8 Aralık 2010 Çarşamba

Gerçekten özgür müsünüz?..

Evet, gerçekten, hiç birazcık durup düşündünüz mü? Arabanız var, eviniz var, işiniz var, maaşınız var... Belki de biraz daha dişinizi sıksanız, yakında o hep içinizden geçirdiğiniz dev ekran televizyonu da alabileceksiniz. Tabii, önce mevcut cep telefonunuzu, bir "i-phone" ile değiştirdikten sonra... Hele arabanın taksitlerini bir aradan çıkaralım, ondan sonra bayağı bir rahatlarım dediğinizi duyar giyim. Velhasılı, alınması "gereken" o kadar çok şey, yaşanması, tadılması "gereken" o kadar "lezzet" var ki!.. Yeter ki, paran olsun!


Şimdi, işin bir de şu yönü var ki, daha "giderilememiş" bunca ihtiyacınız varken, inayet olası fakir fukaraya şöyle gönlünüzce yardım da edemiyorsunuz tabii ki!.. Bir gün, şöyle bir eliniz "bolalsın" da inşallah...


İşin şakası, sitemi bir yana; "ihtiyaçlarımız" arttıkça, "muhtaçlığımız" da artmıyor mu? Hani duymuşsunuzdur; adamın biri Hz. Muhammed'e: "Ya Resulallah, zengin olmak istiyorum, ne tavsiye edersiniz?" diye sorunca, Hz. Peygamber, şöyle buyuruyor: "İhtiyaçlarını azalt!" Bu, bir "savuşturma" cümlesi değil, aksine, üstünde uzun uzun düşünülmesi gereken, kısa ama muhteşem bir cevaptır. Çünkü, görüldüğü üzere; ihtiyaçlar arttıkça, muhtaçlık da artmakta, muhtaçlığın artması ise insanı o muhtaçlığı gidereceği düşünülen her kim veya her neyse, işte ona mahkûm etmektedir. Bir başka deyişle, edinilen, kazanılan, sahip olunan her şeyin karşısında, derhal onları "kaybetme korkusu" belirivermektedir.


Korkularınız, kaybedeceklerinizin "çokluğu" kadardır. Hani Kırkpınar pehlivanlarının ceketleriyle, pantolonları ile güreşmeleri gibi! Sırtınızı yere vurmak isteyen, elini nerenize atsa, mutlaka tutacak bir yer bulur! İşte bu yüzden pehlivanlar, meydana tek bir kispetleriyle çıkıyorlar. O da yetmiyor, bir de vücutlarını yağlıyorlar! İşte, insanoğluna küresel çapta "tek doğru" olarak sunulan şu liberal-kapitalist düzen de, sözde "kıt kaynakların", en rasyonel şekilde değerlendirilmesi gerekliliğinden hareketle, insana sahip olabileceği "çok şey" vaadediyor, vaadetmekle de kalmıyor, onları veriyor da! Veriyor ama alanı "borçlandırmak" şartıyla! Tabii ki de, "kredibiliteniz" olması şartıyla! Onun için en makbul insan, kredi çekebilme vasıflarına sahip olan insandır çünkü! "Tüketebilme yeteneğini" kaybetmiş insanın üzerine derhal bir çizik çekilir ve sistemden dışlanır! Çünkü ondan alacağını almış, "posa" haline geldiğini anladığı anda ise onu bir paçavra gibi kaldırıp atmıştır! "Borçlanabilmek", yani bunların sisteminden "borç para alabilmek" başlıbaşına bir lütûf, adeta bir "şeref"tir! Sözün senet olduğu dönemler geçmiş, sözü senet olan adamlar, çoktan kaybolup gitmiştir. O halde kişi, ömür boyu "borçlu" tutulmalı, yağlı güreşe çıkmış pehlivanlar gibi olmamalıdır. Sürekli bir şeylere ihtiyaç duyan, önüne ne konulursa, "bu da lazımdı!", "herkeste var, bende niye olmasın" diyen, farkında olmadan "ihtiyaç/borç" sarmalına "düşürülmüş" insanlardan olunmalıdır.

Hani hatırlayın, son seçimlerin sonucu değerlendirilirken ne deniyordu? "Seçmen, korktu ve ürktü!" Çünkü, kiminin ev taksidi, kiminin araba kredisi, kiminin şu borcu, kiminin bu borcu vardı! Hükümet değişir de, ya faizler artarsa, ya döviz fırlayıverirse?!.. Tangur tıngır da olsa giden şu düzeni de, ya arar hale geliverirsek?

Evet, kaybetmekten korktuklarınızı kaybetmemek uğruna, işte böyle boynunuza havudu geçirirler, diledikleri yere de çekerler de, gıkınızı dahi çıkaramazsınız! İşte liberal mutluluk, işte liberal hürriyet!...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.