6 Mart 2014 Perşembe

Ah şu kahrolası paraleller!



Her biri bir hükümet düşürmeye yetecek skandalların ardı ardına patlaması dahi hükümeti ve ona fanatikçe bağlananları saplandıkları fikirsizlik batağından çıkışa iknaya maalesef yetmiyor!

Bu öylesine bir hal ki, bütün inançlarının bir şahıs üzerinde tezahür ettiğine inananlar için ortaya çıkan kimi gerçekleri kabullenebilmek, adeta tutunduğu dalı bırakırsa uçuruma düşeceğini gören bir adamın hissiyatına benziyor. 

Tabii, bu arada, her şeyin farkında oldukları halde-Hayrullah Mahmud'un tabiri ile-"aman ağzımızın tadı kaçmasın" diyerek olayı geçiştirmeye çalışanları da unutmamak gerek!

Büyük bir iddia ile ortaya koydukları "Siyasal İslam" düşüncesinin dünyevî menfaatler karşısında bu kadar kolay bir hezimete uğraması aslında başlı başına ele alınması gereken bir olay. Siyaseten çoktan mevta olmuş bir iktidara kuru bir inatla hâlâ sunî teneffüs yaptırmak ve serinkanlılıkla durum muhakemesi yapmak yerine despotik kararlarla zaman kazanmaya çalışmak sağlıklı bir aklın eseri midir?

Cumhuriyetin kurucularına  "iki ayyaş" diyerek laf dokunduranların bugün içine düştükleri durum "ayyaşlık"tan çok daha vahim! Güneri Cıvaoğlu'nun “3 metre patiska” başlığı altında köşesine aldığı hikaye-kendi deyimi ile-nasıl "cumhuriyet’i kuranların karakterini" yansıtıyor ise, bugün kendi mitinglerinde bile açılan "hırsız var" pankartları da halk nezdinde kendi düştükleri durumu aynı derecede yansıtmıyor mu?  


Bunları söyledikten sonra sözü şimdi şu malûm "ses kayıtları"na getirelim. Kimini kabul, kimini inkâr ettikleri kayıtların maaşallah ardı arkası kesilmiyor! 

Diyorlar ki, bu kayıtlar gerçek değildir, dublajdır, montajdır! Biz de diyoruz ki; daha bu kayıtlar ortaya dökülmeden yıllar evvel bile şayia ve söylentiler zaten ayyuka çıkmış değil miydi?

Hepsinden daha önemlisi; bir kişi hakkında bir söylenti çıktığında ilk önce o söylentinin o adama yakışıp yakışmadığına bakılmaz mı? 

"Yahu iyi güzel de, bu adam her işi yapsa bu işi yapmaz kardeşim!" denmez mi? Adli vukuatlarda bile faili bulmaya en önce "sabıka" kayıtlarından başlanmaz mı? "Mücahitlikten müteahhitliğe" o geçişler herkesin gözü önünde olmadı mı?

Bir başka garabet ise her şeyi; adına önceleri "Ergenekon" şimdi de "paralel devlet" dedikleri "ismi var, cismi yok" hayaletlerin üstüne yıkmaya kalkmaları!

Her ne kadar bu "kahrolası paraleller"(!)in başı olarak Pensilvanya'daki o malûm zat gösteriliyor olsa da, devletin bütün kanun gücü ellerinde iken,  insan bugüne kadar bu "paraleller"den birini dahi yakasından tutup kanun karşısına çıkarmaz mı? 

Devlet yönetmek adına çok açık bir "acziyet göstergesi" olan bütün bu hadiselerin arka planında beliren gerçeğe 14 Haziran 2013 tarihli ve "Taksim olayları, bu kadar hırçınlık niye ve bu ülke nereye gidiyor" başlıklı yazımızda bakın şöyle dikkat çekmiştik: 

"...sayın başbakanın üst üste bu kadar çelişkiye düşmesinin nedeni, onun "tutarsız bir adam" olmasından değil, bilhassa ülkenin bekasını doğrudan ilgilendiren kararların başka mercilerce alınıyor olmasından ve başbakanın çoğu zaman bundan en son haberdar olan adam olmasından kaynaklanıyor olmasıdır."


Bundan ötesi ise hepinizin bildiği gibi "meğer koynumuzda yılan beslermişiz!" ağlaşması!.. 


Bizim buralarda "oldacı oğlak b.kundan belli olur!" derler. 

Bu milletin size vermediği mevki ve yetki mi kaldı? 
Bak, tam 12 yıldır ortaksız-merteksiz "tek başına" hükumet ediyorsun. Ama şimdi çıkmış milletin yüzüne karşı: "Biz aslında bunları kendimize ortak ettiydik, fakat çok safmışız, bize kazık attılar" diyorsun. 
Bu "saflık"la sen bu işi daha ne kadar götürebilirsin ki ey usta? 
Ayrıca, elinde bunca yetki var iken ve (hadi devlet sırrı olanları bir kenarda dursun) senin en mahrem görüşmelerin bile hâlâ ortalığa saçılmaya devam ediyor iken; "bunlar utanmadan devletin kriptolu telefonlarını bile dinlediler" diyerek milletin karşısında ağlamaya-sızlamaya devam edebilmene ne demeli peki?

Yani biz çoktan anladık da, artık sen de anla istiyoruz; demek ki sende bir sorun var muhterem! 






0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.