17 Mayıs 2011 Salı

Sizin "statüko" dediğiniz şey, Türkiye Cumhuriyeti'dir Sayın Başbakan!

Türk milleti öylesine yoğun bir zihinsel bombardıman altında ki, doğru bildiği, inandığı, güvendiği, sırtını ona dayadığında kendini güvende hissettiği ne kadar değer varsa, hepsinin üzerine bir bir hücum ediliyor, orasından burasından çekiştiriliyor, yıpratılıyor, örseleniyor, değersiz, gereksiz ve modası geçmiş bir eşya gibi gözden düşürülüp, kimsenin artık bir daha eline almaktan ve sahiplenmekten ar edip utanacağı bir meta haline dönüştürülmek isteniyor. Atatürk'den Silahlı Kuvvetlerimize, "andımız"dan milli marşımıza kadar ne varsa hepsinin üzerine küstahça saldırılıyor, milletin gönlünün en yüksek yerlerinde ihtimamla muhafaza edilen ve onun tarafından koruyup kollanan bu değerler, değersiz bir hale düşürülerek, millet; moralsiz, maneviyatsız ve savunmasız bir hale koyulmak isteniyor. Bütün bunlar da, adına sözümona "ileri demokrasi" denilen bir "ucube"ye kavuşmak(!) adına yapılıyor. Buna kim karşı çıkar ve itiraz ederse de, o kişiye derhal "darbeci", "ergenekoncu" ve "statükocu" damgası vuruluvererek, sabırsızlıkla aportta hücum emri bekleyen malûm medya leşkerlerinin önüne atılıveriyor.


İnsanları kavramlar üzerinden itham ederek pasifize etme yönteminin çok revaç bulduğu bu günlerde, "darbecilik", "ergenekonculuk" vb. gibi ortalıkta sürekli döndürülüp duran ve duyanlarda, sanki bir yerleri açıkta kalmış birilerini tarif ediyor hissi uyandıran bu kavramlara bir yenisi daha eklendi: "Statükoculuk"!.. 


Bütün bunları şunun için bir daha tekrar etmek istiyoruz ki, sayın başbakan seçim mitinglerinde yine esip gürlüyor ve Süleyman Demirel'i CHP'ye akıl hocalığı yapmakla, onu; bugüne kadar "sağcı" görünerek Menderes'in  mirasını istismar eden "statüko"nun bir adamı olmakla itham(!) ediyor! "Bunların sağcılığı da solculuğu da sadece bir görüntüdür, bunlar aslında birbirinin aynıdır!.." demek istiyor. Bunu; söyleyenin (Demirel'in dediği gibi) "fikir fukaralığı"ndan ileri gelmiş bir hata olarak bile kabul etsek, bu hatayı sadece başbakan değil, kanal kanal gezen diğer bir çok sözde aydın da yapıyor. 


CNNTürk kanalında, Ahmet Hakan'ın programına bu konuyu tartışmak üzere davet edilen sayın Cindoruk bile, meseleyi net bir biçimde ortaya koymak yerine, eskiden yeniden, dereden tepeden bir sürü hatıra anlatarak, izleyiciden; bütün bunlardan bir mana çıkarmasını bekliyor ve bir türlü; "doğrudur, bu memleketin bir tarafında; ister sağcı, ister solcu olarak tanımlansın, cumhuriyete karşı daima saygılı olmuş ve onu özümsemişler, bir tarafında da, cumhuriyeti bir türlü benimseyememiş, onu her fırsatta tahrip etmeyi kendisine vazife edinmişler vardır. Geçmişte kimi zaman hataları olsa da, sizin bu statükocu olarak tanımladıklarınız, cumhuriyet karşıtlığı söz konusu olduğunda, bütün farklılıklarını derhal bir kenara bırakarak bu tehdide keskin bir "ortak refleks" gösteriyorlarsa, bu sadece algılanan tehdidin ciddiyetini ortaya koymakla kalmaz, o dediğiniz "statükocuların" geçmişlerinden cumhuriyetleri namına önemli dersler aldıklarını da gösterir. Sizin "statüko" diyerek küçümseyip dudak büktüğünüz şey Türkiye Cumhuriyeti'nin ta kendisi, "statükocu" dedikleriniz de (günahlarıyla sevaplarıyla) bu cumhuriyetin arkasında duranlardır! Öyleyse, bunda şaşılacak ve anlaşılmayacak ne var sayın başbakan?!.." diyemiyor!


Artık şu da ayrı bir vakıa ki, kendi varoluş sebeplerini izahtaki bu acizlik, kendi karşıtlarında bir cür'et kaynağı olmaya devam ettikçe, bu ense daha çook şaplaklar yemeye müsait kalacaktır!..





0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.