30 Ocak 2011 Pazar

"Bir Şans Tanımak..."

Kelimeler, içerdikleri anlamlardan uzaklaştırıldıklarında ve artık onu kullanan insanlar için bambaşka anlamlar ifade etmeye başladıklarında, bir toplumun kıyamet vakti yaklaşmış demektir.

Bir millete ait milli kodları nesilden nesile aktaran genler mahiyetinde olan ve anadilin yapı taşlarını oluşturan kelimeler, içeriklerini kaybettiklerinde, o millete mensup fertler de "milli düşünmek" yeteneklerini kaybetmiş olurlar. Bu zihinsel bozulmanın kapı açacağı tehlikeler ise, esasen başlı başına ele alınması gereken bir yazı konusu olup, bugün meselenin sadece bir cihetine değinmekle yetinmek istiyoruz.

Böyle bir giriş yapmaya duyduğumuz ihtiyacın sebebi ise, epey bir zamandır halkın siyasi kültürüne musallat olmuş bir deyişin, seçimler yaklaştıkça yeniden dillendirilmeye başlamış olmasıdır. Bu deyiş; "bir şans tanımak" olarak ifade edilen ve "bir siyasi partiyi iktidara taşımak için bu defa da ona destek vermek" anlamında kullanılmaya başlanan bir deyiştir. Her işini şansa bırakanların, kendi milli ve şahsi kaderlerine hükmedecek hükümetleri seçmekte bu deyime dayanmaları doğrusu çok da garip değil... Asıl garip olan, bu ifadeyi, okumuş yazmış, görmüş geçirmiş olması gereken koca koca adamların kullanıyor olması...

Bu pazar günü, Ulusalkanal televizyonunda program yapan gazeteci Kurtul Altuğ, konuklarından birinin; Yeni CHP hakkında, bu parti mensuplarının yaptığı açıklamalardan örnekler vererek, bu düşünceleri benimsemiş bir ekibin hakim olduğu CHP'den bu ülkeye bir hayır gelmeyeceğini ifade etmesi üzerine, hemen devreye girerek; CHP'ye haksızlık yapmamak gerektiğini ve CHP'ye, ( bu haliyle bile olsa) "bir şans tanımak" gerektiğini söyleyebilmiş ve bu CHP'ye hâlâ Atarürk'ün CHP'sidir diyebilmiştir!



Vefalı olmak, vefa duygusu taşımak, bir insan için şüphesiz bir erdemdir. Vefa duygusu, bir arkadaşınıza, bir dostunuza, bir sevgiliye veya çok sevdiğiniz, saydığınız birinin hatırasına yönelik ise mesele yok! Amma velâkin milli meselelerde vefalı olmak denince orada durup bir düşünmek gerekir. O zaman, kişilerin eylem ve söylemleriyle ortaya koydukları fikirler söz konusu olmalıdır ve fikirlere de vefa değil, bağlılık beklenir, bu bir! Bir ikincisi, "milli irade"nin tecelli ettiği alan olan ve "seçmek" fiilinden mülhem olmak üzere "seçim" kelimesi ile ifade edilen bu eylem, adı üzerinde "seçmek"tir. Yani; "işe yarayanla, işe yaramayanı ayırmak" işleminin adı... Hal böyleyken, böyle bir durumda; "şans tanımak" lâfı da nerden çıktı şimdi?!.." dersek, yanlış bir şey mi söylemiş oluruz?

Domates bile alırken işi şansa bırakmayıp da tezgaha el atan ve her bir domatesi tek tek yoklamadan torbaya atmayan insanoğluna, ülkesinin namusunu, şerefini yükseltsin, bağımsızlığını muhafaza etsin, yurduna alçakları uğratmasın, kendi refah ve gönencini artırsın diye seçeceği insanlar hakkında, bir gazeteci olarak doğru bilgiler vermek yerine, ne olduklarını kendi ağızlarıyla açıkça beyan etmiş bu insanlar için, sırf adı CHP diye, onlara da bir "şans tanınmasını" bu milletten nasıl isteyebiliyorsunuz?!.. Bunu demenin, millete; "geleceğiniz hakkında kumar oynayın!" demekten bir farkı var mı?


Olmadı, sayın Altuğ, olmadı...



0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.