4 Kasım 2010 Perşembe

Asıl öfkelenmesi gerekenler kim?

"Mağduriyetler" üzerinden politika yürütmenin ve bundan çıkar sağlamanın, bu memleketin pek de yabancısı olduğu bir yöntem olmadığını bildiğimizi "birilerinin" bilmesinde artık fayda vardır diye düşünüyorum. 

Zira, esasen Türklerin kendilerine bir türlü "Türk" diyememesinin temelinde de hep bu "birilerinin" mağduriyet yaygaraları yatmıyor mu? 

Türkler, her türlü mihnetini yüklendikleri, her türlü bedelini ödedikleri bu topraklarda, sırf birileri alınmasın, darılmasın, gücenmesin diye, kendilerini "Türk" olarak tanıtmaktan ve böyle tanınmaktan sürekli imtina etmek durumunda kalmadılar mı? 

Kimi kez "Osmanlı" oldular, kimi kez "müslüman" oldular, "sağcı" oldular, "solcu" oldular ama bir türlü "Türk" olamadılar! Olamadıkları halde, bir de "Türklükleri" sürekli başlarına kakılmadı mı? Herhangi bir konudaki itirazları ve hak arayışları; "ırkçılıkla ve Türkçülük"le damgalanıvermedi mi?

Böyle böyle; "sen kimsin?" diye sorulduğunda, öz yurtlarında yaşadıkları halde, "Haşa huzurdan Türküm" demek noktasına kadar getirilmediler mi? "Etrak-ı bî-idrak" (idraksiz Türkler) aşağılaması da ta o zamanların bir hatırası olarak milli şuurumuza kazınıp kalmadı mı?

İşte şimdi aynı oyun, yine aynı yüzsüzlükle yeniden sahneleniyor.


Bugünlerde, AKŞAM Gazetesi'nin "büyük bir gazatecelik başarısı" olarak sunulan bir araştırması, "gündem" teşkil etsin maksadı ile ha bire malûm televizyon kanallarının açık oturum programlarında seslendirilmeye başlandı.  

Konu şu: "Genç Kürtler Öfkeli!" 

Konu başlığını görünce; "yine ne haltlar etmişiz yahu?!" diye sormaktan kendimizi alamadık doğrusu!

Neymiş diye de bir baktık tabii ki, meğer konu şuymuş:

"Kürt sorunu çok boyutlu, çok yüzlü, derin konular bütünü.(..)Taksim'de bomba patladı. Ortak iyiliğimiz, geleceğimiz adına sahici düşüncelere, cesur girişimlere yol açabilme zamanındayız. Evet, Türkiye'nin bütün sorunları, aynı zamanda Ortadoğu'nun ve küresel sistemin sorunları. Günün başlığını şöyle atıyoruz: 'Genç Kürtler rahatsız.'" (Akşam / İsmail Küçükkaya)

"'BDP'nin İstanbul varoşlarında yaşayan Kürt gençlerini kontrol edemediği' yönündeki haber, gündeme damgasını vurdu. 20'li yaşlarını süren 'öfkeli' Kürt gençler önce zihniyet diyor."

"VAROŞLARA sürülmüş, elinden geleceği alınmış, babasının annesinin şiddete uğradığını, öldürüldüğünü gözleriyle görmüş olan çocukların hıncı aslında Kürt sorununun önümüzdeki versiyonu olacak. Örgüt silahlı mücadeleyi bırakıp evine dönse bile, devlet ciddi demokratik adımlar atsa bile varoşlardaki Kürt göçmenler ile ilgili çok ciddi bir çalışma yürütmek gerekiyor. Kandil'deki sorunu çözmek İstanbul'daki sorunu çözmekle aynı anlama gelmiyor. Bu insanlar zorla köyü yakılarak, tedhiş ve şiddetle köyünden atılıp şehrin çöplüklerine sürüldü." (CNN Türk)

"Artık PKK'dan çok, genç Kürtler korkutuyor

Bugün sizlere son derece önemli bir oluşumdan, bir gelişmeden söz etmek istiyorum. Güneydoğu’da çok şey değişiyor. Heyecanlar ve umutlar gerçekten en üst düzeyde. Beklentiler giderek artıyor. Silahların susacağı günlere yaklaşıldığı hissi yaygınlaşıyor.



En büyük korku nedir biliyor musunuz?


Bu beklentilerin yine suya düşmesi.


Öylesine büyük bir hayal kırıklığına uğranılacak ki, sonrasındaki gelişmeleri kontrol edebilmek imkansızlaşacak ve bu defa PKK’yı değil, başkalarını konuşuyor olacağız.


Karşımıza yepyeni bir kuşak çıkmaya hazırlanıyor.


Son derece sert, gözünü hiçbir şeyden sakınmayan bir kuşak.


Kürt kökenli gençlerden söz ediyorum.


Yaşları 11-12’den başlıyor ve gözleri hiçbir şey görmüyor.


Bu kesim kelimenin tam anlamıyla “delikanlı”. Sokaklara onlar hakim.


Genç, güçlü, işsiz, umutsuz, kızgın ve sinirliler.


Çok daha küçük yaşlarından itibaren sokaklarda büyümüşler. Kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmadığına inanıyorlar.


Askerden, polisten dayak yemişler ancak yılmamışlar. Aksine daha da keskinleşmişler. Babalarından, analarından, güvenlik güçlerinin işkencelerini dinlemişler.


Kardeşleri veya akrabaları dağa çıkmış. Ya bir daha haber alınamamış veya cenazesini teslim almak zorunda kalmışlar.


Ateş püsküren, hiçbir uzlaşıya yakınlaşmayan veya hoşgörüye tahammül etmeyen bir kuşak. Sayıları da her geçen gün artıyor. Babalarının aksine, sokakları ateşe vermekten sakınmıyorlar.


PKK da, BDP de bu gençlere söz dinletmekte zorlanıyor


Kimseler söz geçiremiyor.


Kimsenin gözyaşına bakmıyorlar.
Tutulamıyor, kontrol edilemiyorlar." (M. Ali Birand / Posta Gzt. 14 Ekim 2010)



* * *

"Konu" da zaten Henry Barkey'le yapılan bir "röportajdan" çıkmışmış! İsmail Küçükkaya, bunu AKŞAM'daki köşesinde şöyle duyuruyor: "Haber kaynağımız İstanbul doğumlu, BDP başta bütün ilgililerle sürekli görüşen, uluslararası üne sahip, CIA'dan Graham Füller'le ortak kitap yazmış Henri Barkey'le konuşmuşuz. Gazetecilik refleksi budur. Sözlerini okuduk, çok sarsıcı, bir o kadar da uyarıcı, yol gösterici. Satır arası analizler geleceğimiz açısından iyimser mesajlar veriyor."

Şimdi, şu söylenenlere bakarak bize de bir söz söyleme hakkı düşer her halde!

Bir kere Birand'ın şu üslubuna bir bakar mısınız: "Kimsenin gözyaşına bakmıyorlar." 
Sadece bu cümle bile başlı başına "kışkırtıcı" ve "tahrik edici" bir cümle değil mi? 
Muhterem Birand, Türkiye'de "genç olarak" sadece "Kürt gençleri"nin olmadığını bilmiyor değildir herhalde! 

Bu ne demektir yahu! 

Nedenini, nasılını bir yana bırakalım, bu çocuklar şu veya bu sebeple öfkelenmiş, hiddetlenmiş olabilirler. "Genç olmak" belki bir takım "taşkınlıkların" mazereti de olabilir ama bunu yukardaki cümlelerde olduğu şekli ile "tehditlere" bürüyerek kamuoyuna sunmak, alenen tahrik değilse nedir?!.. 

Bunu yazan kalem, bu cümleler karşısında: "Kim kimin gözünün yaşına bakmıyormuş, hadi bir görelim!" reaksiyonunu sağlamaya çalışmıyor da, neye çalışıyor sizce?!..

Beyler, kendinize gelin! 

Elin CIA ajanın yazdığı bir rapora, verdiği bir röportaja mal bulmuş mağribi gibi atlayarak bu milletin lehine bir iş yaptığınızı mı iddia edeceksiniz? 
"Kürt Gençliği", "Türk Gençliği" diye bu milleti bölerek birbirine düşürmenin adı ne zamandır gazetecilik oldu? 

Ha, tabi bir de şu var: Öfkelenmiş belediye otobüsüne molotof atmış, gencecik bir kızımızı öldürmüş, öfkelenmiş cam çerçeve indirmiş, öfkelendiler mi tutulamazlarmış, kimseler söz geçiremezmiş! 

İyi vallahi, milyonlarca "gencin" bir akıllısı bunlar herhalde! 

"Öfkelenecek" bir şey mi arıyorsunuz? Gidin onu üniversite anfilerinde "açlıktan bayılan" gençlere sorun! 

Öfkelenecek bir şey mi arıyorsunuz? Gidin onu "asgari ücretle" ev geçindirmeye çalışanlara sorun! 

Öfkelenecek bir şey mi arıyorsunuz? Gidin onu siftahsız dükkan kapatan esnafa, gırtlağına kadar borca batmış çiftçiye, et yemeye hasret kalmış vatandaşlara, dolmuş parasından tasarruf edip de bir ekmek parası artıramam mı diye yaya yollara düşenlere sorun!

Velhasılı:

Ey, "öfkeli" vatandaşlar! 
Milletin canı burnunda haberiniz olsun!
Onlar "öfkelenmiyorlarsa", öfkelenmeyi bilmediklerinden değil,
"öfkelerini" bastırmayı bildiklerinden ve "aklı başında, akil bir adam çıkar da memleketin siyasetini yeniden bir düzene kor herhalde" diye sabırla beklediklerindendir!

Eğer bir gün gelir de, bundan bütün bütün ümitlerini keserlerse, vay bu ülkenin haline, vay o, bunlara sebep olanların haline!

Allah korusun, Allah esirgesin!


...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.