25 Nisan 2012 Çarşamba

Sonsuzlukla Kurulan Göbek Bağı:"Karındaki İkinci Beyin"


"İnsan aklının, bilim tarihinin geçmişinde olmadığı kadar hızlı keşif ve buluşlara imza attığı 21. yüzyılın bu ilk yılları, gerçekten şaşırtıcı gelişmelere sahne oluyor ve bu gelişmeler, bugüne kadar doğruluğuna kesin olarak iman ettiğimiz kimi fikirleri yeniden ele almamızı zorunlu kılıyor. 


Hepsi bir yana; bir taraftan gözünü uzayın sonsuzluğuna diken insanoğlu, diğer taraftan bizatihi kendisinin sonsuz derinlikleri dolduracak bilimsel bir hazine olduğunun farkına varıyor. Böylece, bugüne kadar metafizik boyuta ait olduğu varsayılan kimi gerçekleri hisseden fakat izah edemeyen insanoğlu, bu yeni keşifler sonucunda yeni bir bilim zemininde yürümeye hazırlanıyor. Aşağıdaki makale de, işte bu dediklerimizin ne anlama geldiğini daha açık ve daha somut bir şekilde ortaya koyuyor." (A. H. Sezgin)

Nöro-bilimcilerin ifadesine göre, karındaki ikinci beyin; hücre yapısı, etken maddeleri ve reseptörleri sayesinde kafadaki beynin bir ikizi olacak kadar beynin aynısıdır. İkinci beyin; düşünüyor, hissediyor, hatırlıyor ve karar veriyor. Özellikle korku, sevinç ve üzüntü gibi yüksek duygularda büyük rol oynuyor.


Bilimin eski gerçeklik çizgisi, her gün bir başka yerinden kırılmaya devam ediyor. On-on beş yıl önce, kafamızdaki beyin dışında, karnımızda ikinci bir beyin daha var diyenin aklından şüphe duyardık mutlaka. İlginç olan şey, bizim bilimi gündelik hayata çok geç geçirdiğimiz gerçeğidir. Zira karındaki ikinci beyin konusunu ortaya atan bilim adamı Prof. Dr. Michael Gershon, The Second Brain kitabını 1998 yılında yazmış. 1998 ile 2011 arasında geçen zaman, iletişim çağının hızlı özellikleri düşünüldüğünde hiç de az değil. Yeni bir cep telefonu çıktığında yıldırım hızıyla çekip yaşantımızın içine alıyoruz da gerçek gelişimi sağlayacak bilimsel konularda taş devri hızına düşebiliyoruz. Bu konuda yazılmış çok az yerli bilgi kaynağı var ve hepsi birbirinin kopyası adeta.

Devamını gör...

11 Nisan 2012 Çarşamba

Türk Solu ve Nazım Hikmet


Bir vatandaş kimliği ile Türk soluna dair yaptığımız kimi gözlemleri zaman zaman burada sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz. Yapmaya çalıştığımız şey, sol düşünceye karşı özel bir tavır almaktan çok, üzerinde bulunduğu toprakların jeopolitiği ve bu toprakların barındırdığı Türk nüfusu ile emperyalistlerin gözüne bir diken gibi batan Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı kesintisiz bir şekilde devam eden saldırılar karşısında bir türlü doğru tavır alamayan Türk solunun, bu hali ile Türkiye'ye verdiği zararı ortaya koymaktan ibarettir. Umulur ki, hiç olmazsa artık bundan sonrasında milleti ile barışık milli bir güç olsun da, meydan bugünkü kadar boş kalmasın!..


Evet, bu girizgâhtan sonra gelelim Türk solcularının yerli yersiz, her fırsatta öne çıkardıkları ve "vatan uğruna mücadele vermiş bir kahraman" ilan ettikleri Nazım Hikmet'e... Buna dair, http://devriye.wordpress.com adresli blogda, İbrahim Altuncu imzası ve "Ne ola şu Nazım Hikmet fetişizmi?" başlığı ile yayınlanan ve konuyu bir çok yönü ile ele alan dikkate değer bulduğumuz bir makaleyi, konunun önemine binaen olduğu gibi buraya alıyoruz.


Ne ola şu Nazım Hikmet fetişizmi?


"Türkiye solu başlangıcından bugüne romantik-skolastik doğasını korumaya ısrarla devam ediyor. Bir anlamda modern kültürel hareketler solun ve sağın romantik tavırları ile yoğurulageldi. Her ikisi de aynanın iki tarafında duran bu akımlar edebiyatımızı da etkiledi ve şekillendirdi.

Devamını gör...

Medet ya Akıl!..

Şaşkın ördeklerin göle nasıl daldığını zamanında atalar söylemiş, biz buradan tekrar etmeyelim! Lâkin, epey bir zamandır bu memleketin içinde bulunduğu badireden nasıl çıkacağı hakkında bilir bilmez ahkâm kesenlerin aklının dibini gördükçe, insanın neredeyse; "başımıza bunca iş boşuna gelmemiş" diyesi geliyor!


Atatürk'ün manevi gölgesi altında yıllar yılı barındıkları halde onun nasıl var olduğuna kafa yormamış olanlar,  emperyalizmin cehennemi ateşinden yıllardır kendilerini koruyan bu kalkan üzerlerinden kalkınca ne yapacaklarını şaşırır oldular. Yani, bugüne kadar sahip çıkmadıkları, bugün kıymete bindi!.. Şimdi, bir telaşe içinde vatandaşa çağrılar yapıyorlar: "Birleşin!.."


Özgürlüğün olmazsa olmazı olan "vatan" için bir araya gelmek ve bu niyetle çağrı yapmak elbette abes değil. Ama ayda 1 milyondan fazla ziyaretçisi olan bir "ulusalcı" sitede yazan bir yazarın yaptığı çağrının şekline bir bakar mısınız:

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.