4 Şubat 2011 Cuma

Pentagon'un Haritası ve Türkiye'de Neden Devrim Olmaz?

Arap ülkelerindeki malûm hareketlenmeler, gerek dünyada ve gerekse ülkemizde gündemin ilk sırasını işgal etmeye devam ediyor. Bu ayaklanmalarla ilgili yapılan bütün değerlendirme ve analizler, bölge ülkesi olması nedeni ile konuyu ister istemez, benzer bir durumun Türkiye'de de yaşanıp yaşanamayacağı noktasına getiriyor. Bu konuyu farklı açılardan ele alan bir çok makale kaleme alınmış olmasına rağmen, Açık İstihbarat sitesinde yayınlanan aşağıdaki makalenin, içeriğinde yer alan saptamaların dikkate alınmaya ve dikkatle okunmaya değer olduğu konusunda, zannederim okuyucu da benimle hemfikir olacaktır. Bu konuda çalışma yapmak isteyenler için de önemli ipuçları verdiğine şüphe olmayan bu makaleyi, düşünen beyinlerin dikkatine sunuyorum: 

Pentagon'un Haritası ve Türkiye'de Neden Devrim Olmaz?

31 Ocak 2011

Tunus ve Mısır'da yaşanmakta olan dönüşüm süreci sonrasında, bazıları o kadar gaza geldi ki, bu "devrimlerin" Türkiye'ye de sıçrayabileceği yolunda yorumlar ve hatta temenniler dile getirilmeye başlandı.

İktidar şehvetinin binbir örneği Tayyip Erdoğan ve şürekası tarafından sergileniyor. Bir de artık kontrolden çıkan , akıldışı ve iktidarın işine yarayan muhalefet şehveti ile başetmek zorundayız. 

Bu şehvetin son ürünleri Tunus/Mısır olayları sonrası yapılan yorumlarla ortaya saçılmış durumda.

Bir yanda;

"AKP iktidarını seçimle devirmeye çalışmak" diye surreal suç ilan edip, meşru muhalefeti "Ergenekoncu" olmakla suçlayan iktidar şehveti;

diğer tarafta

Tunus'la Türkiye, Tayyip Erdoğan ile Bin Ali arasında paralellik kurup, halka direniş çağrısı yapan muhalefet şehveti.

İktidar organına kan yürüyünce beyin kansız kalıyor haliyle ve başlıyor saçmalamaya.

Bu ülkenin neden Tunus / Mısır olmayacağını dilimiz döndüğünce açıklamaya çalışalım :

1) Tunus ve Mısır kapalı rejimler olup, ne piyasaları , ne de siyasi sistemi Batı ile entegredir. Diktatörlerinin Batı'nın kuklası olması uzun vadede Batının işine gelecekleri anlamına gelmez.

AB-D'nin lokomotifliğindeki Batı'nın en önemli önceliklerinden biri pazara entegre etmektir.  Bu değişim için Batı'nın stratejistlerinin ve özellikle ordularına çalışan stratejistlerinin geliştirdiği teorilere dikkat etmek gerekiyor.

Pentagon'un stratejistlerinden Thomas P. Barnet't'in
"Pentagon'un Yeni Haritası" başlıklı 2005 yılında yayınladığı kitap bu açıdan çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor. ve Pentagon'un önceliğinin "Entegre Olmamış Boşluk" olarak tanımladığı coğrafyadaki ülkelerin sisteme entegrasyonu olduğunu açıklıyor. Küresel dönüşümü ve ABD ordusunun oynadığı rolü anlamak için bu kitabı tavsiye ederiz.

Türkiye bu entegrasyonu çoktan tanımlamış, Batı ile iliklerine kadar entegre olmuş, Batı'nın karıştırmak isteyeceği değil yönetmek isteyeceği bir sistemler bütünüdür. Türkiye Pentagon'un haritasından çıkmıştır ama Tunus ve Mısır hala haritadadır.

2) Bütün eleştirilerimize rağmen Türkiye'de devlet ve siyasi sistemin uzaktan yakından Tunus ve Mısır'la alakası yoktur. Bu ülkede devlet her zaman iktidar olmuştur ama diktatörler asla.

Tayyip Erdoğan diktatör değil, devletin kitlelere tayin ettiği yöneticidir. Bu ülkede bütün parti liderleri şu ya da bu şekilde devletin çizdiği çerçevede ve devletin gölge gibi yanıbaşlarına yerleştirdiği isimlerin koçluğunda  siyaset yaparlar. Hepsi o partinin müdürüdür, lideri değil. Bu devlet ise monoblok olmayıp, bir jeo-politik koalisyondur.

Bu ülkede kitlesel güce sahip bütün hareketler  devletin uzantısıdır. Onlar devlete sızmaz, devlet onlara sızar. Gül gibi geçinip giderler. Türkiye'de kitlelere siyaset yaptırılmaz; ara sıra şova izin verilse bile.

Dolayısıyla, Türkiye,  AKP'nin bile bozmayı başaramadığı toplumsal ve bürokratik dinamikleri hiç bir diktatörlüğe fırsat vermeyecek kadar gelişmiş bir ülkedir. Ama bu otoriter bir sisteme kayılmayacağı anlamına gelmez. Dolayısı ile tehlike Tunus/Mısır değil, Rusya olmaktır.

Sermaye birikimi , taşeron da olsa sürekli birbiri ile çatışan/koalisyon kuran sermaye hiziplerinin oluşmasına ve dolayısı ile bunlar üzerinden tek bir grubun egemenlik kurmasına engeldir. Türkiye, hiç bir şeytanın diğeri ile yenişemediği bir şeytanlar sofrasıdır. Şeytanların birbiri ile çatışması, Millet'e Tunus ve Mısır'da emsali olmayan nefes alma ve kendini ifade etme fırsatları yaratmaktadır.

3) Türkiye'deki toplumun temelinde hala kulluğun o riyakar itaati yatmaktadır. Maslow'un  ihtiyaç piraminin  hala alt basamaklarında yeralan kitlelerin temel içgüdüsü barınmak ve mideleri üzerinden  şekillenmektedir. "Ülke elden gidiyor" diye feryat ederken  kitleleri "makarna kömüre oy satıyor" diye küçümseyen muhalefetin elitleri; iktidarın elitlerinin bu toplumun kodlarını onlardan çok daha iyi çözdüğünü nedense bir türlü anlayamadığından, Meclis salonlarından sokağa  "direniş" çağrısı yapmaktadır.

Salondan sokağa direniş çağrısı yapan muhalefet örneği pamuğa sarılıp saklanması gereken nadide bir muhalefettir. Aynı muhalefetin Tuzla'da işçiler sapır sapır dökülürken, işçilere dostlar alışverişte görsün kabilinden sahip çıkması ise hala hatırlardadır.

Sokak pratiği ayrıdır, salon pratiği ayrı. Sokak uzun vadede salonu her zaman yener.  Sokaktan gelen Tayyip Erdoğan o yüzden salondan çıkamayan kurmayları sıraya dizmiştir.

Bu halkın "padişaha" karşı ayaklanması asla padişahlığı devirmek için olmamıştır. Bu halk hep daha adil padişah için ayaklanmıştır. Yeniçerisi de cülus dağıtılmadığı zaman kazan kaldırmıştır. Parasını almış, ganimet için savaşa çıkmış, "çok yaşa padişahım" demeye devam etmiştir.

Cumhuriyet mitinglerini hatırlayın....

Üstlerinden F-16'lar geçtiği halde sokaklardan çekilmeyen Mısır halkı mı....

Üstlerinden bir iki tutuklama geçtikten sonra meydanlardan çekilen biz mi...

Internet'te "yürü aslanım" diye Tuncay Özkan'a gaz veren 1 milyonun , Beşiktaş Adliyesi önüne 50 kişi bile toparlayamaması mı...

Yarım yamalak Internet' altyapıları üzerinden mesajlaşıp, meydanlara toplananlar mı...

Yıllardır dünyanın en pahalı benzinini tükettiği halde tek bir protesto gösterisi bile düzenleyememiş bir halk mı...

Polisin elinden tezgahını alması üzerine kendini yakan üniversite öğrencisi üzerinden sokaklara dökülen Tunuslular mı...

Sizce hangisi "devrime" daha yatkın bir halka benziyor?

Ve bu bizi son maddeye taşıyor...

4) Köşelerine entellektüel namına Ahmet Altan'ların, Nazlı Ilıcaklar'ın , Hasan Cemal'lerin, Rasim Ozan Kütahyalı'ların yerleştirildiği bir ülkede isyan olması mümkün değildir. Bütün bu entellektüel bozmalarının hepsi göbeklerinden onları besleyen batının fonlarına bağlıdır.

Ekranlarda profesör unvanı ile ahkam kestirilen Eser Karakaş'ın Karen Fogg'la maillerini hatırlayın. Bizim bugünlerde unutulan o yerli Wikileaks skandalımız, bu ülkenin sözde aydınlarının sefilliğini ve yanaşmalığını da tarihe nakşetmiştir.

"Devrimler" 'in lokomotifi her zaman entellektüel seçkinler olmuştur. Kars 30 sene işgal altında kalmıştır. İstanbul 5 sene. Bu işgale karşı direniş başlatan Mustafa Kemal ve bir avuç arkadaşıdır.

Rusya'da halk Lenin'i, Hindistan'da Gandhi'yi beklemiştir.  Halk hep arkadan gelir. Halklar devrim yapmaz, halklar devrimlere malzeme yapılır. 

Günümüzde ise halk kitle manipulasyon araçları ile sokağa dökülmekte ve daha sonra liderleri dışarıdan uçakla getirilerek monte edilmektedir. Dinamik sahih, liderleri montedir.

Kavramları iğdiş edilmiş, toplumsal değerleri alt üst olmuş , bırakın bir fikir etrafında toplanmayı bir televizyon dizisi etrafında dahi ikiye bölünebilen bir toplum isyan edemez, ancak kendi içinde savaşır, her gün birbirini üçer beşer katleder. Yavaşlatılmış iç savaştır yaşanan, ıvır zıvır sebeplerle birbirini boğazlayan insanlarla.

Bu toplumdan namuslu ve cesur bir entellektüel çıkma ihtimali gün geçtikçe azalmaktadır. Bu ülke, anlı şanlı profesörlerinin AKP'ye alenen yalakalık yaptığını görmüştür.


Bu ülke koskoca İnönü'nün kızının, babasına açıkca hakaret eden Tayyip Erdoğan karşısında "beni Başbakan'la karşı karşıya getirmeyin" dediğine şahit olmuştur.

 Uğur Dündar'lar, Yılmaz Özdil'ler, Osman Pamukoğlu'lar ile halk hareketi başlatacağınızı zannedenlere ise hayatta başarılar dilemekten başka bir şey yapılamaz.

Namuslu ve cesur entellektüel yoksa devrim yoktur. Olsa olsa numayiş olur. Numayişi dağıtmak ise devlet için çocuk oyuncağıdır.

Namuslu ve yaratıcı burjuva yoksa devrim yoktur; olsa olsa TUSİAD toplantısı olur.  Tayyip Erdoğan'dan fırçayı yiyip, ceketlerinin önünü ilikleyip koçlar gibi eğilirler sonunda. Bizim burjuva hep eğilerek varolmuştur, sadece eğilteni değişmiştir.

Çok uzattık. Amacımız bilimsel bir analiz, sosyolojik tarihsel bir değerlendirme değildi.

Amacımız, bu ülkedeki akıl dışı tartışma ortamına bir nebze olsun akl-ı selim tavsiye etmekti. Bu yazı en az diğerleri kadar bilimsel ama en azından onlardan daha gerçekçi olma iddiası ile kaleme alındı.

Açık İstihbarat

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.