2 Şubat 2012 Perşembe

Siyasal İslam var da Siyasal Hıristiyanlık yok mu?!..

"Gündem belirlemek", her alanda bir "güç" göstergesidir. Gündemi belirleyecek gücünüz yoksa gündemi belirleyen gücün yarattığı gündemlerin arkasında sürünür durur, farkında bile olmadan, onların ortaya koyduklarını mutlak doğrular olarak kabul eder ve kendi kendinizi birden o gündeme göre konumlandırmanın telaşı içerisinde bulursunuz.

Son dönemde ortaya atılan "Siyasal İslam" kavramı da işte bunlardan biri. Batı mahfillerinde pişirilip bizim gündemimize oturtulan bu kavram, dünyevi olaylara karışmaması(!) "gereken" İslam dininin, "çığırından çıkarak" insanlık düşmanı, (yani Batı düşmanı) bir siyasi harekete dönüşmesi anlamına geliyor!.. 

"Laiklik" anlayışını, "dinden uzak durmak" olarak anlamış ve onsuz bir medeniyet anlayışı geliştirmeye kendilerini adamış olan bizim Batı emperyalizmi karşıtı okumuş-yazmışlarımız da, "tarihsel materyalizm"e fazlaca kafa yorduklarından, Batı'nın bu yeni tezgâhını anlamakta epey geç kalmış görünüyorlar.

Yalnız, bu noktada, konumuzun İslam dinini "anlamayana anlatmak" olmadığının hemen altını çizelim. 


Anlatmaya çalıştığımız şey, birbirine karşı konumlanmış iki dinden biri olan Hıristiyanlığın, İslam dinine, dolayısı ile "İslam alemi" olarak tanımlanan ve bilhassa "Orta Doğu"da yoğunlaşmış olan "Doğu Halkları"na hangi argümanlar üzerinden yaklaştığı ve düşünce sistematiğinin ne olduğudur. 

"Siyasal İslam" diyerek bunu bir tehlike olarak işaret eden Batı emperyalizmi, kendisinin bizatihi "siyasallaştırarak" kendi emperyalizm politikalarının emrine tahsis ettiği hıristiyanlığının, insanlığın başına açtığı belalardan ise nedense hiç söz etmiyor?!.. Bize "ılımlı İslam" tavsiye ediyor ama kendi dininden hiç bahsetmiyor!.. 


"SİYASAL HRISTİYANLIK TEMELLİ YENİ SÖMÜRGECİLİK" başlığı altında, bu konuda oldukça aydınlatıcı ve önemli bulduğumuz bir makaleye imza atan blog yazarı sayın Mesut Tatlıpınar, bu konuda (özetle) şunları söylüyor:


"Bugün itibariyle; Batı dünyası ve Küresel kapitalizmin nezdinde, Komünizmin yerine düşman olarak ikame edilen İslam: Tıpkı İncil'de yer aldığı şekliyle terörün, yobazlığın ve vahşetin nedeni ve kaynağıdır. Yok edilmeli ve ortadan kaldırılmalıdır.


Bir başka gerçek ise; bütün laisizm, aydınlanma, demokrasi hatta modernite ve çağdaşlık iddialarına rağmen; bugünkü batı uygarlığının siyasalarında ve sosyal hayatlarındaki ( AB ve ABD dahil) temel referans noktalarının İNCİL ve HIRİSTIYANLIK olduğudur. 


Geçtiğimiz yüzyıl, batılılaşma ve çağdaşlaşma iddiasıyla; Müslüman ve Ortodoks Hıristiyan dünyası moderniteyi dinsizlik olarak algılamış olmasına rağmen; KATOLİK ve PROTESTAN batı, SİYASAL HIRİSTİYANLIK iddiasından hiçbir dönem vazgeçmemişlerdir. Bir başka ifadeyle; batı burjuvazisi ve küresel egemenler, geniş halk kitlelerini uyuşturmak için “din afyonunu” hep el altında bulundurmuştur. Vatikan güdümlü, Hıristiyan demokrat partiler, kıta Avrupa’sı siyasetinin vazgeçilmezidir.


Avrupa Birliğinin sembolü olan 12 yıldızın, İsa'nın havarilerini sembolize ettiği söylense de; İncil'de 7, 12 ve 24 rakamları pek çok yerde geçmektedir. Mesela, Tanrı'dan, bugünkü incilin dört yazarından birisi olan Yuhanna'ya gelen vahyin Kadın ve Ejder isimli 12. bölümünde: " Gökte olağanüstü bir belirti, Güneş kuşanmış bir kadın göründü. Ayaklarının altında AY ve başında ON İKİ YILDIZDAN oluşmuş bir taç vardı... " sözleri 12 yıldızın kaynağını açıkca göstermektedir. 


Bugün, MATRIX ve TERMINATÖR serisi dahil pek çok bilim-kurgu Hollywood filminin esin kaynağı bizatihi İNCİL'dir. 


Irak'ın işgal nedenleri, Babil'in yıkılışı ve Kudüs'ün yeniden doğuşu İncil'de ki Yuhanna'nın Vahyi bölümünde garip, ilginç ve teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Bugünkü ABD yönetiminin de SİYASAL HIRİSTİYANLIK adına hareket ettiğini söylemek ise çok fazla abartı olmaz.


6. bölümde kölelere (şöyle) sesleniyor Pavlus. " Ey Köleler, dünyadaki efendilerinizin sözünü Mesih'in sözünü dinler gibi, saygı ve korkuyla saf yürekle dinleyin. Sırf insanları hoşnut etmek isteyenler gibi, göze hoş görünsün diye iş yapmayın. Mesih'in kulları olarak, Tanrı'nın isteğini candan yerine getirin. İnsanlara değil Rab'be hizmet eder gibi gayretle hizmet edin."


Laurance Peter; Allah'ın, Hıristiyanlara gönderdiği bu vahyin pratikteki uygulamasını şu sözlerle anlatıyor kitabında: 


" ... Savaşçı ve Korsanları olan ülkeler yenilmezlik kazandılar. Bu ülkeler pek çok toprak, zenginlik ve tutsak ele geçirdiler. Tutsaklar ürün ekip biçme de kullanıldı; böylece efendilerin varlıkları daha da arttı." verdiği bir örnekte de : Kölelik, yağma ve zulmün Hıristyan düşünce ile ne denli örtüştüğünü anlatıyor. " Liverpool limanındaki en ünlü esir tüccarı Sir John Hawkins'di . Hawkins, Batı Afrika kıyılarında 75, 000 den fazla zenciyi AVLATMIŞTI. bu işte kullandığı tutsak gemisinin adın ise Hazreti İsâ'ydı."


İngiliz Siyaset ve ahlak felsefesinin kurucusu Thomas Hobbes; yine İncil'de yer alan Eyyub Kitabı, bab 41'de "Levyathan" adıyla geçen bir su canavarından ilham alarak ( ya da bir metafor olarak kendi tezindeki Egemen devletin dehşet saçan gücü için kullanmıştır bu sözü ) 1651 yılında yazdığı LEVIATHAN'da; Egemeni ( bugünkü ABD ve İNGİLTERE) hukuktan çok güçle özdeşleştirir. Hukuk, egemenin buyruğudur ve onun gücünü sınırlayamaz. Egemenin gücü, olabildiğince mutlaktır. 


Bu anlayış uluslararası ilişkilerde, bir egemenin ( ya da emperyalist gücün) kendi iradesini bütün öteki egemenlere ( devletlere) zorla kabul ettirmeye çalıştığı sürekli bir savaş durumuna yol açtı.


Sonraki iki yüzyılda bu durum pek az değişti. Irak savaşında olduğu gibi; egemen devletler, taraf oldukları anlaşmazlıklarda, yargıç gibi davranmaya, kendi hak arayışlarını savaş yoluyla kabul ettirmeye, uyruklarına diledikleri gibi davranmaya ve ekonomik yaşamlarını öteki devletler üzerinde yapabileceği etkileri göz önüne almadan düzenlemeye devam ettiler. Bu davranışın meşruluğu ise inandıkları dinde fazlasıyla vardı.. 


Bugünün bir başka Siyasal Hıristiyanlık gerçekliği ise; Dün Katoliklik Mezhebi ve Papalık tarafından öncülüğü yapılan din adına emperyalist saldırganlığın ( bu iddiaları hala devam etse de) bugün, saldırganlığın bayraktarlığını PROTESTANLIK ve onun uzantıları olan ANGİLİKAN ve EVANGALİSTLER tarafından yapılıyor olmasıdır.


Hayatın pratiğinde din ve siyasetin bu denli içice olduğu bir dünyada; insanı ve onun doğasını hayatın merkezine koyarak karşı karşıya bulunduğumuz Siyasal Hıristiyan temelli emperyalist küreselleşmeye ve saldırganlığa karşı, hala barışçıl ve hümanist küreselleşme iddiasında olan günümüz entelektüellerinin karşısında duran ve cevaplanması gereken temel sorun: İnsanın duygu ve inanç dünyasına nasıl ve nereden bakılacağıdır. 


Post-modern akılcılığın veya materyalist felsefi yaklaşımların en derin ve çözümsüz açmazı belki de bu noktadır. Hükmettikleri trilyonlarca dolarla, STK ’ları radyo, gazete ve televizyonların kontrol altında tutan küresel güçler aynı zamanda da din kurumlarını ele geçirmişlerdir. Bu bağlamda; Fethullah Gülen’in en sıkı referanslarının CIA ajanları ve papazların olması şaşırtıcı değildir. Din de küreselleşmiştir.


Gelinen bu noktada , İnanç ya da din; yalnızca ilahiyatın ilgi alanı olmaktan çıkıp sosyal bilimler ve tabiidir ki siyaset bilimince de incelenmesi ve bilinmesi gereken zorunlu bir alan haline gelmiştir. 


İslam felsefesinin farklı türde ve küresel anlamda bilinçli siyasallaştırılması veya İslam felsefesinin özellikle Mevlana temelli Tasavvuf yaklaşımlarının modernize edilerek ideolojileştirilmesi; belki de, çağın çok gerisinde kalmış diğer İslam toplumlarının, geç kalmış Rönesans ve Reform süreçlerini de hızlandıracaktır.


Sonuç olarak; bilmemiz gereken gerçek: Bugünkü batı uygarlığını var eden nesnel koşullar, Greko-Romen miras, Katolik Hıristiyanlık ve Türk-İslam düşmanlığıdır.


Greko-Romen miras ve onun kültürel, mitolojik ve mimari boyutları Avrupa ile ortak geçmişimizdir. Ortodoks Hıristiyanlık, Helen ve Roma uygarlıklarının derin izleri Rum Selçuk ve Doğu Roma uygarlıklarının mirasçısı Osmanlı devleti aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır ve dikey kültür tarihimizin önemli bir unsurudur.


Bizim coğrafyamızın tarihsel ve kültürel çelişkisi ve çatışması Papalığın Temsil ettiği Katolik Hıristiyanlıkladır. ( ve onun türevi olan Protestanlıkla) .


18. ve 19. Yüzyıllarda yaşanan sömürgecilik ve yağmacılık furyasında Osmanlı toprakları hem Katolik hem de Protestan kilisesinin hedefi haline gelmiştir. Yerli halktan olan Anti-Kalkedon Gregoryan - Ortodoks Ermenilerin bir kısmının topluca Katolikleştirilmesi ve Protestanlaştırılması da bu yüzyıllarda olmuştur.


Siyasal Hıristiyanlık ya da Hıristiyanlığı siyasallaştıran ulus üstü egemen güçler; dünyamızı, 1915 ve 1939'da olduğu gibi hızlı bir şekilde üçüncü Dünya savaşına doğru sürüklemektedirler. Yalnızca Türkiye coğrafyasıyla değil çok daha geniş bir coğrafyada siyasal ve kültürel işbirliği içine girmemiz gerekliliği adil ve güvenli bir dünyada yaşamak için zorunluluk haline gelmiştir."(*)


Evet, Hıristiyanlığı kendine uygun bir hale getiren batının emperyalist zihniyeti, "yeni dünya" Amerika'nın keşfi ile kendi "medeniyeti(!)"ni buraya da taşımış, Anglo-Sakson Protestanlığı, bir taraftan oranın yerlileri olan Kızılderilileri katlederken diğer yandan da elinde İncil ile Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş ikonunun önünde diz çöküp:


"Ey Tanrım, bunlar (kızılderililer), bahşettiğin bu toprakların kıymetini bilselerdi, sen bizi buraya göndermezdin" diye dua ederek, katliamlarına pek de güzel bir kılıf uydurmuşlar, "hıristiyanlıklarını" o topraklarda böylece daha da geliştirmişlerdi!..


Dünün "Karayip Korsanları"nı soyarak büyük bir servet yapan ve "ben soyguncuları soydum" diyen ve "dindar bir hıristiyan olmakla tanınan" birileri, bugün o servetle torunlarının ABD'nin en büyük finans devlerinden biri olmasını sağlamışsa, karşımızdakilerin kim olduklarını ve onlar tarafından üretilmiş bir "demokrasi"yi bir "standart" olarak kabul etmek yerine durup bir daha düşünmek gerekmez mi?..




---------------


(*)Makalenin orijinali için:  http://blog.milliyet.com.tr/siyasal-hiristiyanlik-ve-neo-emperyalizm/Blog/?BlogNo=120495












    





2 yorum:

ATALAY dedi ki...

.islam alimlerinin hep belirttikleri gibi;;ilahi gerçek tek din vardır o da islam dinidir .Yani hiristiyanlık ve yahudikili ilahi din değildir böyle bir din yoktur . zıddını söyleyen şirke girer. bu çakma yalancı suni haayalı dinlerin kitabi yok peygamberi yok.tüm peygamberler islan dinini yaymaya çaılşmışlar. 4 kitap da i müslümanlar için gelmiştir.bunu bil öğren öğret.

A. Hüsnü Sezgin dedi ki...

Söylediklerinize katılmakla beraber, bu konu sizin dediklerinizden daha farklı bir noktaya işaret ediyor. Tahrif ettikleri Allah'ın dinini kendi uydurdukları bir din haline getirenler, bununla da yetinmeyerek İslam dinini bir "terör dini" olarak tanıtmak için ellerinden gelen bütün fitneyi kullanıyorlar. Kendi destek ve teşvikleri ile ortaya çıkan "siyasal İslam" kavramı üzerinden, sonra da tutup İslam'ı insanlığa düşman bir din olarak göstermek yüzsüzlüğüne kalkışıyorlar! Halbuki, terörle kendi dinlerini birleştirenler asıl kendileri değil midir? Bu yazının meramı da işte bu duruma işaret etmektir. Bilginizi rica eder, ilginize teşekkür ederim.

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.