8 Ağustos 2011 Pazartesi

"BOP İslamı"nın modifiyeli mücahitleri!..

ATATÜRK İNGİLİZLERLE ANLAŞMIŞMIŞ!!..


"Pek çok safdil zanneder ki, Türkiye Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş bir devlettir…


Ve yine o pek çok safdil şu soruya cevap veremez; “İngilizler nasıl olur da tek kurşun atmadan İstanbul gibi dünyanın kalbi bir şehri terk eder?..”


Yukarıdaki satırlar, internet medyası olarak adlandırılan binlerce haber sitesinden birinden, bir sözde haber(!) (ama bana göre bir "kara propaganda") sitesinden alınmıştır. Bu günlerde ortaya atılan bu "iftira"yı daha çok fazlası ile duyacağımızdan şüpheniz olmasın!.. Bir merkezden verilen talimat ile harekete geçenler, Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki duygu ve düşünceleri herkesin malûmu olan Ermeni asıllı bir tarihçi(!) tarafından "tarih" diye uydurulan bu türden iftiralara, bugünlerde nedense pek bir "candan" sarılıyorlar?!.. 


Efendim, bunların sarıldıkları iddianın özeti şu:


"Mustafa Kemal, güya I. Dünya Savaşı esnasında İngilizler ile gizlice anlaşmış da, bizi Mondros mütarekesine zorlayan önemli bir amil olan Filistin cephesinde savaşı kaybetmemizi bilerek sağlamış da, böylece Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün yolunu açmış, biz de böylece Mondros mütarekesini imzalamak zorunda kalmışız!!.."


Ermeni-BOP'çu Müslüman(!) ittifakından doğsa doğsa ancak işte böyle bir "ucube" doğar!.. 


Bu sözde müslüman, "BOP İslamı"nın modifiyeli mücahit(!)lerinin büyük bir iştiha ile yaydıkları bu yalanlara atlamaya amade sazanlar, "vayy be!" demeden önce şu gerçekleri bilsinler diye yazıyorum ki:


Böyle bir iftiraya maruz kalınabileceğini daha o zamandan görmüş olan Mustafa Kemal, 10 Ocak 1920 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinde şöyle yazıyordu:


"…Bundan sonra milli hâkimiyet ihlal edilemez, buna şüphe yok. Fakat memleketimizde milli hâkimiyetin düşmanları o kadar alçak ve o kadar aşağı bir mahiyetdedir ki, düşman himayesine sığınarak, yabancı kuvvetlerden imdat umarak, milletin hak ve hakimiyet sesini boğmak teşebbüsünden kolay kolay vazgeçeceklerini zannetmiyoruz."


Evet, bu kadar aşağılık bir iftiraya sarılabilecek kadar alçaklaşmayı göze alabilenlerin bu alçaklıktan kolay kolay vazgeçemeyeceklerini daha o zamandan tespit etmiş olan Mustafa Kemal Paşa'nın bu isabetli teşhis ve tespitinden sonra gelelim şu "İngilizler ile işbirliği" meselesine...


Bu konuda öyle çok uzun uzun yazıp çizmeye bizi mecbur bırakacak kadar "şaibeli" ne bir sözü, ne bir emri olmuş, ne de bu yönde bir davranış içinde bulunduğu görülmüş olan bu şerefli Türk evladının, Şubat 1920 tarihli, 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşaya çektiği şu telgraf bile başlı başına İngiliz emperyalizminin nihai hedefini kavramış bir idrakin eseridir ve "tehlike"nin büyüklük ve vahametini ortaya koyuş tarzı bakımından da strateji derslerine konu edilecek bir mahiyettedir. İngiliz işgali altında bulunan İstanbul'dan Anadolu'ya haber ileten gizlice kurulmuş "Karakol Cemiyeti"nin başkanlığını yapan Kara Vasıf Bey, o günlerde; Beş bin İskoç askerinin Batum'a çıkarılmak üzere İstanbul'a geleceğini haber verir. İşte bu haber üzerine Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir'e o bahsettiğimiz telgrafı çekerek, ondan gerekli tedbirleri almasını ister. İşte o telgraf:


"Türkiye Kafkasya’dan Bolşevik istilasını kolaylaştırmak ve onunla harekât birliği etmekle batıdan doğuya doğru Anadolu, Suriye, Irak, İran ve Afganistan ve Hindistan kapılarını müthiş bir şekilde açmış olacaktır. Bu açık kapıları kapamak için Müttefikler stratejik taarruz harekâtı yapacak kuvvetleri süratle tedarik edemezler. Lüzumlu hareket üslerine ise tabiaten sahip değildirler. Böyle bir harekât ancak Batum’da söz konusu olur ki, bu halde dahi Kafkasya ile Bahrihazer’in arasını tıkamak için Batum’dan itibaren 400 kilometre fazla uzaklaşmak icap eder. Bu hal karşısında İtilaf devletleri Bolşevikler ile Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kesmek planını bulmuşlardır. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan belki de Kuzey Kafkasya hükümetlerinin bağımsızlıklarını tasdik ederek onları kendilerine çektiler. Şimdi Bolşeviklerle vuruşmalarını bir emrivaki yapmak için onları her şekilde teşvik ve takviye etmektedir. Bundan başka bizzat kuvvet sevkine de başlamışlardır ki, bu kuvvet tesiriyle hem Bolşeviklerle çarpışmayı çabuklaştırmak ve hem de Kafkas milletlerinin gerek Türklerle Bolşeviklerin herhangi bir temaslarını önlemek ve kontrol etmek fikrindedirler. Plan, tam bir ciddiyet ve fevkalade aceleyle tatbik olunmaktadır.


Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kati bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz kuşatılmış kalırsa, artık Türkiye için mukavemet imkânları temelinden yıkılmış olur, ondan sonra siyasi mevcudiyetlerini tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf devletleri subayları kumandası altında sömürge askeri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkasya milletlerinin İtilaf itaatinde tutulmasını ve hem Bolşevik istilasının durdurulmasını temin için kan dökeceklerdir. Bu halde İtilaf devletlerine mutlak teslimiyet halinde Türkler için canlarını feda etmekten kurtulmak emin değildir." diyerek tehlikeyi tanımlayan Mustafa Kemal Paşa, bundan sonrasında, bu tehlikeye karşı kendi kafasında tasarladığı "karşı planı" şöyle anlatıyor:


“Bundan dolayı, Kafkas seddinin yapılmasını Türkiye’nin kesin yok olması projesi kabul edip bu setti İtilâf Devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara başvurmak ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz. Direniş dayanaklarımızı yok edecek tedbirlerin ikincisi fiilen mevcut olan ortak yönetimden yararlanarak Türkiye’yi içeriden oyarak yıkmaktır. Bu hususta memlekette mevcut olan siyasî nifak İtilâf elinde en iyi vasıtadır. İtilâfçılar bu vasıtadan ve bazı yetkililerin kesin boyun eğme eğiliminden yararlanarak çalışmaktadırlar. Doğal olarak ilk işleri, Kuvayi Milliye’nin çözülmesi ve Türkiye’nin elinde kalan silâh ve cephanenin kullanılamaz kılınmasını öncelikle sağlamaktır. 


Birinci derecede Kafkas plânını ve ikinci derecede içerinin çökmesini sağlamak için gereken zamanı İtilâfçılar ancak zayıf ve kararsız hükûmetler sayesinde elde edebilirler. Çünkü bu tür hükûmetler, İtilâf baskısına boyun eğerek dahilî kuvvetlerin gelişmesini pek fazla sınırladığı gibi kamuoyunu sürekli korku ve endişe içinde tutarak resmî ve resmî olmayan kararlar alınmasına kesin surette engel olur. Bundan başka İtilâf Devletleri İstanbul’un önde gelen bütün kişileriyle iç ve dış akla gelebilecek bütün kesimleri ile doğrudan ilişki kurarak millete kesintisiz açık ve gerçek olmayan ümitler telkin etmektedirler. Bu telkinler dahi zayıf bir hükûmetin bahşettiği zamanı artırmakta ve kolaylaştırmaktadır. Bu suretle kazanılan zamanlardan yararlanarak İtilâfçılar, nihayet Türkiye’nin kuşatılması ve içeriden çökertilmesi tedbirlerini tamamlayacaklar ve ondan sonra maskelerini birden bire atarak İstanbul’da geniş ölçüde tutuklamalara, kuşatılmış Türkiye’nin çeşitli cephelerinde yığma ve yalıtma önlemlerine başlayacaklar ve aynı zamanda idam hükmü mahiyetinde barış şartlarını bildireceklerdir. İşte 5 Şubat 1920’de aleyhimize uygulanmakta olduğunu gördüğümüz plân budur.”*


İşte bu telgraf üzerine Kazım Karabekir Paşa derhal bir heyet teşkil ederek Gürcistan ve Azerbaycan hükümetlerini uyarıyor ve nihayetinde İngiliz, bu teşebbüsünden vazgeçmek mecburiyetinde kalıyor!


Şimdi bütün bu gerçekler ortada iken, bu iftirayı atanlara ve bu iftiralara sarılanlara sormak isterim:


Ey, kinini din etmiş utanmazlar! Vicdan, akıl ve izan bakımından bir çok insandan çok daha ileride olması lazım gelen bir müslüman, nasıl olur da dinini yıkmak pahasına bu iftiralara bu kadar şevkle sarılabilir?!..


İngiliz ile işbirliği içinde olan bir insan, nasıl olur da İngiliz'in can düşmanı olan Sovyet hükümeti ile yakınlaşma yoluna gider de, buna mani olmak için bir "Kafkas seddi" teşkil etmeye niyetlenen İngiliz'in bu hevesini böyle kursağında bırakır?!..


* * *
"Filistin Cephesi"ndeki yenilgimizin sebeplerini gelecek yazıya bırakalım ve görelim bakalım kim kimle nasıl anlaşmış!..

--------------

*(Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, c. IV, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1991, s. 192-196-http://www.orkun.com.tr/asp/orkun.asp?Tip=Makale&Makale_Nu=!P*R/YYLPYDIWDUHL/XB/Z,ATFDP*LOSIBB*FB,ALUISUQOY/!PLAUKBPZIIDJBG-FODU)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.