17 Aralık 2013 Salı

“Çuval”daki Büyük Sır: ABD Taburunu Habur’dan Yasadışı Geçiren Komutan Kim?

Yakın tarihimizin en önemli siyasi olaylarından birisi de şüphesiz "çuval olayı" olarak bilinen ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olma niteliği taşıyan o utanç verici hadisedir.

Bugüne kadar muhtelif yönleri ile ele alınmış ve hakkında yüzlerce makale yazılmış da olsa hadisenin bire bir nasıl cereyan ettiği konusu tam anlamı ile açıklığa kavuşamamıştır. 

Basılı medyada kendisine bir türlü yer bulamayan gazeteci Müyesser Yıldız, geçenlerde sosyal medya olarak tabir edilen paylaşım sitelerinden birinde konuyla ilgili bugüne kadar açığa vurulmamış bilgileri okuyucularıyla paylaştı. 

Her ne kadar bizim "Süleymaniye Timi"mizin 'çuval baskını'na silahla karşılık vermemesinin bir nedeninin de vaziyetin kendi operasyon amacına uygun düşmemesi olduğu, asıl amacın o sıralarda Peşmerge tarafından yağmalanmakta olan tapu dairelerinde Türkmenlere ait tapu kayıtlarının dijital olarak kaydedilip kurtarılarak Ankara'ya ulaştırılması olduğu ve bu görevin de o esnada zaten başarıyla yerine getirilmiş bulunduğu söylenirse de, işin o tarafı başka bir yazının inceleme konusu olacağından biz bugün Yıldız'ın makalesinden hareketle; çuval hadisesinin oluş şekline dair beyan edilenlere bir göz atacağız:

Bu konuda Müyesser Yıldız şunları yazıyor:

"Yüzlerce asker, aydın, gazeteci, siyasetçi “darbeci, casus” olduğu gerekçesiyle hapislerde... Bugün Türk Milleti’nin başına geçirilen bu “çuval”ın temeli, 2003’te 1 Mart tezkeresi ile Süleymaniye’de Türk askerinin başına geçirilen “çuval” arasındaki dönemde atıldı. Bu kesin, ama tam olarak neler yaşandığı hala büyük bir sır.

Devamını gör...

5 Aralık 2013 Perşembe

Bir "Profesör Doktor"(!)un gözünden Türklük...


Sibernetiğin babası olarak kabul edilen Amerikalı bilim adamı Prof. Norbert Wiener'e "profesör kime denir" diye sorulduğunda, "profesör diye, herhangi bir konu açıldığında en az elli dakika konuşabilen adama denir" denir demiş ve bu soruya bu kadarlık cevabı yeterli bulmuş.

Profesörlük titri için geniş bir dünya kavrayışına sahip olmayı olmazsa olmaz bir gereklilik sayan bu veciz ifadeden sonra kendimize dönüp bakarsak, 80 ihtilali ile getirilen YÖK sisteminin elinde profesörlüğün ne hale geldiği, numuneleri ile ortada!

Bunlardan biri de geçenlerde 'Türk diye bir ırk yoktur' şeklinde bir söz sarfedip sonra da bunu 'millet tanımı ırka dayanmaz' şeklinde tevil etmeye, ardından da 'ırk olarak saysan Türkiye'de 55 milyon Türk çıkmaz!' deyip haklı çıkmaya kalktı!

Onun bu konuşmasını eleştirenlerin içinde meseleyi iyi niyet dairesinde ele alanların vardığı ortak kanı; hocanın meramını anlatmakta zorlandığı ve tabiri caiz ise "akım" diyecekken tam anlamı ile "b.kum" dediği idi.

Şimdi, bu hocanın "cemaat ekolü"ne mensup biri olduğunu bilmesek-ve onun "profesör doktor" unvanını bir kenara koysak-biz de benzer şekilde düşünürdük. Ne var ki bütün bunlar, kendi tarihine olduğu kadar dünyaya da bireysel bilgi ve deneyimleri ile değil, ancak kendini angaje ettiği bir "inanç" üzerinden bakabilen bir insanın içine düşmesi mutlak olan bir kafa karışıklığının tezahüründen başka bir şey değildir. Bir, "prof. dr." ne böyle bir hata yapar ve ne de böyle dile düşer!

Konunun "Türklük" yönü ile ilgili uzun tartışmalara girmeye elbette gerek görmüyoruz. Görüşümüzü daha önce kaleme aldığımız "TÜRK, KÜRT, LAZ, ÇERKES..." başlıklı makalemizde de yer aldığı şekli ile tekrar etmekle yetineceğiz:

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.