28 Kasım 2010 Pazar

O KADAR BÜYÜTMEMELİ!

"Emperyalist bir argüman olarak Demokrasi" başlığı altında, elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce, Türkiye Cumhuriyeti'nde bugün, adına "demokrasi" denilen ucubenin kimlerin elinde, hangi emellerin hizmetinde olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Oynanan oyundaki "bu detayı" farkeden insanların sayısının artması, bu oyunun bozulmasında şüphesiz en büyük amil olacaktır. İşte, bu oyunun farkına varmış değerli bir yazarın bugün bu konuda yazdığı önemli bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

O KADAR BÜYÜTMEMELİ!


2 general ve 1 amiralin açığa alınması gibi olağan dışı bir olay sonrasında “milli irade” madeninden türetilmiş büyük devlet adamlarımız(!), sanki sıradan, kendiliğinden ve olması gereken şekilde yürütülen yasal bir süreç hakkında gayet masumane ve tarafsız bir eda ile konşuyorlar:

“O kadar büyütmeyin!”, “Şura karar aldı.Ama siyasi otorite onaylamayınca emekli olmaları gerekirdi”,”Terfide ısrarı anlamıyorum” v.s.

Vay anasını! “Siyasi otorite onaylamamış!”. Hangi siyasi otorite?

Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan mahkum olmuş” fakat, nakşibendi bir Cumhurbaşkanı’nın seçtiği tek kişinin muhalefeti sayesinde ülkeyi yönetmesine izin verilmiş olan bir siyasi otorite!

Kiminle savaşıyor? Devleti kuran ve yalnız düşmana karşı değil, içerideki hainlere karşı da onu Anayasal nitelikleriyle koruyup kollamakla yükümlü olan Atatürk’ün ordusu ile! Neden? O üç general/amiralin mesleki, ahlaki veya hukuki bir açıkları mı var?

Yoo. Herşey bir senaryoya bakıyor.

Peki, senaryoda oluşturulan suçlara yakıştırılan askeri personel nasıl seçiliyor?

Nasıl seçildiğini 27 Kasım tarihli Cumhuriyet’teki köşesinde Işık Kansu bir örnekle çok güzel anlatıyor:

Açığa alınan Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nun İstanbul Merkez Komutanı olarak 27 Şubat 2004 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı’na gönderdiği raporda; bugünkü Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, İçişleri, Milli Savunma Bakanları dahil bir çoğu hakkında, İBDA ekolünden, Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa dergahı mensupluğuna kadar çeşitli bilgiler yer alıyor.

Şimdi nasıl, “Biz bunları mimlemiştik.Zamanı geldi.Ucu açık uyduruk bir dava açarak önce Ağustos şurasında engelledik. Bundan sonra da davayı yıllarca uzatarak sırayla emekli edecektik. Ama haklarını aradılar ve aldılar. İntikam Planımız bozuldu. Onun için mecburen ve acilen açığa aldık” desinler?

Diyemedikleri için, gazetelerde okuduğumuz yukarıdaki sözleri, “en azından % 58’in içinde yutturacaklarımız olur” kurnazlığıyla uzanan mikrofonlara sarf ediyorlar.

Olayı büyütmeyin” diyorlar ama, iki bakımdan büyütüyoruz maalesef.

Birincisi; TSK bizim bağrımızdan çıkmış, evlatlarımızdan oluşmuş gözbebeğimiz olan bir kurum. Bekamız, güvenliğimiz ona bağlı. Dünya ölçeğinde disiplini, eğitimi ve başarıları ile iftihar ediyoruz. ”Milli irade” nin sahibiyiz ama, bizi temsil ettiğini söyleyenlerden çok askerimize güveniyoruz.

İşte böyle bir kurumun üst düzey personel terfilerinin, hukukun hem alet edilip, hem de hiçe sayılarak engellenmesini, moral değerler ve bekamız açısından kaygıyla izliyor ve haliyle büyütüyoruz.

İkincisi ise; Ülkemizin yarısı erkek ve vatani hizmet nedeniyle o ocaktan geçiyor. Askerliğini bitirdiğinde birçok kazanımlar elde ediyor. Onu eğiten, ona komuta eden her kademedeki komutanı onun için saygın ve önemli.Onlar hakkında, inandırıcılıktan uzak suçlamalarla yakalama emirleri çıkarılmasını, savcılıklarda, mahkemelerde ifadeler, savunmalar alınmasını vicdanlarımızda kabullenemiyoruz. Büyüttüğümüz birşey daha var. Devlet adamlığı.

Türklerin tarihinden gelen devlet geleneğinin bir yansıması olarak biz devlet adamlarımıza karşı hep güven, saygı ve hatta sevgi duyduk.Gördüğümüz yerde ayağa kalktık, selamladık, el salladık.

Ama bu dönemdeki gibi, sabıkalı, dosyalı, görgü ve ahlak zafiyeti içinde, devletinin kurucusu ve kuruluş felsefesi ile kavgalı olanlarına ve hele hele toplumu böylesine aptal yerine koyup da, kötü niyetli bu kadar vahim gelişmelerden sonra “O kadar büyütmeyin” diyenine hiç rastlamamıştık.

Aslında cümle olarak doğru bir uyarı! Olayları değil ama insanları hasbelkader geldikleri makamlara bakıp da gözümüzde fazla büyütmememiz gerekiyor. Sayelerinde hatırlamış olduk!


Reşit Çağın / İLK KURŞUN / 28 Kasım 2010

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.