27 Kasım 2011 Pazar

İşte senin üstadın!..

Mustafa Kemal'in cumhuriyeti bir "erik kurusu" gibi içlerine oturanlar, durup durup her gün "cumhuriyet" aleyhine yeni bir iftira atarak gündem oluşturmaya ve içlerinde kalmış ve o bir türlü hazmedemedikleri bu erik kurularını bir bir dışarıya çıkararak kendilerince rahatlamaya çalışıyorlar.


En son bir "Dersim" meselesi ortaya atarak, tarihe bir "isyan" ve genç cumhuriyete karşı bir "kalkışma" olarak tarihe geçmiş, bir anda yüze yakın askerimizin şehit edilmesi ile başlatılan esef verici bu kanlı hadise üzerinden "Atatürk Cumhuriyeti"ni küçük düşürmek, onu neredeyse sudan bahanelerle kendi vatandaşlarını katledecek kadar gözü dönmüş bir eşkıya çetesinin yönettiği, önyargılı bir "barbar-devlet" olarak tanıtmaya çalışıyorlar. Bütün bunları da "sağlam kaynak" diye bildikleri bir takım kişileri referans göstererek yapıyorlar.


Bir taraftan, ayakta duramayacak kadar hasta bir Mustafa Kemal önderliğinde, tıpkı bir Musul, tıpkı bir Kerkük gibi bizden koparılmış "Hatay" geri alınmaya uğraşılırken , diğer taraftan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile İstanbul boğazı üzerindeki hakimiyetimiz perçinlenmeye çalışılırken, ikinci dünya savaşı ufukta görünmüşken, "manidar" bir şekilde başlatılan ve miadının dolması sebebi ile "gizliliği" ortadan kaldırılan İngiliz belgelerinin de ortaya koyduğu üzere dış bağlantıları olduğu gün gibi aşikâr olan bu kalkışma üzerinden Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk'e saldırmak yüzsüzlüğünü gösterenlere "ibretlik" bir cevap mahiyetinde olan Zahide Uçar'ın aşağıdaki; "Sana Üstadını Anlatayım Mı Sayın Erdoğan?" başlıklı makalesi, eminim ki aynı zamanda bir "tıynet"i tescil eden bir belge olarak da tarihe geçecektir. Buyrun:


Sana Üstadını Anlatayım Mı Sayın Erdoğan?


Sayın Erdoğan, ben sizleri iyi tanırım. Sizler 80 yıldır “kin yiyip nefret kusuyorsunuz.” Kaynağı olmayan uydurma tarih kitaplarından ve yabancı istihbaratların merdiven altı üretimi olan zehirli gıdalarından “tarih” diye besleniyorsunuz. 


Sizin beslendiğiniz fısıltı tarihi, “Atatürk’ü toprak bile kabul etmedi, karnı patladı, o yüzden üzerine binlerce ton ağırlık kondu” diye anlatır. Hepiniz bu kepaze iftiraya inanırsınız. Çünkü inanmak istersiniz.


İstiklal mahkemeleri hep hedefiniz oldu. Hanginizin dedesi oralarda yargılandı bilmiyorum ama belli ki yargılanan ihanet şebekelerinin çocuklarını yabancı istihbaratlar yalnız bırakmamış(!).. Cumhuriyete ve onun kurucusuna düşman olarak yetiştirmiş. Neden biliyor musunuz? Atatürk sadece emperyalizmi yenmedi, O aynı zamanda bütün mazlum milletlere umut ve rehber oldu. İşte küresel şeytanın çocukları bu yüzden Atatürk’ü hiç affetmedi. 


Küresel şebekelerin iktidar yaptığı partinizin Tunceli üzerinden Atatürk’e saldırması benim için çok normal. Libya ve Suriye’de bu şeytanlar adına nasıl tetikçiliğe soyundu iseniz, Atatürk’ün ezeli düşmanlarının dostu olarak Atatürk’e elbette saldıracaktınız. Aksini düşünmek zaten şeytanın Adem Aleyhisselam’a secde etmesini beklemek kadar abes olur. 


Madem bizim kahramanlarımıza laf etmişsin, bir iki kelamla senin kahramanlarından birini de size biz anlatalım: 


Üstadınız Necip Fazıl Kısakürek 


Ankara’da müritlerinin olduğu bir mecliste "Bu millet mütefekkir yetiştirmez" buyurmuşlar!!! 


Galip Erdem Üstad, “ya mütefekkir değilsiniz, yahut da Türk değilsiniz” demiş. “Birtakım şeylere duyduğunuz alerjinin sebebi şimdi anlaşılıyor” diye de ince bir vurgu yapmış. 


Demek ki Türk alerjiniz üstadınızın alerjisi ile benzeşiyor(!).. 


Hani Kılıçdaroğlu’na aşiretini soruyordunuz ya? Peki üstadınızın soyunu biliyor musunuz? 


Sevgili üstadınız baba yönünden Maraşlı olduğunu söylerken, anasının Giritli olduğundan neden hiç söz etmezdi cevaplar mısınız(!)?.. 


Kısakürek İstiklâl Marşının değiştirilmesi kampanyasına katılmıştır... Dereceye giremeyince de yazdığı marşını(!) Büyük Doğu Marşı yapar. Sahi bu Büyük Doğu Maşrık-ı Â’zam'ın Türkçesi değil midir? Maşrık-ı Â’zam'ın ne olduğunu bilmiyorsanız, Masonluk Târihini araştırırsınız(!).. 


Bu nasıl bir kişilik bölünmesidir Sayın Erdoğan? Yıllarca Mehmet Akif üzerinden siyaset yapıp sömüreceksiniz, sonra da İstiklal Marşını değiştirmek isteyen, Akif’e İman ve Aksiyon dergisinde “Akif, İslam’ı anlamamış, satıhta kalmıştır” diye yazan Kısakürek’i “üstad” edineceksiniz. 


Sizin neyiniz gerçek bilmiyorum ki… 


N. F. Kısakürek’in Cemâl Gürsele yazdığı bir mektup var ki, kendisine Üstâd diye tapanlara kapak olsun: 


“Pek Sayın Cemal Gürsel, 


Şu anda Balmumcuda nezâret altında bulunuyorum. Hiçbir suçumun olmadığı kanaatindeyim. Ama beni suçlu görüyorsanız, ben sizden ve şanlı Türk Ordusu mensuplarından özür dilerim. 


Politikanın ne olduğunu artık anlamış bulunuyorum. Sizler en iyi müdâhaleyi yaparak güzel yurdumuzu kötü politikacılardan kurtardınız. Demokrat Parti kötü idâresiyle zaten bunu hak etmişti. Ben çok hastayım. Beni zindandan kurtarabilirsiniz. Esâsen nâmusum, şerefim üzerine yemin ederim ki, serbest kaldıktan sonra hayâtımın sonuna kadar politika ile ilgili hiçbir yazı yazmayacağım. Siz büyüklük gösterip de beni af edin, beni kurtarın, dâima sizlerin emrinde olacağım.” 


Yukarıdaki mektup 15 Eylül 1968 tarihli EKSPRES Gazetesi’nden alınmıştır. Kısakürek’in diğer mârifetlerini öğrenmek isteyenlere adı geçen gazetenin o günlerdeki nüshalarını karıştırmaları özellikle tavsiye olunur. 


Necip Fâzıl, İstanbul’da bir kumarhânede basılmış ve bu basılma aylarca gazetelere sermaye olmuştur. 


Istanbul Ekspres’in atmış olduğu bir başlığı hatırlatalım, bu başlık ta Erdoğan ve küfürcü tayfasına KAPAK OLSUN: 


“SÜPER MÜRŞİT NECİP FAZIL MUHABBET TELLALI ZURNİKLE KUMARHANEDE NASIL BASILDI?” 


İşte Erdoğan’ın tarih ustası N. F. KISAKÜREK… 


Kılavuzu karga olanın… 


Zahide UÇAR 


www.zahideucar.com 


Not: Yazıma önemli katkı sunan değerli büyüm gazeteci A. Erol Bey’e teşekkür ediyorum.




0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.