4 Mart 2013 Pazartesi

27 Mayıs'ın Konuşulmayanları...

Cumhuriyet tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olan 27 Mayıs İhtilaline dair son zamanlarda ortaya konan kimi belgeler, bu askeri el koymanın da dış bağlantıları olabileceği yönünde doğrusu ciddi şüpheler uyandırıyor.

Birbirinden ilginç ve önemli araştırmalara imza atan ve bunları kitaplaştıran tanınmış araştırmacı-yazar Cengiz Özakıncı, söz konusu ihtilale dair Cevizkabuğu adlı ve bundan 3-4 yıl önce yapıldığını düşündüğümüz bir açık oturuma telefonla katılıyor ve bugüne kadar hiç kimse tarafından dillendirilmemiş kimi bilgileri programın katılımcıları ve dinleyicileri ile paylaşmış bulunuyor. 

Özakıncı’ya göre, 27 Mayıs ihtilali 1959 yılının 2-12 Şubat tarihleri arasında, Almanya, Nüremberg’de konuşlu bulunan Amerikan 7. Ordusu karargahında planlanmıştır.

Özakıncı’nın konuşmasından kaydedebildiklerimiz şunlar:

1957 yılı sonlarında, 3. Ordu Komutanı iken Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanan Org. Necati Tacan’a 1958 yılı Temmuz ayında bir yolunu bulup niyetlerini açan Kur. Albay Sadi Koçaş, ondan maksatlarının hasıl olması için gerekli gördükleri Osman Köksal’ın Personel Daire Başkanlığı’na atanmasını istemiş, fakat kendisinden olumlu bir cevap alamamıştır. Akabinde Necati Tacan aynı ay içinde Konya-Ankara karayolunda seyahat ederken ani bir kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Özakıncı, bu ani vefatın 1956 yılında keşfedilen ve iz bırakmayan bir gaz tabancası kullanılarak gerçekleştirildiğini, merhumun halen Zincirlikuyu’da bulunan kabri açılarak buradan alınan kemiklerin analiz edilmesi halinde bu durumun tespit edilebileceğini söylüyor.


Tacan’ın bu ani vefatı sonrası, yerine(*) Org. Cemal Gürsel KKK.’na atanmış ve ilginçtir ki, bu atamadan hemen sonra Almanya’da bulunan Amerikan 7. Ordusundan, yapılacak olan Kış Tatbikatı için Cemal Gürsel’e davet gelmiştir. Burada ilginç olan, davetin Genel Kurmay.Başkanlığına yapılmış olması gerekirken doğrudan KKK.lığına yapılmış olmasıdır.


Cemal Gürsel, Sadi Koçaş ve Gürsel’in emir subayından oluşan üç kişilik davetli heyetinden haberdar olan dönemin Gen. Kur. Başkanı Rüştü Erdelhun davetin garipliğinden şüphelenerek devreye girer ve kendi yeğeni olan general Mehmet Mete’nin de tatbikat kadrosuna dahil edilmesini dayatır. Neticede Almanya’ya dörtlü olarak gidilir. Ancak, bu zamana kadar Koçaş konuyu Gürsel’e henüz açmamıştır. Amerikan karargahında iken Mete’yi atlatmayı beceren Koçaş, nihayet konuyu Gürsel’e açar ve iki Amerikalı subay ve Gürsel ile birlikte, 10 gün boyunca karargahta hep bu konu üzerinde konuşurlar.

Gürsel, sonunda bu cuntanın lideri olmayı kabul eder. 12 Ocakta da Osman Köksal’ın Personel Daire Başkanlığı’na ataması yapılır. 17 Ocak’ta ise Menderes’in uçağı Londra yakınlarında düşer. Sadi Koçaş, bunun bir kaza değil, kendi işler olduğunu söyler. Nitekim, Amerika’nın bu işler içinde olmasının en açık kanıtlardan birisi de, ABD’nin ihtilalin ertesi günü yeni yönetimi tanıması ve Haziran ayı maaşlarının ödenme imkanının kalmadığının bizzat C.Başkanı Gürsel tarafından Amerikalılara bildirilmesidir. Bunu ilk defa doktora tezinde yazan ise Dr. Cüneyt Akalın’dır. Doktora tezinin adı da; “Uluslararası ilişkiler ortamında 27 Mayıs Müdahale”sidir.


Bu dönemde 4171 subay, (ki bunların 235 tanesi generaldir) ihtilal sonrasında emekli edilerek ordudan tasfiyesi yeni yönetimin ilk yaptığı icraattır. Yalnız, bu “Menderesçi” subayların tasfiyesinde şöyle bir sorun çıkar: Ya bunlar emekli edilmeyi kabul etmeyip de her biri birer isyancı gibi hareket etmeye kalkarsa?..

Konu Amerika ile görüşülür. Amerika’nın bu konudaki tavsiyesi şudur: Bunların emekli aylıklarına %70 zam yapın, ikramiyelerini çift ikramiye olarak verin ve onların yerine atanacak personele atama kararlarını “çok gizli” yazı ile bildirin. Emekli edilecek personelin yerine atananlar da tasfiye edilecek personelin emeklilik kararlarını yüzlerine bizzat tebliğ ederek görevi devralsınlar, sonra da maaş bedellerini onlara elden teslim etsinler. Bunlar emekli olacaklarını da böylece ancak o saniyede öğrenmiş olsunlar. 

Tasfiye edilecekler için gerekli olduğu hesaplanan 12 milyon dolar para da, NATO’nun Avrupa Kuvvetler Komutanı General Lauris Norstad tarafından bizzat Türkiye’ye getirilir. Yani, 27 Mayısçılar, Menderesçi subayları Amerikan parası ile tasfiye edip emekliye sevk etmişlerdir.

Bundan sonrasında, ihtilal sonrasındaki ilk 29 Ekim bayramı kutlamalarında, hava kuvvetlerine ait uçaklar Ankara semalarında yan yana uçarak; “2. Cumhuriyetimiz kutlu olsun” yazısı yazdıklarını ve 27 Mayısçıların yeni anayasayı 2. Cumhuriyet anayasası olarak andıkları, yine Özakıncı tarafından öne sürülüyor.

İhtilali her ne kadar Albaylar yapmış görünse de, planlamanın Pentagon’da yapılması sebebi ile bu darbenin “emir-komuta” zinciri içerisinde yapılmadığının söylenemeyeceğini belirten Özakıncı’nın bütün bu dile getirdiklerine ilave olarak, Aytunç Altındal’ın Habertürk kanalında yayınlanan “Öteki gündem” adlı programda yaptığı bir ilginç açıklamayı da buna eklediğimizde, ortaya gerçekten çok ilginç bir durum çıkıyor.

Altundal, Hüsamettin Cindoruk’un 27 Mayıs’la ilgili düzenlenen bir tv programında, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının bir hukuk cinayeti olduğunu ve bunun vebalinin İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocalarına ait olduğunu söylediğini, bunun da bir sebepten yanlış olmadığını ifade ediyor ve elinde tuttuğu bir belgeye dayanarak şunları söylüyor:

Bu belge, Alfred de Grazia adlı, aynı zamanda Pentagon adına da çalışan Amerikalı bir hukuk profesörüne ait ve bu adam 1958, 1959 yılları arasında İ. Ü. Hukuk fakültesinde bir yıl süre ile ders veriyor. Bu profesör, 23 Mayıs 1960’ta Pentagon’a bir rapor geçiyor. İşte, elimdeki bu belge de bu rapora ait. Bu raporun bir yerinde Grazia şunları yazmış:

“Adnan Menderes, ne iyi, ne de kötü bir adamdır ama Türkiye, Rusya’dan bile potansiyeli çok yüksek bir ülkedir. Ancak, ne yazık ki, şu an İspanya gibi sürünmektedir. Bu nedenle, henüz kapitalist aşamaya geçemediği için Menderes zor kullanılarak (must be forced out) hükümetten devrilmelidir

Altundal; “peki bu adam bunu nereden biliyordu?..” dedikten sonra, ihtilal sonrasında Grazia’nın bir “hurray!..” çektiğini ve; “şimdi artık İstanbul’daki dostlarımın yanına giderek onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyebilirim” dediğini de sözlerine ilave ediyor.

Bu sözlerin, 27 Mayıs’ın ihtilal mi, darbe mi olduğu konusunda er ya da geç yeni bir tartışma başlatacağı muhakkak görünüyor.

----------------------------------------

(*) Tacan'nın vefatı sonrasında yerine Rüştü Erdelhun getirilmiş, 20 gün sonra ise Erdelhun Gen. Kur. Başkanlığına       atanarak  Cemal Gürsel ondan boşalan yere getirilmiştir.  (A.H.Sezgin)

İLGİLİ VİDEOLAR:







0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.