24 Haziran 2011 Cuma

"Usta"nın Kervanına Son Hücum!

"12 Eylül 2010 referandumunun ardından yapılan 12 Haziran 2011 genel seçimlerinin sonuçlanması ile beraber tam anlamı ile "abandone" bir vaziyette, şaşkın gözlerle alınan seçim sonuçlarına bakan ve bu durumun "bir izahı olmalı, ama ne?!.." diyerek elleri şakaklarında kara kara düşünen muhalefet partileri, bu durumun nedenlerini kendilerince arayadursunlar, biz, bugün; mevcut duruma onlardan çok daha farklı bir pencereden bakan ve gördüklerini; "Kervana Son Hücum" başlıklı makalesi ile bize aktaran sayın İhsan Eliaçık'a kulak verelim":




Kervana Son Hücum



Önce “kalfalık” döneminden itibaren yazdıklarımızı hatırlayalım:

“Bu saflaşmada her şey birbirine karışıyor, yeniden şekilleniyor. Dünün muhalifleri bugünün statükocuları, dünün mazlumları bugünün zalimleri, dünün yoksulları bugünün zenginleri, dünün muktedirleri bugünün ezilenleri haline geliyor. Dünün merkezi bugünün çevresi, dünün “yalınayaklısı” bugünün “tesbihli monşeri” oluyor." 

(bkz.
 “Zamanın ruhu değişti başlıklı makale).


***

“Ortak özellikleri de şunlar: Paraya taparlar, kariyeri yüceltirler, konfora bayılırlar. Komünizm, sosyalizm, İslam, liberalizm, Türklük, Kürtlük, Atatürkçülük vs. “bir yere gelmek”için sadece bir araçtır. Önemli olan bir yere gelmek, soğan başı da olsan bir baş olmak, odun da olsan aday olabilmektir. Bir yere gelince, bir baş olunca her şey biter.

Solcuysan “emperyalizm, proletarya, sermaye” vs., sağcıysan “Türk-İslam davası, İ’lay-i Kelimetullah” vs., İslamcıysan “Allah, kitap, peygamber” söylemlerini terk edersin. Yeni pozisyonda artık bunlar gayet “ideolojik” kaçan şeylerdir.

Yeni sınıfın argümanlarını benimsersin.

“Küreselleşen dünyada…” diye cümleler kurarsın. Dünyaya ayak uydurmaktan, değişmekten, gömlek çıkarmaktan filan bahsedersin. Mücahit/müşahit/müteahhit “zorunlu” süreçlerinden geçerek en sonunda her şeye müsait hale gelirsin. “İdeolojik” konuşmaz, boyuna“hizmet”ten bahseder, sessizce “ihale” götürürsün.

“Yenilenmek” gibi alemin ruhu olan asil bir çabayı, kartalın yaşamını uzatmak için tırnaklarını sökmesi gibi “zorlayıcı bir içkinle” değil; kariyer ve konfor gibi gayet bencil ve aşağılık bir amaç için kullanırsın. Tırnakların hala yerinde durduğu için aslında bu yenilenme filan da değildir…

Kariyeri ve konforu bir tür “nirvana” olarak görürsün. Buna kitlenmiş bir zihin için “satış” gayet kolaydır. Anında tornistan hiç de zor almaz. Fena fi’l-kariyer ve fena fi’l-konfor en büyük manevi hazzın olur. Ona ulaştın mı artık varlık nihayete erer; bütün söylemlerin, ihtirasların, kavgaların sükuna erer. İyice yumuşar, yavşar, mayışır ve alemi seyre dalarsın…”

(
 Yeni sınıfın ideolojisi: Kariyerizm ve Konformizm başlıklı makale).

***

“Bu yeni sınıfın argümanları var.
Muhalefet edeni aynı ezberle dışlama retoriği var.
Dünkü ezber: İrticacı, laiklik karşıtı odak, cumhuriyet düşmanı…
Bugünkü ezber: Darbeci, cuntacı, Ergenekoncu…
Yarınki ezber: Dini tahrif, sahabeye hakaret, yeşil komünist, servet ve mülkiyet düşmanı…
Bu yeni sınıfın medyası var…
Bu yeni sınıfın patronları, işadamları var.
Bu yeni sınıfın kalemşörleri, tetikçi köşe yazarları var…
Bu yeni sınıfın zenginleri, yiyicileri, götürücüleri var…
Bu yeni sınıfın burjuvazisi, prensleri, conconları, papatyaları var…
Basbayağı ANAP dönemi gibi bir dönem işte.
Eski sınıf ile yer değiştiriyorlar.

Bizden, sadece gidenin argümanlarını, medyasını, tetikçilerini, zenginlerini, yiyicilerini, götürücülerini konuşmamızı istiyorlar.

Gelenin yiyiciliğini ve götürücülüğünü dillendirmeye “Darbecilerle boğuşulurken” ve de“Ergenokon ile çarpılışırken” arkadan vurma gözüyle bakıyorlar. “Yolsuzluk yapan sahabe için inen ayet” mantığını “simonlaşmış” oldukları için hiçbir zaman anlayamayacaklar.

Dahası, gayet arsız bir şekilde boy göstermeye başlayan bu yeni sınıfa gözlerimizi kapatmamızı, çünkü onların “bizden” olduğunu, iyi işler yaptıklarını, devleti düzlüğe, milleti selamete çıkardıklarını, 80 hatta son 150 yılın hesabını sorduklarını falan söylüyorlar.

“Ama onlar da…” dedirtmiyorlar.

“Arazi, komisyon, ihale, villa, jip, BOP” vs. laflarını duyar duymaz “darbe, cunta, Ergenokon” korkuluklarını çıkarıveriyorlar…

(bkz.
 Yeni sınıfın simonları başlıklı makale).

**

Peki,

“Madem öyle bu yeni sınıfa halkın verdiği % 50 desteğe ne diyeceksin?”

diyeceksiniz.

Kanımca bu “kervana son hücum”dur.

Son okçuların da yerini terk etmesidir.

“Zeval”in kaçınılmaz dönümü için güneşin tepme noktasına çıkmasıdır.

Kaybettiklerinin kazandıklarından daha değerli olduğunu anladıkları gün bunu bizzat tadarak görecekler.

***

Anlaşılmış oluyor ki “yeni iktidarın” karşısında “eski iktidar” durdukça deşifre edilmesi mümkün değil.

Yeni iktidar yeni imtiyazı kaybetmek istemiyor.

Eski iktidar ise eski imtiyazı geri istiyor.

Al birini vur ötekine.

Ben “egemeni” eleştiriyorum.

Egemenliğinin en zirvesindeyken yapıyorum bunu.

Eski egemene de aynısını yaptım. 28 Şubat karakolları ve mahkeme tutanakları tanığımdır.

***

Bakınız, “Kârunlaşmayacağız” diyen sese “Ben zaten Kârun olmak istiyorum” diyor vatandaş Rıza…

“Esas olan her mahallede milyoner çıkarmak değil; her mahallede aç ve yoksul bırakmamaktır” 

diyen sese

“Ben milyoner olmak istiyorum, bırak açı yoksulu” 

diyor vatandaş Rıza…

Bu neden böyle oluyor?

Kimi örnek alıyor vatandaş Rıza?

Bu nasıl dindar muhafazakar zihin?

Abdestiz dokunmadığı Kitap’ta milyoner (zengin) olmayı öven tek bir ayet yokken…

Salavat getirdiği peygamber mülkiyetsiz ölmüşken…

Kim öğretiyor bunlara Kitabı, peygamberi?

Kimi örnek alıyorlar?

Bu nasıl dindar muhafazakar zihin?

Bu sorular meseleye nereden başlamak gerektiğinin ipuçlarını veriyor olmalı.

Çok derin, uzun soluklu bir mesele…

Güncelden gidelim…

***

Önce muhtaç duruma düşürüyorsun, sonra “O aradığınız kervanımda yüklü” diyorsun ve başlıyor kervana hücum.

“Büyük usta”nın tabiriyle ‘sandıklar patlıyor’.

Vatandaş Rıza şöyle düşünüyor:

“Bu hacı daha dün benimleydi. Şimdi kızını türbanlı annesi okuldan jipiyle gelip alıyor. Ev, araba, kâşene almış başını gitmiş. Demek bu kervanda iyi yük var…”

Ve koşuyor kervana.

***

Bu halkı bu duruma düşürmeyi siyaset mi sanıyorsunuz?

Akibetinizin “küresel sermayenin” bir fiskesine ve “tefeci bezirganların” iki dudağına bakar hale gelmesine iktisat mı diyorsunuz?

Çalışanların yarısının asgari ücrete mahkum edilmesine, halkın % 62’sinin kirada oturmasına, 13 milyonun yoksulluk sınırının altında olmasına, 41 milyonun kredi kartı kölesi haline getirilmesine, % 90’un borçlu dolaşmasına, bankalara her yıl 55-60 milyar dolar faiz ödenmesine; buna karşın zadegânın 8 kat büyümesine, 27 olan dolar milyarderinin 39’a çıkmasına, 12 bin ailenin servetine servet katmasına ekonomi mi diyorsunuz?

% 40 olan kadın istihdamının % 20’ye inmesine, 20 milyon insanın yardım ile yaşar hale gelmesine, üretemeyen, ekemeyen, biçemeyen, AVM’lerce yutulan, iş yapamaz duruma düşürülen, yardım ile ancak ayakta durabilen, gözünü “ustanın” kervanına dikmiş, çapul ve yağma bekler hale getirilmiş bir halk yaratmaya kalkınma mı diyorsunuz?

Kozmik odanın kapısını bile kırıyorsunuz, başörtülüyü meclisin kapısından sokamıyorsunuz. Yoksa onları “muhafazakar zamparaların” ancak dördüncü evinin kapısına mı layık görüyorsunuz? Buna mı ustalık diyorsunuz?

“Bu adam Alevî” diyerek mer’i kanunlara göre de alenen suç işlediniz. Bu türden sözlere halkı kin ve düşmanlığa tahrikten davalar açıldığını ne çabuk unuttunuz.

Ama bunu bile bile oy uğruna yaptınız. Hiç çekinmeden yaptınız. Buna mı ustalık diyorsunuz?

Yol yapmayı, bilgisayar dağıtmayı, hastayı tedavi etmeyi, yaşlıya bakım yapmayı, hapishanede Kürtçe konuşabilmeyi lütüf mu sanıyorsunuz? Yapmıyorsanız suçlusunuz, yapıyorsanız da lütfetmiyorsunuz.

Bunları zaten yapmak zorundasınız.

“Taşları yemek yasak” deyince yasak mı koymuş oluyorsunuz?
“Su içmek serbest” deyince özgürlük mü vermiş oluyorsunuz?

Madem çıraklık ve kalfalık dönemi geride kaldı, buradan soruyorum:

İçinizden bir tane bile “büyük usta” dahil ceketi ile gelip ceketi ile gidebilecek olan var mı?

Cevap verin.

Kârunlaşmayan bir tane bile yöneticiniz kaldı mı?

Susmayın, cevap verin.

Varsa sözüm onlara değil; alınmasınlar.

Söz gideceği yeri bilir.

Gırtlağınıza kadar harama batmışsınız. Yöneticileriniz küresel çakalların işbirlikçisi olmuş.

Rüşvete “komisyon”, hortuma “istihkak”, avantaya “siyaset payı” der hale gelmişsiniz.

Sonra “Ne var bunda” deyip, “Seccade yok mu seccade?” diyerekten namaza durabilir olmuşsunuz.

İzzeti ve şerefi develerin sırtında görür hale gelmişsiniz.

Muhafazakar iştah, tûl-i emel, hırs, tekebbür ve şehvet bizi utandırıyor.

Sanki bin yıl yaşayacakmış gibisiniz.

Kervan kervan mal götürüyorsunuz.
Habire yığıyor, kenz ediyorsunuz.

Biçare halkı da kervanlarınıza zebun ediyorsunuz.

Bu zafer değil bilesiniz.
Belki kervana son hücum.

Açta, açıkta, susuz, çaresiz, güneşin sıcağında yanan ve dilsiz kalmış bu halk bir gün dilini bulacak.

O gün “yılanın başı daha ezilmedi” mazeretinize artık kimseyi inandıramayacaksınız.

Ve o başka bir yerden değil; kendi bağrınızdan çıkacak


0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.