17 Aralık 2013 Salı

“Çuval”daki Büyük Sır: ABD Taburunu Habur’dan Yasadışı Geçiren Komutan Kim?

Yakın tarihimizin en önemli siyasi olaylarından birisi de şüphesiz "çuval olayı" olarak bilinen ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olma niteliği taşıyan o utanç verici hadisedir.

Bugüne kadar muhtelif yönleri ile ele alınmış ve hakkında yüzlerce makale yazılmış da olsa hadisenin bire bir nasıl cereyan ettiği konusu tam anlamı ile açıklığa kavuşamamıştır. 

Basılı medyada kendisine bir türlü yer bulamayan gazeteci Müyesser Yıldız, geçenlerde sosyal medya olarak tabir edilen paylaşım sitelerinden birinde konuyla ilgili bugüne kadar açığa vurulmamış bilgileri okuyucularıyla paylaştı. 

Her ne kadar bizim "Süleymaniye Timi"mizin 'çuval baskını'na silahla karşılık vermemesinin bir nedeninin de vaziyetin kendi operasyon amacına uygun düşmemesi olduğu, asıl amacın o sıralarda Peşmerge tarafından yağmalanmakta olan tapu dairelerinde Türkmenlere ait tapu kayıtlarının dijital olarak kaydedilip kurtarılarak Ankara'ya ulaştırılması olduğu ve bu görevin de o esnada zaten başarıyla yerine getirilmiş bulunduğu söylenirse de, işin o tarafı başka bir yazının inceleme konusu olacağından biz bugün Yıldız'ın makalesinden hareketle; çuval hadisesinin oluş şekline dair beyan edilenlere bir göz atacağız:

Bu konuda Müyesser Yıldız şunları yazıyor:

"Yüzlerce asker, aydın, gazeteci, siyasetçi “darbeci, casus” olduğu gerekçesiyle hapislerde... Bugün Türk Milleti’nin başına geçirilen bu “çuval”ın temeli, 2003’te 1 Mart tezkeresi ile Süleymaniye’de Türk askerinin başına geçirilen “çuval” arasındaki dönemde atıldı. Bu kesin, ama tam olarak neler yaşandığı hala büyük bir sır.

Bu sırrı aydınlatacak önemli bir olayı tüm detaylarıyla bizzat o dönemi yaşayanlardan dinledik. İşte tezkereden önce yaşananlar, “çuval”ın ayak sesleri ve bunun müsebbibi komutanla ilgili gerçekler:

Henüz 1 Mart tezkeresi pazarlıkları sürerken, 24 veya 25 Şubat 2003 günü Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan, Silopi’deki ÖKK mensuplarına bir telefon gelir. Aralarında şu konuşma geçer:

Ankara : Bir ABD kargo uçağı Diyarbakır’a geliyor. İçinde 80 kişilik, ABD Özel Kuvvetleri Komutanlığına bağlı 10’uncu özel grubun bir taburu var.

Silopi : Nereden geliyor?

Ankara: Romanya’dan. Uçak hareket etti. Şu anda Türk hava sahasında. 3 otobüs kiralandı, Ankara’dan gelecek ekiple buluşup, K. Irak’a geçecekler. Siz de geçişlerini sağlayın.

Silopi : Ankara’dan gelenler kim?

Ankara : Bush’un Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ve Türkiye ile tezkere görüşmelerini yapan heyet. Heyetin başında ABD'li Korgeneral Colby Broadwater var. Ayrıca Büyükelçilik, CIA görevlileri, 10 kişi kadar...

Peki bu 80 kişilik ABD Özel Kuvvetler taburunun Irak’a gidiş sebebi nedir? Söylenen şudur:

“27-28 Şubat’ta Selahaddin kentinde yapılacak Saddam muhalifleri toplantısının güvenliğini sağlayacaklarmış. Tam 5 kez ertelenen toplantı bu defa yapılacak ve 7 kişilik başkanlık konseyi oluşturulacakmış.”

Yeniden Ankara-Silopi hattına dönelim.

Silopi : Bunlar şu ana kadar bize bildirilmedi. Kimlik bilgileri, geçecek malzeme nedir elimizde yok. Hangi angajman kuralları uygulanacak? TBMM’den izin alındı mı? Sözleşmelerde böyle bir madde yok.

Ankara : Onlar sizi bağlamaz. Genelkurmay Başkanı emir verdi, geçecekler!..

Silopi: Bunların ismini almadan, malzeme tespiti yapmadan geçiremeyiz.

Ankara: Size söylüyoruz, geçecekler.

Silopi: Diyarbakır’ın haberi var mı?

Ankara: Hayır.


-Uçak Dolusu Silah-

Telefon konuşması böyle biter. Silopi, Diyarbakır 1. Taktik Hava Komutanlığını arar, olayı anlatır, “Oradan Habur’a gelecekler. Geçirmemizi istiyorlar” bilgisini verir. Diyarbakır’daki komutanın da bu geçişten haberi yoktur. Silopi, “Siz nasıl kabul edeceksiniz, ne yapacaksınız Ankara’yı arayın sorun” dedikten sonra Ankara’yı, bu defa Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nı arayıp, durumu izah eder.

Bu arada AB’lileri taşıyan uçak Diyarbakır’a inmiştir. 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevlileri uçaktaki tüm malzemelere açar. Bir yığın silah vardır. ABD’lilerin aramadan rahatsız olmasına rağmen, tüm silahlar tek tek kayda geçirilir.

İşlemler sürerken Silopi’deki komutanlar Genelkurmay Harekat Başkanlığını arayıp, “Hiçbirisinin belgesi yok. Şunları şunları istedik” bilgisini verir. Genelkurmay, “İyi yapmışsınız, isim listelerini de alın” der. Konuşma şöyle devam eder:

Silopi : Anlaşılan bunlar geri gelmeyecek, K. Irak’ta adam bırakacaklar. Ekim 2002’de giden NILE timleriyle buluşup, operasyon hazırlığı yapacaklar. Dönmezlerse ne yapalım?”

Ankara: Karşılıklı anlaşma yapın.

Silopi : Eksik dönerlerse, hiçbirisini sokmayız.

Ankara : Tamam sokmayın. Genelkurmay Başkanının özel izniyle geçiyorlar. Yarın Genelkurmay Başkanı zor durumda kalır. Gittikleri kadar döneceklerine dair ellerinden belge alın.

Sonuçta, anlaşma yapılır. Anlaşmaya bir Türk Binbaşı ile Özel Kuvvetler Tabur Komutanı ABD’li Yarbay imzalar. Geçer, giderler.

O toplantı 25-27 Şubat 2003’te Barzani’nin Sar-ı Rash’daki karargâhında yapılır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün “özel” izniyle Türkiye’den geçirilen ABD askerleri etrafta kuş uçurtmaz. Başkanlık Konseyi oluşturulur, ama konseye Türkmenler alınmaz. Bu durum TSK’yı karıştırır, milleti öfkelendirir, “Türkmenler yoksa, tezkere de yok” tepkisi başlar.




-Meclis’te Tezkere Görüşülürken, Habur’da Kıyamet Kopmaktadır-

Tarih 1 Mart, yani tezkerenin Meclis’te görüşüleceği gün. Giden ABD heyeti de o gün dönüş yolundadır. Habur’a geldiklerinde Silopi Özel Kuvvetler Komutanlığı aranır, “geldiler” haberi verilir.

Silopi, hemen kaç kişinin geldiğini sorar. Habur’un cevabı, “Taburun yarısı geldi” olur. Silopi, “Gerisi nerede? Yarısı yok yani öyle mi?” der. Habur, onların K. Irak’ta kaldığını söyler.
.
Hemen Habur’a bir Binbaşı gönderilir, anlaşmaya rağmen diğerlerinin neden dönmedikleri sorulur. ABD’liler kendinden emin, gayet rahat, “NILE timleriyle birlikte çalışacaklar. Onun için bıraktık” deyince, Türk Binbaşı şöyle tepki gösterir:

“O zaman geçemezsiniz. Çünkü söz verdiniz, belge imzaladınız, ‘Hepimiz geleceğiz’ dediniz. Biz sizin sözünüze güvendik. Tamamınız geçmezse, Genelkurmay Başkanımızı zor durumda bırakırsınız.”

Bu arada Bush’un özel temsilcisi Halilzad otobüste beklemektedir. ABD’li Korgeneral Colby Broadwater olaya müdahale eder, Türk Binbaşıyı yanına çağırıp, “Sizin başındaki komutan kaç yıldız?” diye sorar. “Tek yıldız” cevabını alır. Broadwater, onunla görüştürülmesini ister. Telefon açılır. Ama Türk komutan, “Sözünde durmayanlarla görüşmem” diyerek, görüşmeyi reddeder. Colby Broadwater, “Ben korgeneralim, nasıl görüşmez” diye küplere binse de Türk komutandan şu karşılığı alır:

“O ABD korgenerali ise ben Türk Generaliyim. Burası Türk toprağı. Burada Türkiye’nin yasaları geçerlidir. Yalan söyleyenlerle görüşmem. Ayrıca ben NATO komutasında veya emrinde de değilim.”

Broadwater, bu defa o generalin üstünü sorar, onu arar. Ancak onunla da görüşmeyi başaramaz.

Bu arada Silopi yaşananları Ankara’ya bildirir, Genelkurmay da, “Hepsi gelmezlerse, sınırda bekletin” talimatı verir.

Sınırdaki komutanlarla işi halledemeyen ABD’li Korgeneral, Halilzad’la görüşür, telziler kurulur. Başkan Bush, Yardımcısı Cheney, Savunma ve Dışişleri bakanları aranır. Washington’dan, Ankara’ya “Oradaki adamlarınız bizimkileri bırakmıyor” şimşekleri çakar.

Telaşlanan Karargâh, Silopi’yi arayıp, “Niye almadınız?” diye hesap sormaz mı? Gidişte yapılan anlaşma, atılan imzalar hatırlatılır, “Eksik geldiler, biz de geçirmiyoruz” denir. Ankara’dan üst üste şu telefonlar gelir:

“Burada ortalık karıştı, işi halledin... Adamlar hala kapıda mı? Burası karmakarışık. Herkes sıkıştırıyor. Bush, ‘Benim özel temsilcimi Türkiye’ye nasıl geçirmezsiniz’ diye köpürmüş...”

Devreye NATO Müttefik Kuvvetler Başkomutanı ve Avrupa’daki ABD Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones bile girer, bizzat Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü arar. Özkök, Jones’a şunları söyler:

“Oradakiler Özel Kuvvetler mensupları. Sizin Özel Kuvvetler mensupları da aynıdırlar. Bunlar verilen emirleri tam ve eksiksiz yaparlar. Şimdi ben emir veririm ve sizinkileri içeri alırlar.”

Hale bakın, “TBMM’nin yetkisini gasp ettim, yetkimi aştım. Yani aslında suç işledim ve askerlerinizi geçirdim. Askerim beni zor duruma düşürmemek için benim emrimi yerine getirdi. Siz ise sözünüzde durmadınız, beni zor duruma düşürdünüz” diyeceği yerde, askerini şikâyet ediyor. Bir anlamda Türk askerinin kulağını çekmekten söz ediyor. Sen kendi askerlerinin kulağını çekersen, ABD’liler de çuval geçirir tabii.

Ankara-Silopi arasındaki bu mücadele tam 4 saat sürer. Sonuçta Özkök’ün kesin emriyle, ABD’liler içeri alınır.

Bu olayın şoku atlatılamamışken, 1 Mart tezkeresinin onaylanmadığı haberi gelir. ABD’liler, Özkök’ün yasadışı izniyle Türkiye’den geçirdikleri askerlerinin sınırda gördüğü muameleyi de 1 Mart’ı da asla unutmaz ve sadece K. Irak’taki Türk askerleri için değil, TSK ve tüm Türkiye için zor dönem bundan sonra başlar.


-İlk Çuvalla İlgili Gerçekler-

O zorluklardan ilki, 4 Temmuz’dan önce 22 Nisan 2003’te bir Türk timinin başına çuval geçirilmesidir. Olayı, Genelkurmay Başkanı Özkök’ün dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Myers’a yazdığı mektuplar vesilesiyle Wikileaks belgeleri sayesinde öğrendik. O belgelere göre, olay şöyle yaşanmış ve şöyle sonuçlanmıştır:


Türkiye’den Kerkük’e giden insani yardım kovoyuna koruma sağlayan Türk Özel Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir tim 22 Nisan günü ABD askerleri tarafından gözaltına alınıp, ertesi gün sınırdışı edilir. Ayrıca bu personel için ‘Bir daha K. Irak’a hiçbir şekilde giremeyecekler’ diye nota verilir. Bu gerilimi görüşmek üzere 28 Nisan’da Musul’da bir toplantı yapılır. Toplantının gündemi Türk Özel Kuvvelerinin K. Irak’taki varlığıdır. ABD heyetinin başında Birleşik Ortak Operasyon Görev Gücü Komutanı Albay Charles T. Clevland, TSK heyetinin başında ise Silopi’deki Özel Kuvvet Komutanlığı’nın Üs Komutan Yardımcısı Albay Hasan Özdemir vardır. Aslında yapılan toplantı değil, ABD’nin TSK’ya ültimatom vermesidir. Wikileaks belgelerinde “imzalandı” denilen 9 maddelik ültimatomda şunlar vardır:

-Türk askeri personeli, Kuzey Irak’ta, koalisyon güçleri tarafından onaylanmamış tüm faaliyetlerine hemen son verecektir.

-Türk Genelkurmayı’nın K. Irak’taki bütün askeri birimlerinin ve kuruluşlarının personel sayıları, yerleri ve istihbarat toplama dahil tüm faaliyetleri konusunda Birleşik Kuvvetler Komutanlığına bildirimde bulunması gerekmektedir. Bu bilgi 30 Nisan 2003 saat 06.00’dan geç olmamak kaydıyla verilmiş olacaktır.

-Bundan böyle K. Irak’ta, Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nın onay vermediği hiçbir Türk askeri faaliyeti sonuçlandırılmayacaktır.

-K. Irak’taki Türk askeri personeli üzerlerinde sadece kişisel silahlar (tabanca) taşıyacaktır.

-K. Irakta’ki Türk askeri personeli her zaman üniforma giyecektir.

-K. Irak’tan atılmış olan Türk Özel Kuvetler Personelinin geri dönmesine izin verilmeyecektir. Bu kuralı ihlâl eden kişiler gözaltına alınacaktır.

-Türk askeri personeli, Irak’a gönderilen yardım konvoylarına eskortluk yapmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen bütün insani yardım eşgüdümü Uluslararası Kılılhaç/Kızılay aracılığıyla sağlanacaktır.

-Daha önceden kabul gören Yeşil Hat sınırı artık tanınan bir sınır değildir ve K. Irak’taki ABD Kuvvetleri o bölgedeki bütün faaliyetlerden sorumludur.

-Yukarıdakiler bir başlangıçtır ve gelecekte bunları takip eden talimatlar verilebilecektir.

Gelin, bu olayın aslını da bizzat yaşayanlardan dinleyelim:

Toplantıya Türkiye adına katılan Albay Hasan Özdemir değil, Naci Özdemir’dir. Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı 28 Nisan’da Musul’da yapılacak toplantıya Silopi’deki Özel Kuvvetler Komutan Yardımıcısının gitmesi talimatını verir. Komutan Yardımcısı, ABD tarafından kimlerin geleceğini sorar. “Albay başkanlığında bir heyet” denilince, bir Albayın toplantısına katılmayacağını belirtip, Albay Naci Özdemir’i göndereceğini söyler.

Alb. Özdemir ertesi gün bir grup subayla Musul’a hareket eder. ABD’lilerin, Türk heyetine saygısızlığı had safhadadır. Albay Clevland, “TSK unsurları K. Irak’a giriş ve çıkışlarında bizden izin alacak, sivil kıyafetle dolaşmayacaksınız, silahlarınızı ancak resmi üniformalı taşıyabilirsiniz” diye talimatlarını sıralar. Türk heyetinin tepkisi, “Bizim K. Irak yönetimi ile gerekli anlaşmamız var. Siz bizi zorlayamazsınız” olur. Albay Clevland, “Burası ABD toprağı ve bu bölge de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı bölgesidir. Bu emirler de onun emirleridir” der.

Albay Özdemir, “Siz bize emir veremezsiniz. Biz emirleri kendi amirlerimizden alırız” karşılığını verip, durumu Silopi’ye aktarır. Silopi'den, toplantı tutanağının imzalamaması emri gelir. Albay Özdemir, ABD’lilere tutanağı imzalamayacağını bildirip, ABD İşbirliği Ofisi (ODC)’nin konuyu Genelkurmay’la görüşmesini söyler. Albay Clevland önceki sözlerini tekrarlar, “İster imzalayın, ister imzalamayın. Bu bir emirdir ve buna uymak mecburiyetindesiniz” sözleriyle toplantıyı bitirir.

Türk heyeti, o ültimatomun bir nüshasını gizlice aldıktan sonra Silopi’ye döner. Silopi de bunu, “Buradaki hususlar uygulanacak mı? Silopi ve K. Irak’taki Türk askerleri hangi angajman kurallarına uyacak?” yazılı bir tutanak ekinde Ankara’ya Genelkurmay’a gönderir.

Özetle, Wikileaks belgelerinde imzalanmış gibi gösterilen bu ültimatom aslında imzalanmamıştır.

Yaklaşık 1 ay sonra 25 Mayıs’ta Ankara’dan, Silopi’ye Genelkurmay Başkanı Özkök’ün şu emri gider:

“ABD ve koalisyon unsurları ile çatışma ortamı yaratılmayarak, dostane işbirliği ortamında faaliyetler yürütülmektedir...”

Dostane işbirliği nasıl sağlanmıştır, bu belli değildir. Zira ABD’liler her şeye zorluk çıkartırken, 4 Temmuz Çuvalının ayak sesleri iyice yaklaşmıştır.


-Özkök’ün İtirafı-

Peki 28 Nisan ile 25 Mayıs arasında ne olmuştur da Özkök’e göre, “dostane işbirliği” sağlanmıştır? Wikileaks belgeleri arasında yayınlanan ve bugüne kadar yalanlanmayan belgelere göre Özkök, ABD Genelkurmay Başkanı Myers’a 3 mektup yazmıştır. Bunlardan 30 Nisan tarihli olan çok önemlidir, zira burada Kerkük’teki ilk çuval olayı üzerine verilen “ültimatomu” kabulün yanısıra ABD taburunu Habur’dan yasadışı geçirişinin itirafı vardır. Önce, “ültimatoma” cevaz kısmı:

TSK’nın K. Irak’taki faaliyetlerinin ABD operasyonlarına zararı olmadığını anlatır, Kerkük’te Türk askerinin gözaltına alınmasını “abartılı bir olay” diye nitelendirir. Türk timlerinin yalnızca güvenlikleri için gerekli olduğu kadar silah taşıdıklarını ve faaliyetlerinden ABD kuvvetlerini haberdar ettiklerini bildirir. Albay Clevland’ın ültimatomunun, “Daha önce ABD Özel Kuvvetleri’nin ve Bush’un Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın Habur’da bekletilmesine karşılık yapıldığına” değinip, şu izahatta bulunur:

“Halilzad kısa süre Vali Yardımcısı tarafından misafir edilip, Türkiye’ye alındı. ABD Özel Kuvvetlerinin K. Irak’a geçişinin gecikmesi ise yasal prosedürle ilgili.”

Hemen devamında ABD Özel Kuvvetlerinin Türkiye’den, Irak’a geçiş kararının TBMM yetkisinde olduğunu hatırlatan Özkök, Myers’a bu işi “kitabına nasıl uydurduğunu” ise işte şöyle itiraf eder:

“Yasal süreç izin vermemesine rağmen, ABD Özel Kuvvetlerinin girişine daha önce kabul edilmiş NILE (Kuzay Irak İrtibat Elemanı) statüsü verilerek izin verildi, bunu da bizzat ben gerçekleştirdim.”

Özkök’ün ABD ültimatomunu resmen kabul ettiğinin en önemli delili de bu direnişi sergileyen Özel Kuvvetler Komutanlığı mensuplarının K. Irak’ta “Persona Non Grata-İstenmeyen Kişi” ilân edilme kararının onlara tebliğidir. O askerler şimdi nerede mi? Kimi Ergenekon’da, kimi Balyoz’da, kimi 28 Şubat’ta!..


-Silopi’den Ankara’ya 2 Rapor-

Özkök, Myers’la mektuplaşırken, 4 Temmuz Çuvalı’na 1.5 ay kala Haziran ayının sonlarında birer hafta arayla Silopi’den, Genelkurmay karargâhına iki rapor gider.

İlkinde, “1 Mart tezkeresinin çıkmamasıyla, Türkiye’nin bölünmesi 10 yıl ertelenmiştir”,

İkincisinde, “2012-2013 yılında başımıza İran’ı saracaklar” yazmaktadır.

Türkiye artık bizzat Başbakan tarafından “NATO toprağı” ilân edilmiş, Kerkük ve Türkmenler yakılıp-yıkılmış, “Kürdistan” inşaası tam gaz sürerken, Özkök’ün 10 yıl önce bir ABD taburunu yasadışı geçirmesinin ne önemi var derseniz;

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ internet sitesi kurduğu için “terör örgütü yöneticiliğinden” müebbete çarptırılmış. Bunun bir “görev suçu” olamayacağı belirtilip, Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanmasına bile izin verilmemiş... 1. Ordu’daki plan semineri “Balyoz darbe planı” sayılmış, yüzlerce asker sivil mahkemelerde yargılanıp, hapse tıkılmış... Tepeden tırnağa bir devlet projesi olan 28 Şubat süreci için “Yapılan görev suçu değil, kanunsuz emirler yerine getirildi” denilmiş... İnternette ulaşılan belgeleri bulundurdukları için yüzlerce subaya “casus” damgası vurulmuş...

Ama Meclis yetkisini gasp eden, ABD muhtırasına boyun eğen Özkök, “Demokrat Paşa” olmuş.

Devlete karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmadığına göre, yok mudur ondan hesap soracak kimse?

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ 
8 Aralık 2013

KAYNAK: https://www.facebook.com/notes/m%C3%BCyesser-y%C4%B1ld%C4%B1z/%C3%A7uvaldaki-b%C3%BCy%C3%BCk-s%C4%B1r-abd-taburunu-haburdan-yasad%C4%B1%C5%9F%C4%B1-ge%C3%A7iren-komutan-kim/675372699170404

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.