3 Haziran 2011 Cuma

Biz nerde yanlış yaptık?

"...Diyorsunuz ki, Liberal Fırka, bizim gibi inkilâpçıdır. Aradaki fark iktisadi sistem farkıdır. Eğer cumhuriyetçi ve laik olmak, inkilâpçı olmak için kâfi geliyorsa, siz bu esasları kabul edenlere 'kardeş' nazarı ile bakabiliyorsanız, neden o zaman komünist kanaatlere hücum ediyorsunuz? Tehlike sezdiğiniz için değil mi? Üçüncü Enternasyonal'in korkunç propaganda kabiliyetinden korkuyorsunuz da, emperyalizmin çil çil altınlarından korkmak hakkını neden bize çok görüyorsunuz" (*)

Yukarıdaki satırlar, iki partili siyasal yaşamın başlaması ile beraber Serbest Cumhuriyet Partisi (SCF) ve onun kurucusu Fethi Okyar'ın politikalarını eleştirmek üzere İsmet İnönü'nün Ali Naci (Karacan)'a bizzat kurdurttuğu İnkilâp Gazetesi'nde, (eniştesi) Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ile birlikte yazmaya başlayan Burhan Belge'ye aittir. Gazetenin yayın politikası, SCF'nin temsil iddiasında olduğu politikaları, liberal söylemi eleştirmek ve İnönü'nün çizdiği çerçevede devletçilik yönünde fikirleri beyan etmektir. Bu meyanda, SCF'nin kurucularından Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin (Yurdakul) ve Reşit Galip'in aynı zamanda Türk Ocaklarının ileri gelenlerinden olması ve Ocaklar ile SCF arasında bu üst-düzey bağlantı dışında, pek çok ildeki Ocak teşkilatı mensupları ile SCF arasında güçlü bir duygu birliği oluşmaya başlamış, bu durum da, Türk Ocakları başkanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver)'i de bir şekilde tartışmaların odağına oturtmuştur. Bunların ilkini, Hamdullah Suphi'nin Akşam gazetesinde yayımlanan bir makalesi sebebi ile Burhan Belge yazmış ve Hamdullah Suphi'yi "liberallerin sesi" olmakla eleştirmiştir. Belge, "Hamdullah Suphi Bey'e Açık Mektup" başlığı ile kaleme aldığı iki ayrı makalesinin 14 Eylül 1930 tarihli olanında:

"Muhterem Hamdullah Suphi Bey, 'Ey münevver, bu sesi koru, ey genç bu sesi koru!' diyen hürriyet müdafaanızı okudum... Liberallerin lideri size açık bir teşekkür gönderiyor, gazeteleri ise yazınızı aynen neşrediyor. Demek ki müdafaanız, bizleri sevindirecekken, adres hatası yüzünden gitti, liberallerin geçen asrın dokuması, sölpümüş bayraklarına kurdele oldu" diyerek yazdığı bu ilk uyarı yazısından bir kaç hafta sonra, Hamdullah Suphi'nin CHF grup toplantısında SCF için: "Onlar da bizim gibi cumhuiyetçidir ve laiktir. Birbirimizi, düşeceğimiz hatalara karşı ikaz ederek, birbirimize karşı çok hizmet etmiş oluruz" şeklinde konuşması üzerine de, Hamdullah Suphi'ye yazının başında yer alan paragraftaki satırlarla hitap ederek, aralarındaki bakış açısını vurgulamış olur. Zira, Burhan Belge'ye göre, mesele, inkilâbın ana direkleri olan ilkeleri tartışmak değil, bağımsızlık mücadelesinin son hedefine ulaştırılmasıdır ve bu hedefe henüz varılmamıştır. Hamdullah Suphi'nin liberalleri desteklemesi hatalıdır, çünkü liberallerin programı, son hedefe yönelmiş milli iradeye zarar vermektedir.


Geçmişe yaptığımız şu kısa yolculuktan da anlaşılacağı üzere, "komünizm tehlikesi", yıllarca birinci derecede bir tehdit olarak ilan edilmişken, emperyalizmin koç başı olan "liberalizm", bırakın bir "tehdit" olarak görülmeyi, "devlet ağırlıklı" iktisadi politikalar karşısında, güçlü bir alternatif olarak ülkeyi düze çıkaracak bir ekonomik prensipler bütünü gibi kabul ediliyordu! Oysa, ilerleyen yıllar içinde Türkiye Cumhuriyeti'ni içten içe kemirecek ve o yıllarda "teşebbüsü şahsi" vb. gibi muhtelif adlara bürünerek ortaya çıkacak olan liberal zihniyet, zaman içinde önce "cumhuriyet idaresi"ne vekalet eden bütün organlara sirayet edecek, ardından da cumhuriyet Türkiye'sinin bütün imkanlarını dış denetimin emrine bağlayarak, "tam bağımsızlık" kararı ile yola çıkmış Türklerin elinden bağımsızlıklarını "usulca" çekip alacak da, kimsenin ruhu bile duymayacaktı!...


"Liberal Demokrasiler", ya da çokça bilinen adı ile "temsili demokrasiler""anayasal cumhuriyet, başkanlık, yarı-başkanlık, anayasal monarşi ve parlamenter demokrasi" gibi muhtelif şekillere bürünmüş olsalar da, hepsi de temelde "liberal anlayış"ın bir ürünüdür. Kendi öz sistemleri olan "kurultay" geleneklerini "çağdaş" bulmayarak bir kenarda unutan Türkler ise, tercih ettikleri "temsili demokrasi"nin kendi sorunlarını çözecek "yegâne" sistem olduğundan gayet emin bir şekilde, bir türlü çözemedikleri sorunlarına bakıp bakıp, bir gün bu mükemmel sistemlerinin(!) başına geçerek bütün bu sorunlarının üstesinden bir anda gelecek o "doğru dürüst adamın" bir gün bir yerlerden çıkıp geleceğinden ümitlerini kesmiyor ve bunun için mütemadiyen "ileri demokrasi zikirleri" çekerek, "tevekkül" içinde bekleşip duruyorlar!...


Bu da demektir ki, sadece "cumhuriyetçi ve laik olmak", inkilâpçı olmaya yetmiyor, ilaç niyetine zehir içmenize mani olamıyor, bunun için mürşidinizin "ilim, fen ve akıl" olması gerekiyor!...  


-------------------------------------------
(*) "Üç Dönem Bir Aydın / BURHAN ASAF BELGE / Aytaç YILDIZ - İletişim Yayınları, I. Baskı / 2011

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.