22 Ocak 2012 Pazar

2011’DE NELER GÖRDÜM , NELER ÖĞRENDİM

Hukukçu, Eğitimci ve Yazar sayın Salih Altun bey, 2011'de yaşayıp, gördüklerimizi, (kendi deyimi ile "öğrendiklerimizi") pek güzel bir şekilde özetlemiş. Yazısını: "Herkese, açık bir göz, mühürlenmemiş bir gönül; gideni aratmayacak bir yeni yıl dilerim"  diyerek bitiren sayın Altun'a bu güzel dilekleri için teşekkür ederek, "olan, biteni" bir daha hatırlamakta fayda var deyip, makalesini okumaya başlayalım:


2011’DE NELER GÖRDÜM, NELER ÖĞRENDİM


                *Siyaset makamının yüksek mevkilerinde oturanların, dün “Postal yalayıcı, cebine pasaport koymasaydık Kuzey Irak’an dışarı çıkamazlardı.”dedikleri Barzani ve Talabani’yi kırmızı halı kenarında hizaya geçerek karşıladıklarını ,aile fertleriymiş gibi “KAK”,”MAM”(ağabey,amca)sıfatlarıyla kucakladıklarını,

”Libya’da Natonun ne işi var?” diyenlerin, canları sıkıldıkça  Esad ailesine aile boyu gece oturmasına gidenlerin  Atlantik ötesinden esen rüzgarların etkisiyle birden Kaddafi’ye Esad’a sırt çevirip cephe aldıklarını gördüm.

                *Bu ülkede tutarlılığın, sözünde durmanın hiçbir işe yaramadığını özellikle siyasette bir yere gelebilmek için gayet esnek bir omurgaya sahip olmanın; daha iyisi omurgasız olmanın gerekli hatta zorunlu olduğunu öğrendim.

                *Başbakanın hastalığı ve sporda şiddet yasasının veto edildiği günlerde iktidar cenahında yer alan anlı şanlı zatların danslarını, kıvırmalarını ibretle seyrettim. Saflarını ne kadar da kolay değiştirdiklerini sonra kolayca eski saflarına dönüp hiçbir şey olmamışçasına yer tuttuklarını gördüm.


*Yıllarca her yılbaşı “Ekrana çıksın çıkmasın.” tartışmalarına  malzeme olan ünlü dansözümüz Nesrin Topkapı’yı boş yere göklere çıkardığımızı, onun dans konusunda bu zat-ı muhteremlerin tırnağı bile olamayacağını öğrendim.

                *Polis Akademisi ,TUS KPSS,ÖSYM sınavlarında organize biçimde  soruların çalındığını, belli kişilere dağıtıldığını devletin başındakilerin hemen olaya el koyduklarını ve kısa zamanda olayların  faillerini bulup yargı önüne çıkaracaklarına söz verdiklerini; ancak kısa zamanda tatmin olduklarını bu nedenledir ki bu güne kadar hiçbir şey yapmadıklarını gördüm.

*Soru çalmanın, kendi adamlarına dağıtmanın hırsızlık sayılmadığını, kul hakkı yemek olmadığını bir tür CİHAD olduğunu; bu sebeple bırakın günahı, sevap bile sayıldığını öğrendim.

*“Soykırım oldu olmadı.” tartışmaları sırasında, Fransa’nın çoğaltılarak rulo haline getirilmiş Kanuni Sultan Süleyman fermanlarıyla bombardıman edilip geri püskürtüldüğü şanlı  günün gece yarısında “Emekli İntibak yasası” için toplanan milletvekillerinin, vatandaşın ilaca ödeyeceği katkı payını artırırkenonu faturasını  yine kendisinin  ödediği ilaçla uyutup kendi emekli aylıklarını % 100 artırdıklarını gördüm.

*Türk filmlerinin adı haksız yere kötüye çıkmış ,gazoza ilaç atan figürü Nuri ALÇO’ların aslında  hayatın her safhasında ve devletin her kademesinde de mevcut olduklarını, en umulmadık yerde  ansızın karşımıza çıkabileceklerini öğrendim.

*Durmadan ”Aziz milletim!” diye söze başlayanların; her fırsatta “Kürt, Gürcü, Laz, Çerkez” dediklerini  ;ama her  nedense bir türlü “TÜRK” diyemediklerini gördüm.

*Bazı gazetecilerin ana muhalefet partisi liderini: ”Kürt niye demiyor?” diyerek ipe çekmeye çalıştıklarını; onun da  kendini: ”Kürt demiyorum ama Türk de demiyorum. ”diyerek savunduğunu gördüm.

*Özel olarak oluşturulan mahkemelerin“ bölücü terörist olduklarını, Apo’nun talimatıyla geldiklerini, pişman olmadıklarını” açıkça söyleyenleri “Yok yok! Siz aslında pişmansınız ama bilmiyorsunuz.” diyerek serbest bıraktığını, “Dereler bizimdir vermeyiz, Parasız eğitim İsteriz.” diyenleri ise “Siz aslında teröristsiniz ama farkında değilsiniz.” diyerek aylarca tutuklu yargıladığını gördüm.

*İdare edenlerimizin fedakarca  gayretleri sayesinde(!) bu ülkede “KÜRT” demenin demokratlığın, insanseverliğin göstergesi olduğunu, alkışlandığını; buna karşılık “TÜRK” demenin suç olduğunu, ırkçılık, faşistlik sayıldığını ,Türk olmanın bir tür  ikinci sınıf vatandaş  olmak anlamına geldiğini öğrendim.

*Adına gazeteci denen bazılarının “İnternete, basına  sansür uygulanmalı” dediğini, gazeteci geçinenlerin meslektaşlarını savcılara, polise ihbar ettiklerini; gazete patronlarının siyasi iradenin önünde esas duruşa geçip  yazacakları ve yazamayacakları konusunda onlardan emir aldıklarını gördüm.

“Ben gazetecilik yapacağım.” diye direnen birkaç inatçı keçi, çağdışı dinozor dışında bu ülkede gazetenin ve gazetecinin kalmadığını  öğrendim.

*Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir din adamının çıkıp -her  türlü kültürel yozlaşmaya karşı biri olarak benim de kısmen katıldığım bir düşünceyi dile getirdiğini-Noel Baba üzerinden yılbaşı kutlamalarını eleştirdiğini, bunun aslında Hıristiyanlara benzemek olduğunu söylediğini gördüm.

*Çok beklememe karşılık, açıkça söyleyemeseler de yılbaşına düşman  olduklarından hiç kuşku duymadığım anlı şanlı ,ekrana sevdalı din adamlarının; üç kuruşluk çıkar uğruna   İtalyanca ad takarak mobilya, İngilizce ad takarak gıda, giyim ürünü, site içi lüks daire satan dini bütün  iş adamlarını nedense hiç eleştirmediklerini; bu kişilere :”Yaptığınız günahtır, aslında Hıristiyanlara özenmektir. Kime benzemeye çalışırsanız onlardansınız.” demediklerini, diyemediklerini de gördüm.

*Kutsal dinimizin, bu tür din adamlarının eliyle  fukarayı, garibanı hizaya getirmek için kullanıldığını; buna karşılık zenginlerin, güç sahiplerinin önünde, onların çıkarına göre hizaya sokulduğunu, onları rahatsız  etmeyecek biçimde  düzenlendiğini; fakirlere, gariplere kitaba uymaları telkin edilirken   zenginler ve güçlüler söz konusu olduğunda kitabın onlara  uydurulduğunu öğrendim.

*Bir muhalefet partisi liderinin, Türkiye’yi böleceğinden neredeyse emin olduğu, bölücülerle aynı safta olmakla suçladığı iktidar partisi, iç karışıklıklardan ötürü dağılacak; yeni hükümet kurmak konusunda sorumluluk alması gerekecek diye ödünün patladığını; beğenmediği mevcut iktidarın uzun ömürlü olması için adeta dua ettiğini gördüm.

*Bu ülkede iktidar hedefi ,devlet yönetme iradesi  ve iddiası olmayanların bile siyaset yapabileceklerini hem de bayağı oy alabileceklerini …….

Ve bilseniz daha neler neler  öğrendim.

*Herkese, açık bir göz ,mühürlenmemiş bir gönül; gideni aratmayacak bir yeni yıl dilerim. 2.1.2012 




Salih ALTUN




KAYNAK: http://sahlanishareketi.com/konuk-yazarlar.php




0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.