14 Eylül 2011 Çarşamba

"Bu iş federasyonla hâllolur" mu?

Akşam gazetesinde yazan Gürkan Hacır, geçen günkü köşe yazısında yakınlarda vefat eden Mihri Belli ile vefatından kısa bir süre önce yaptığı bir röportajdan bahsediyor ve bu röportaj sırasında "Kürt meselesi"ne de değindiklerini ve Belli'nin; "bu iş federasyonla hallolur ve bölünme filan da olmaz" dediğini söylüyor. 


Bunu söylerken de bunun "aklıselim"in bir gereği olarak böyle olacağını (ya da olması gerektiğini) vurguluyor.

Biz de diyoruz ki; peki; "aklıselim" bir şekilde düşünelim ve şu "federasyon" işine bir bakalım. "Federasyon" bu işi çözebilir mi, çözemez mi, bir bakıp görelim ve bu işe de, daha önce altını çizdiğimiz "Anadolu coğrafyası"nın konumunu ele alarak başlayalım. 

Bugün, sadece coğrafi konum itibarı ile bile Anadolu yarımadası, üzerinde "Türk mevcudiyeti" bulunduğu sürece, ikinci bir  "milleti" taşıyacak bir mahiyette değildir. 


Özellikle bölgenin "doğusu"nda, -"özerklik" adı altında dahi olsa- ayrı bir "statü" verilmiş bir bölgenin varlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için kısa zaman içinde "zayıf karın" haline gelecektir..



Neden derseniz:;


1- Bir kere, artık şundan eminiz ki, bu talep, "Özerklik", "Kürtçülük" siyaseti güdenler açısından "nihaî" bir amaç değil, sadece-şayet mecbur kalınır ise- geçilmesi gereken bir aşamadır.


2- Irak'ın kuzeyinde, bir "federasyon" olarak kurulmasına "izin" verilen "Kürt devleti", hiç de "federatif" bir devlet gibi davranmamakta, asayiş ihtiyacı için sınırlı sayıda bir kolluk kuvveti bulundurması gerekirken bizzat ABD desteğinde bir "Birleşik Kürt Ordusu" kurmakta ve sadece bu durum bile bize "Kürt Sorunu" konusunda "niyet sorgulama" hakkını fazlası ile vermektedir. ("Irak'taki Kürtlerden bize ne" de demezsiniz herhalde!..)  


3- Bugün, komşumuz(!) Ermenistan, kendi anayasasında, mevcut topraklarını "Doğu Ermenistan" olarak tanımlamakta ve açıkça "Batı Ermenistan"ın Türkiye'nin işgali altında olduğu iddiasını kendi "milli meselesi" olarak ortaya koymaktadır.


Bu iddiasını da "uluslararası alanda haklı bir talep" haline getirmek ve konuyu "sıcak tutmak" adına, "soykırım yalanları"nı bu iddiasına dayanak yapmaya çalışmakta ve zamanında nasıl "ASALA" terör örgütünü devreye sokarak cinayetler işletmişse, şimdi de PKK terör örgütü, üstlendiği rol itibarı ile bir nevi ASALA'nın rolüne soyunmuş olmaktadır. Tek farkla ki, biri "dışarıda", diğeri ise "içeride" eylem yapmaktadır.


O halde, Ermenistan da, aynen "Kürt Meselesi" gibi, Türkiye Cumhuriyetinin başına bir "Ermeni Meselesi" kılıcı asmakta, ya da asması sağlanmaktadır.


O halde, "Doğu Ermenistan / Batı Ermenistan" meselesine böylelikle bir de "Güney Kürdistan / Kuzey Kürdistan" meselesi eklenmişken, Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu'nun doğusunda "özerk bir bölge" kurulmasına göz yumarak ya da "olur vererek" neleri harekete geçireceğini iyi anlamak durumundadır.


* * *


Bir başka mesele de, ısrarla ayrı bir millet olarak tanımlanan "Kürtler", "ayrı bir millet" olmalarını gerekçe göstererek bundan dolayı kendileri için hakikaten "özerk bir bölge" ya da bir "federatif yapı" talep ediyorlar ise, bize de doğal olarak şu soruyu sormak hakkı doğuyor:


"O halde, Türkiye'nin geneline yayılmış bulunan milyonlarca Kürdün durumu ne olacak?!.." 


Şayet bir "özerk bölge" kurulur ise şimdi oturup bir "mübadele planı" mı yapacağız yani? Çünkü, "Ayrı" bir yer istiyor iseniz, "ayrı yaşamayı" istiyorsunuz demektir. Söyler misiniz; oralarda bir yerde bir "Kürdistan"  var iken, kaç tane "Türk" bir "Kürdün" yanında yönünde görünmesini, mal-mülk, iş-güç sahibi olmaya devam etmesini kabullenebilecek?!.. 


Hayır, bunu sormak ve dillendirmek, ne bir tehdit, ne de bir gözdağıdır. Bu sadece ve sadece "eşyanın tabiatı" ile ilgili bir durumdur. Türk ve Kürdün yerine başka iki milletin adını koysanız, durum yine değişmez!.. Kaldı ki, bugün Türkiye'nin en batısında bulunan İzmir kentinde bile, yaşamlarını burada sürdürdükleri halde hala "Kürdistan" naraları atanları görüyoruz. Mesela, şayet istediklerine kavuşurlar da Kürdistan kurulur ise tası tarağı toplayıp Kürdistan'a gitmeye kendilerini hazır hissediyorlar mı? Ya da şöyle soralım: "Orada" bir Kürdistan kurulmuş iken, burada rahat ve huzur içinde yaşayabileceklerini gerçekten düşünebilirler mı? Dediğimiz gibi; eşyanın tabiatına aykırı!..


* * *


Toparlayacak olursak:


Anadolu yarımadasının doğusunda, Anadolu Türklerinin Asya kıtası ile olan bağını koparıp, irtibatını kesecek her girişim Türkiye Cumhuriyeti için ciddi bir tehdittir. Bu tehdidin ciddiyeti, bugün Türkiye'nin boğuşup durduğu sorunların büyüklüğü ile doğru bir orantı içindedir. 


Kurtuluş savaşımıza başladığımızda, bizi "üç yanımızdan" kuşatmış olan İngiliz önderliğindeki Batı Emperyalizmi, yeni kurulan Sovyet devleti ile aramızdaki irtibatı kesebilmek için Gürcistan ve Azerbaycan'a 5 Bin kişilik, özel yetiştirilmiş bir İskoç Alayı çıkartmaya kalkışmış ama bunu haber alan Mustafa Kemal Paşa, durumdan Erzurum'da bulunan 15. Kolordu komutanı Karabekir Paşayı haberdar ederek gerekli tedbirleri aldırması ile İngiliz bu girişiminden vazgeçmek zorunda kalmıştı. 


Şöyle diyordu Mustafa Kemal:


"Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kati bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz kuşatılmış kalırsa, artık Türkiye için mukavemet imkânları temelinden yıkılmış olur, ondan sonra siyasi mevcudiyetlerini tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf devletleri subayları kumandası altında sömürge askeri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkasya milletlerinin İtilaf itaatinde tutulmasını ve hem Bolşevik istilasının durdurulmasını temin için kan dökeceklerdir. Bu halde İtilaf devletlerine mutlak teslimiyet halinde Türkler için canlarını feda etmekten kurtulmak emin değildir."


Evet, arkadan kuşatılmış bir Türkiye için aynı tehlike bugün de geçerlidir, yarın da geçerli olacaktır. 


Mihri Belli, belli ki "halkların kardeşliği" konusuna kendini fazlaca kaptırmış ve bunları dikkate almaya vakit bulamamış!..








0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.