28 Mart 2014 Cuma

Cehenneme giden yolun taşları böyle döşendi


Bütün bir ülke tüm dikkatini, koltuğunu muhafaza kaygısına düşmüş bir hükümetin adeta "can havli" ile sürdürdüğü seçim mücadelesine vermişken, ülkenin içine düştüğü "güvenlik zaafiyeti"nin boyutları da inanılmaz derecede vahim noktalara ulaşmış durumda!


İnternet ortamına her gün bir yenisi sızdırılan görüşmeleri "alçaklık" ve "ihanet" olarak nitelemekten öte elinden bir şey gelmediği anlaşılan "sağlam irade"(!), dün itibarı ile sızdırılan çok daha vahim bir kayıtla yeniden ama bu defa daha derinden sarsıldı!

Etrafını kuşatanlar tarafından "dünya lideri"(!) olarak ilan edilen başbakan ise-ne yazık ki, her zaman olduğu gibi bu defa da-bütün bunları yine birilerinin üzerine atarak yeniden "mağdur adam" kisvesine bürünmek kolaycılığını tercih etti. Halbuki, böyle bir "alışkanlığın" dünya liderliği ile bağdaşmayacağı gerçeğini bir an önce görmeli ve-geçtik dünya liderliğinden-hakiki bir lider gibi davranarak ve bütün sorumluluğu kendi üzerine alarak "gereğini" yapmalıydı.

Bunları not ettikten sonra, gelelim "cehenneme giden yollara" döşenen olan taşlara:

İçerdiği tehlikeden kaç kişinin haberi vardır orasını Allah bilir ama Türkiye ile Avrupa Birliği arasında, 16 Kasım 2013'de, Ankara'da, "Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ile Geri Kabul Anlaşması" adı altında bir anlaşma imzalandı. Ve bu anlaşma kamuoyuna yandaş medya tarafından "AB'den vize serbestliği müjdesi" mealinde, yani "bir müjde gibi" duyuruldu!

Her konuda olduğu gibi bu konuda da zafer kazanmış komutan edası ile konuşan başbakan, o gün göğsünü gere gere şöyle demişti:

Devamını gör...

6 Mart 2014 Perşembe

Ah şu kahrolası paraleller!



Her biri bir hükümet düşürmeye yetecek skandalların ardı ardına patlaması dahi hükümeti ve ona fanatikçe bağlananları saplandıkları fikirsizlik batağından çıkışa iknaya maalesef yetmiyor!

Bu öylesine bir hal ki, bütün inançlarının bir şahıs üzerinde tezahür ettiğine inananlar için ortaya çıkan kimi gerçekleri kabullenebilmek, adeta tutunduğu dalı bırakırsa uçuruma düşeceğini gören bir adamın hissiyatına benziyor. 

Tabii, bu arada, her şeyin farkında oldukları halde-Hayrullah Mahmud'un tabiri ile-"aman ağzımızın tadı kaçmasın" diyerek olayı geçiştirmeye çalışanları da unutmamak gerek!

Büyük bir iddia ile ortaya koydukları "Siyasal İslam" düşüncesinin dünyevî menfaatler karşısında bu kadar kolay bir hezimete uğraması aslında başlı başına ele alınması gereken bir olay. Siyaseten çoktan mevta olmuş bir iktidara kuru bir inatla hâlâ sunî teneffüs yaptırmak ve serinkanlılıkla durum muhakemesi yapmak yerine despotik kararlarla zaman kazanmaya çalışmak sağlıklı bir aklın eseri midir?

Cumhuriyetin kurucularına  "iki ayyaş" diyerek laf dokunduranların bugün içine düştükleri durum "ayyaşlık"tan çok daha vahim! Güneri Cıvaoğlu'nun “3 metre patiska” başlığı altında köşesine aldığı hikaye-kendi deyimi ile-nasıl "cumhuriyet’i kuranların karakterini" yansıtıyor ise, bugün kendi mitinglerinde bile açılan "hırsız var" pankartları da halk nezdinde kendi düştükleri durumu aynı derecede yansıtmıyor mu?  

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.