20 Ekim 2010 Çarşamba

Olacağı budur!


Dün, Adana'daki Kanuni İlköğretim okulunda türbanla okula girmek isteyen bir ilköğretim öğrencisine okul idaresi izin vermemiş. Bu arada da birileri, bu olayı uzaktan kameraya çekiyormuş. Haber bu!

Konunun gidişatı ile ilgili daha önce de pek çok defalar değindiğimiz üzere, üniversitelerde "türban sorunu" çözülse bile "sorun(!) ortadan kalkmayacaktır. Çünkü sorun "başını örtenlerin" sorunu değil, küreselleşen emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti'ni dağıtmak için "kullandığı"; Kürt ve Ermeni sorunları(!) ile birlikte "oluşturulan" sacayağının ayaklarından biridir. Sorun, küresel emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti topraklarında daha rahat cirit atmasını ve Türk Milletinin kendine oynanan oyunu görmemesini ve "başka bir şeylerle" meşguliyetini sağlamak ve emperyalistleri, bir zamanlar hiç beklemedikleri bir şekilde ve dünyada ilk defa "yüz geri" döndüren ve "Müdafaa-i Hukuk İdelojisi" çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetini kuran "irade"yi ve onun temsilcilerini "bertaraf" etmek "sorunu"dur.


Efendim, bu olay bir provakasyondur, denebilir. Zaten şahsi düşüncem de bu yöndedir. Evet, bu olay bir provakasyondur, ancak bunun bir önemi yoktur! Zira, önemli olan bu "provakasyon"a halkın ne tepki vereceğidir ki, bu tepkinin ne olduğunu sıcağı sıcağına, internetteki haber sitelerine yazan okurların yorumlarından anlayabiliyoruz. İşte bunlardan bir kaçı:

-"İnsanları bazı şeylere zorlamanın anlamı yok. Dini bir yönetim altında yaşamak isteyen insanlarla dini bir yönetim altında yaşamak istemeyen ve laik bir hayat tarzı yaşamak isteyen insanları bir arada yaşamaya artık zorlanmamalıdır.Alevi veya laik görüşü benimsemiş bir insana okullarda zorunlu olarak din dersi vermenin bir anlamı yok.Türbanlı yada dini kesimdeki vatandaşda bu kesimdeki vatandaşla niye didişsin.Yani bazı sınırlar çizilmelidir."

-"kahraman nöbetçi öğretmen, kızı kapıda durdurmuş ve cumhuriyetimizi yıkılmaktan son anda kurtarmıştır."

-"bu işin şakası da yoktur..AYET i inkar ne anlama gelir sizler daha iyi bilirsiniz..ALLAH muhafaza eylesin... bazıları gibi türbanmış,başörtüsüymüş gibi kavramlarada takılmamak gerekir.önemli olan örtünmektir...açık bir bayanın giyinmesi nasıl özgürlük çerçevesinde değerlendiriliyorsa örtünen bir bayanında bu tercihi özgürlük çerçevesindedir vesselam...Allah cümlemizi islah etsin.AMİN"


-"sevgili dostlar...neden bu kadar türban düşmanlığı yapılıyor anlamak güç...orhun bey bu taammülsüzlük neden??? bazılarının dediği gibi siyasal simgeymiş..?? yani 1400 yıldır insanlık tarihi siyaset mi gütmüş acaba??? bu işte bir yanlışlık var gibi sanki!!!!


*"bey ve bayan kardeşler bu bir emirdir..AYET' le sabit bir emir hemde..gerekir...önemli olan örtünmektir.."
 
İşte, durum ortada! Bunun, "Sıffin Savaşı"nda, mızrakların ucuna mushaf sayfaları takan Muaviye'nin askerlerine karşı; "biz Kur'an'a kılıç çekmeyiz!" diyen Hz. Ali'nin askerlerinden ne farkı var? Hz. Ali'nin: "Onlar bir kâğıt parçasıdır, Kur'an bizim bildiklerimizdir..." demesine rağmen ikna edemediği bir "zihniyet"in, aradan asırlar da geçmiş olsa, müslümanlar arasında daima "kandırılmaya" ve "kullanılmaya" müsait bir potansiyel olarak varlığını sürdürüyor olması ne acı değil mi? Yine ne acıdır ki, "fitne"ye karşı daima "akıl" ve "sağduyu"nun en iyi "koruyucu" olduğunun ısrarla altını çizen "Kur'an-ı Kerim"in anlattığı İslam dini, bizzat ona inandığı "iddiasında" olanlar tarafından, onu ortadan kaldırmak isteyenlerin emellerine uygun bir şekilde çarpıtılıyor ve bilhassa "emperyalizm"e karşı geliştirdiği tavır "yok sayılmış" oluyor! "Şekiller" ve "ritüeller"den ibaret, "kişisel" bir günah/sevap denkleminden ibaret, bir "inanç" haline indirgenmek isteniyor!
 
Bayanlar, Beyler,
 
Burada baş örtmek farz mı, değil mi, bunu tartışacak değilim. Bunu tartışmanın da artık bir fayda "getirmeyeceğini" "gayet iyi" bilenlerdenim ama ortalıkta dolanan bunca fitne ve fesada aldırmadan, ille de "bennn günahkâr olamam!" diyenlerdenseniz, bu dini, en az "sizler kadar" iyi bildiğine inandığım Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri'nin nasihatini, her şeye rağmen size yeniden hatırlatmakla kendimi sorumlu hissederim: "Fitne zamanında, yürüyorsan durmalısın, ayakta isen oturmalısın, konuşuyorsan susmalısın!" Bilmem ki, bu "ihtar" sizleri biraz durdurup düşündürür mü?
 
Bir ikincisi; kendinize dönüp neden şunu sormazsınız: "Ey Allahım, ben başı örtmenin senin emrin olduğuna ve bu emrini yerine getirmez isem günahkârlardan olacağıma inandım, iman ettim. Lâkin, senin de şahit olduğun üzere, bu mesele birilerinin siyasetine malzeme oldu ve benim bu inancım üzerinden, bu memleketin en hayatî meseleleri perdeleniyor ve gerçeklerin üzeri örtülüyor. Vatanım parça parça ediliyor. Bu sebepten, bu fitne geçene kadar ben başımı örtmeyip, bu fitneye alet olmayacağım. Beni affet!" derseniz, bu mübarek Din'in Allah'ı sizin bu yakarışınızı elinin tersi itecek de, haşâ; "ben onu bunu anlamam, ille de yazarım bu günâhı sana" mı diyecek? Tevrat gibi sadece yahudilere değil, bütün "insanlığa" bir "rahmet" olarak gönderilen bu dinin sahibi olan Allahü Teâla, bir kulunun "samimi" yakarışına aldırmayacak kadar gaddar ve acımasız bir Allah mıdır yani sizce?

Bütün bunlara rağmen, "hayır, ne olursa olsun, ben başımı örterim!" diyenlerdenseniz, bir fesada alet olmanın günahının, "örtmemekle" "yazılacağını" düşündüğünüz "günahtan" kaç kat büyük olacağının hesabını da bilenlere bir sorun, derim. Aksi halde bu işin sonu gelmez! Bakın Taliban'ın "burka"sına, maazallah, "inancım böyle emrediyor" diye "örtündüğünüz şeklinizle" bir "müslüman kadın" olarak bunların içine girseniz, anında "zındıklıkla" suçlanır da, ya burnunuz, ya kulağınız kesilir, ya da kim bilir kaç deynekle cezalandırılırsınız! Halbuki, onlar da "müslüman" ama onların "inancı" da "Burka"yı "emrediyor"(!) Ben de bu durumda, (sorulduğunda) "elhamdülillah müslümanım" diyen biri olarak kendi kendime şunu sormaktan kendimi alamıyorum: Vallahi ben Allah'ı "bir" bilirim, peki ama bu türlü türlü "emirleri" veren kim? Herhalde, ya söyleyen farklı olmalı, ya da anlayan!

Son olarak, yazımı; "ben, siyasi bir simge olarak değil, inancım gereği başımı örtüyorum" diyenlere daha önceki çağrımı tekrarlayarak noktalamak istiyorum:

Hangi neden vatanın emniyet ve selametinden daha önemli ve hangi günah bu vatanı bölmeye azmetmişlerin fitnelerine alet olmaktan daha ağır olabilir?!!!
 

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.