoyuna iyi anlatılması halinde büyük oranda oy kaybedeceği muhakkak olan AKP’yi, büyük ölçüde olması muhtemel bu oy kaybından 
bilerek/bilmeyerek esirgemiş olduğudur.


Kendi özgün politikalarını oluşturmak yerine bir politikası varmış gibi yaparak Türk milliyetçiliğini bloke edecek tarzda hareket etmek ve kamuoyunda oluşan “AKP’nin stepnesi” şayiasını tersyüz edecek çıkışlar yapmak dururken tam tersine hareket ederek bu kanaati pekiştirecek tarzdaki politikalarda ısrar etmek, üzerinde herkesten ziyade MHP camiasının durması gereken ciddi “hatalar”dır ve MHP yönetiminin bu tavırları insanı ister istemez yazının ilk paragrafında zikrettiğimiz o “iddiaları” dikkate almaya sevk etmektedir. İlgilisince dikkate alınması umulur… 


* * *

(Az daha unutuyorduk, yazının başlığını çulluk diye değil culluk olarak okuyun. Zira bizim Çukurova'da hindiye "culluk" denir ve hindiler de şayet geceleri kümeslerine konmazlar ise gecelemek için bir ağaç dalı bulurlar ve ona tünerler. Bu noktada ise tilki derhal devreye girer ve bunların tünediği ağacın altına gelir ve başka hiç bir şey yapmadan aşağıdan yukarıya, gözünü sadece hindinin gözüne dikerek onu aşağı düşürebilir! Anlayana bu da bizden küçük bir kıssa olsun!...)



0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.