21 Aralık 2011 Çarşamba

Kürdistan, Kürdistan über alles!..

Yıllar yılı, kendi geçim derdiyle hemhâl, külfeti kendi sırtına vurulduğu halde, bunca vurguna, bunca soyguna ses çıkarmadan katlanan bu ülkenin sıradan vatandaşları, yüzlerce yıldır "devlet" saygısı sebebi ile, devletin ne kadar maddi ve manevi yükü varsa hep sırtlarına vurulmuşken dahi, yine de seslerini yükseltmeden sabırla beklediler. 
Bu emeklerine karşılık bekledikleri ise, sadece ve sadece "huzur" ve "güven" içerisinde yaşayabilmekten ibaretti. 
 Hiç bir zaman bencil olmadılar. Bir fukara gördükleri zaman kendi fukaralıklarını unuttular. "Yok" demeyi ayıp saydılar, gâvur müslüman demediler, Ermeni, Rum demediler, ekmeklerini bölüştüler, yeri geldi canlarını su ettiler ama insanlıklarından, adamlıklarından bir an bile vazgeçmediler. Yine de, "aklı ermez", "Etrak-ı bîidrak" (idraksiz Türkler) denilerek aşağılanmaktan kurtulamadılar!.. 


Herkes "ben" demeyi kendine hak sayarken, onlar ne zaman "ben" demeye kalksalar binbir yaygara birden koparıldı!. Ne "ırkçılıkları" kaldı, ne "soykırımcılıkları"... Çünkü onlar, ayrı bir "ırk"a mensup olmaktan çok, ayrı bir "insanlık alemine" ait gibiydiler. Batı'nın hiç alışık olmadığı bir "insanlık" alemine! İşte bu yüzden de Batı'nın "burnunun dibinden" uzaklaştırılmalı, yok edilmeliydiler! Eğer yok edilemiyorlarsa, çok ama çok uzaklara sürülmeliydiler. Bunun için de ellerinden gelen ne varsa yaptılar, yapıyorlar!


Tam, sonunda "bitirdik" diye sevinirlerken, yüzlerce yıldır kayıp olan o mavi gözlü "bozkurt" yeniden ortaya çıktı, geldi ve yine milletini düştüğü o ölüm çukurundan yine çekip çıkardı. Yine sevinçleri kursaklarında kaldı. Ama vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler! Bu defa da "içten" vurmayı seçtiler! Hem de bu milletin hiç bir zaman ayrılık gayrılık gütmediği, "kardeş" bildikleri içinden "seçtikleri" "kimileri" eliyle! 


Bak şu Allah'ın işine ki, "biz kardeşiz" dememiz bile "korkumuza", "çaresizliğimize" yorulur oldu! 


Tarihin bu en belalı coğrafyasında "tutunabilene aşk olsun" denecek kadar nice çetin sınavlardan alnının akıyla çıkabilmiş bir millete mensup olmak bu kadar mı zûl addedilir oldu?!.. 


Ne alışverişinden, ne komşuluğundan, ne de namusundan zerrece bir gocunma duymadan yaşayıp geldiği, aynı "vatandaş kimliğinin" sağladığı hakları paylaştığı "kendi vatandaşının" ağzından, hiç beklemediği ve "alışık olmadığı" sözler duyan bu millet, artık kırgındır. 


Kendi öz yurdunda, kendi "öz" vatandaşı tarafından tehdit edilmek, vatanı üzerinde hak iddia edildiğini duymak, hem de hiç de hak edilmedik bir biçimde duymak ve kendileri adına konuştuklarını iddia edenlere karşı kardeş bildiklerinden "gür" bir ses duyamamak, onda onulmaz yaralar açmakta, onu çok derinden yaralamaktadır...


Karayılan buyurmuş ki; "Biz Türkiye'ye göbekten bağlı bir halk değiliz!.." 


Böylesine deriz ki: "Varışına göre gelişim!.." 


Çok da umurumuzdaydı!..


Senin bağlılığın "göbekten" olur, bizimkisi ise "yürekten"!.. 


Aramızdaki fark işte budur!..


Sen ve senin gibileri göbekleri ile yaşar, biz ve bizim gibileri ise yürekleri ile... 


Öyleyse hadi bakalım sana kolay gelsin, bağla göbeğini nereye istiyorsan!.. 









0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.