15 Ağustos 2011 Pazartesi

Emperyalist krizlerin sonu savaştır!..

"Liberallik sevdası kara toprakta biter!" de diyebiliriz buna... Çünkü, sürekli bir itiraz içinde bulunduğumuz ve adına "liberal-kapitalist sistem" denilen bu garabet, "doğa"ya aykırı yapısı ile insanlığı ve onun üzerinde yaşadığı dünyayı, dün olduğu gibi bugün de hızla yeni bir felakete doğru sürüklüyor!..


Yapısı gereği, her girişimi dönemsel krizlerle sonuçlanan bu "sistem", kendi ürettiği ama bir türlü içinden çıkamadığı krizlerin üstesinden gelebilmek adına hangi çareye başvursa, o da bir noktadan sonra daha büyük krizlere kapı aralıyor ve üst üste binen krizler küresel çapta "stresin" daha da bir artmasına sebep olmaktan ve sonu ancak "savaşla" giderilebilecek "çözümsüzlükler" yaratmaktan başka bir işe yaramıyor!.. Zira, o güne kadar onun bunun cebinden aşırıp kendi cebine koyduklarından bir zerresini bile geri vermeye yanaşmadan "çözüm"(!) arayan emperyalist kapitalizm, sonuna kadar emdiği bedenlerde kan kalmayınca deliye dönüyor ve cinnet nöbetleri geçirmeye başlıyor!..


İşte neticesi de ortada!.. Yok Saddam'ın bombaları, yok Arabın baharı, yok Acemin dolması denilerek dünyanın başına nasıl bir bela sarıldığı artık herkesin malûmu... Bu en sonki malûm ve meş'um kriz, tam da "bir rüzgârdır, gelir geçer sanmıştık!.." dedirtecek cinsten bir kriz ve daralıp bunalarak, ıkınıp sıkılarak atlatılacağa da pek benzemiyor! Öyle ki, bütün veriler; bu "paylaşım savaşı"nda "ekonomik yolma teknikleri"nin artık fonksiyonunu kaybettiğine ve bu mücadelenin artık başka bir sahada devam ettirileceğine dair kuvvetli sinyaller veriyor.


İşte, işin bu yanına mercek tutan aşağıdaki makaleyi okuduğunuzda, zannederim siz de kendinizi işin bu yanı hakkında daha fazla düşünür halde bulacak ve gündemdeki olaylara bakışınızı daha bir farklılaştıracaksınız.


Şimdi geçelim makalemize:


Daralma mı, Büzülme mi?


Habip Hamza Erdem                                                                                    10 Ağustos 2011


‘Ekonomik bunalım’lar hep bir ‘kriz’dir gelir geçer diye anlatılır.


            Kimi zaman ‘teğet’ geçer, kimi zaman deler geçer.

            Seksenyedide, ikibinikide ne olduysa ikibinsekizde de o olmadı mı?

            Bir dokuzyüzotuz ‘yıkıcı’ olmuștu.

            Kapitalist sistem fena sarsıldı o zaman ve ‘Devletçilik’ doğdu.

            Liberalizmin ‘neo’su da yine aynı yıllarda bulundu.

            Dün yine bir ‘bunalım’ attlattık.

            Az daha teğet geçecekti, ama dediklerine bakılırsa birkaç saat içinde otuz-kırk milyar dolarlık bir kayıp olmuș Türkiye’de.

            Son seksen yılda ‘devletçilik’ uygulamaları sonucu kurulan kamu ișletmelerinin özelleștirme karșılıkları kadar bir șey.

            Bu nasıl ‘teğet’se, borsadaki düșüș akșama kadar sürse önümüzdeki beș-oni yıllık yatırım miktarı kadarını da kaybedecek olurmușuz!

            Tanrı gözümüzü esirgemiș.

            Dr Recep’in yüzü suyu hürmetine kurtulmușuz desek yeridir.

            Șaka bir yana, șu beğenmediğimiz IMF ekonomistlerinden Kenneth Rogoff diyor ki; önümüzde ‘daralma’ yok ‘büzülme’ var. Hem de ‘Büyük Büzülme’.

            Dokuzyüzotuzun ‘Büyük Bunalım’ına gönderme yapıyor zahir.

            O ‘Büyük Bunalım’dan, Keynesci ‘büyük yatırımlar’ sayesinde çıkılmıștı.

       Sizce son dönemlerde sözü edilen ‘Büyük Projeler’ ile eskinin o ‘Büyük Yatırımlar’ı arasında bir benzerlik kurulamaz mı?

            Bence bal gibi kurulur.

            Bu büyük projeler arasında İstanbul’a kanal, Kayseri’ye liman, Erzurum’a hamam, pardon Orta-Doğu’nun en büyük kayak kenti sayılabilir.

            Hele ‘Füze Kalkanı’ bu ‘Büyük Proje’lerin padișahıdır.

Kimsenin bilmediği kimbilir daha ne büyük projeler vardır sırada.

Ancak bilenin bildiği ama söylemeye çekindiği en büyük proje nedir biliyor musunuz?

Savaș.

Ve Türkiye’de, bilerek ya da bilmeyerek, Kerkük olmazsa Musul’u alsak olmaz mı diye gönül geçirildiği olur zaman zaman.

Aç tavuk rüyasında darı görürmüș denir ya.

Ve aç köpek fırın duvarını delermiș.

Bunalımın öteki adı da açlıktır.

Fırın duvarlarını da deldirir, ülke sınırlarını da.

Dokuzyüzotuz yıllarının sonunu anımsatmakta yarar var.

Kırkta ne olmuștu örneğin?

Hani kırkbeșe değin süren.

Dedelerimizin ve babalarımızın at dıșkısından arpa tanesi ayıkladığı günler.

Karne ile un ve șeker alınan yıllar.

Ve bugün ikibinsekiz bunalımı teğet-meğet geçerek ikibinonbire geldi dayandı.

Șimdi daralma da değil büzülmeye doğru yol almakta.

Büzüldükçe fırın duvarı falan dayanmaz.

Arada bir borsa düșer ya da kalkar.

Ancak bu bunalım ‘devletçilik’ ya da bilmediğimiz bir ‘..cılık’ bulununcaya değin sürecektir.

Akıl’cılık olmasını dileyelim, ama o bulunacak șey her ne ise bulununcaya değin ișimiz zor.

Çünkü bu bunalım dönemlerinde akıllar durur, savaș boruları çalar.

Dr Recep ve yardakçılarının ellerindeki de borunun ta kendisidir.

Bu büzülme akılsızca diklenmeye gelmez oysa.

Çunkü gelip geçmez, deler geçer.

Kaynak: AÇIK İSTİHBARAT


(Resim: SMN)



0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.