27 Ocak 2011 Perşembe

İktidarı da muhalefeti de aynı bağın koruğu!

Gerek burada, gerekse eş, dost meclislerinde ve muhtelif siyasi ortamlarda dile getirip, dikkat çekmeye çalıştığım ama gariptir ki, her ne hikmetse önemsiz(!)  bulunarak kulak arkası edilen şu meşhur "Bilgisayarlı Seçim Sistemi"miz hakkındaki "muhalif(!)" siyasilerimizin tutumu konusunda, bugüne kadar, ne kadar "iyi niyetle" ve "safça" değerlendirmeler yaptığımı maalesef ki, daha yeni yeni anlıyorum.


Bu sistem hakkında yazılan ve çizilenlerin, muhalif siyasi kanatta yer alan siyasetçilerin kafasında hâlâ bir soru işareti uyandırmıyor olmasını, onların duyarsızlığına ve kapasitesizliğine vererek yaptığım değerlendirmelerin hepsini geri almama sebep olan bir makaleyi kaleme alan değerli gazeteci Fatma Sibel Yüksek'e de, bu vesile ile bir kere daha teşekkür ediyorum. Sayın Yüksek, 23 Ocak 2011 tarihli, "Bu "Ulusalcı" Medya ile "Aydınlık"a Çıkılır mı?" başlıklı makalesinde (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9358) diyor ki:



""Sekiz yıldır iktidarda olan bir parti, bunca istismara, yoksullaştırmaya, yolsuzluğa, her türlü bölücülüğü sürekli körüklemesine, devletin ayaklar altına alınmasına ve ülkenin her alanda yangın yerine çevrilmesine rağmen oylarında neden belirgin bir azalma olmaz?"


sorusu halen ortadadır.

Ve bu soru öyle "Bu millet seviyor ya Tayyip'in delikanlı tavırlarını.." lümpenliği ile ya da "Lâyık bu millet kardeşim bunlara. Al birini vur ötekine" tepkisiyle cevaplanabilecek bir soru değil gibi görünüyor.


Halkın büyük bir çoğunluğu, iktidar partisinin seçim hilesi yaptığı şüphesini taşımaktadır. Ulusal bilişim altyapısı, tamamen küresel tekellere terkedilmiştir. Dünyadaki bütün seçimler artık bir tiyatro oyunundan başka bir şey değildir. İstenilen parti bilgisayar başında iktidara getirilebilmekte, seçmen eğilimleriyle çocuk oyuncağı gibi oynanabilmektedir.


Başımıza gelenleri gördükçe, bizzat kendi partisi tarafından susturulmuş olan MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün yıllar önceki haklı feryadı vicdanlarımızı tırmalamaktadır. Bu ülkenin telekomünikasyon alt yapısı, çevredeki pek çok ülkede olduğu gibi yabancı tekellerin, dolayısıyla istihbarat örgütlerinin ve onlarla işbirliği yaptıkları için kendilerine iktidar rüşveti verilmiş olanların eline geçmiştir.


MHP ve CHP'nin asıl üzerine gidilmesi gereken bu konudan özenle uzak durmalarından anlıyoruz ki kendileri de iktidara ancak bu yolla gelinebileceğine, yani küresel tanrılarla işbirliği yapmadan hiç bir şey olamayacağına inanıyorlar..."


* * *


Şimdi, "Bu işte bir yanlışlık var" diyebilen varsa böyle buyursun!


Fatma Sibel Hanımın tespitleri bu kadarla kalmıyor ve "görünen köy kılavuz istemez" misali, bu gidişatın yakın bir gelecekte varacağı noktayı da bütün açıklığı ile ortaya şöyle koyuyor:

"Bu iki partinin toplamda yüzde 46'dan fazla oy alarak hiç değilse AKP'nin tek başına hükümet kurmasının engellenmesi "en büyük kazanım" olarak şimdiden gönülleri fethetmektedir. AKP'nin "kimle koalisyon yapacağını" konuşacağımız günlerde ise MHP ile CHP'nin nasıl da birbirleri ile yarışacaklarını tahmin etmek için siyasi deha olmaya gerek yoktur. Her iki partide de "koalisyon" arzusu şimdiden dile vurmuştur.

Seçim yaklaştıkça "AKP-CHP" veya "AKP-MHP" koalisyonunu kafalarımızda "ehven-i şer" olarak daha mutedil bir yer edinmeye başlayacak olması, bu duyguyla Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını ve BDP-PKK'nın ülkenin en büyük ve en etkili muhalefet hareketi haline dönüşmesini içimize sindirmek zorunda kalacak oluşumuz ise ayrıca hislenilmesi gereken bir durumdur."

Sözün bittiği bu noktada, allahtan fıkralar imdadımıza yetişiyor da, meramımızı hakkıyla ifadede bize bir nebze olsun yardımcı oluyor. Hani derler ki; "çok uyanık tilkiler", ekseri kervan peşinde can verirlermiş! Nasıl mı? Kervandaki develerin yürüdükçe sallanan hayalarına dikkat kesilen bu uyanıklar, "ha şurda düştü, ha burda düşecek" diyerek kervanın peşine takılır, çöllere düşerlermiş de, "düşecek nasıl olsa" diye beklediklerinin bir türlü düşmediğini anladıklarında ise, çoktan iş işten geçmiş olur, ıssız çöller ortasında, dil bir karış dışarda, öylece süner kalırlarmış... İşte o hesap!

Milletinin gücünü, güç sınmayıp da, şunun bunun gücünden medet umanlar ve bunları bir adam sanıp da, daha hâlâ bunlardan medet umanların haline vayy! Ve de; vay bu memleketin haline, vaay vayy!...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.