8 Ekim 2010 Cuma

Ekonominin kanunları bize vız geliyor!

Bunca TV kanalımız, bunca gazetemiz, bunca internet medyamız olmasına rağmen, olup bitenler konusunda gerçekleri öğrenmek için ciddi bir şahsi gayrete ihtiyaç duyuyor olmak, gerçekten esef verici bir durum. Medya kanallarındaki çeşitlilik ve çokluğun bu konuda sevindirici bir avantaj teşkil etmesi gerekirken, bilhassa en çok izlenen "marka" medyanın, umulanın aksine akıl karıştırıcı, zihin bulandırıcı bir role soyunması ise cidden çok düşündürücü. Hele günlük haber programlarına şöyle bir kulak verip geçen vatandaşlar için durum daha da vahim. "Bilgilenme hakkı"nı alenen suistimal ve sabote edip, kitleleri önceden belirlenmiş bir takım hedeflere yönlendirmek, "tasarlanmış" bir takım gelişmelere "hazırlamak" ve bütün bunları da "kutsanmış" bir "demokrasi" mevhumu ile tamamen "sorgulanamaz" hale getirmek, "liberal zihniyet"in, küresel ölçekte uygulanan klasik bir taktiğinden başka bir şey değil. Bu durumun somut örneklerine de toplum içinde her an rastlamak mümkün. Kıt kanaat geçinmeye çalışan bir vatandaş bile, içinde bulunduğu durumu sorgulamak ve bundan şikayetçi olmak yerine, haline şükretmeyi ve sesini yükseltmemeyi, garip bir şekilde yeğleyebiliyor. Sürekli ve alttan alta zihinlere malûm yollardan zerk edilen bu çarpık bilgilerden kendine göre bir sonuç çıkarmaktan ve bunu dillendirmekten de geri durmuyor.

Mesela, kendisine kabul ettirilen mevhumlardan biri şu: "Devlet de haklı, masrafı çok! Hangi bir işe para yetiştirsin ki?!.."

Bu "algı çarpıklığı" konusunu başka bir yazıya bırakacak ve sadede gelecek olursak; son günlerde malûm medya tarafından pompalanan ve "küresel krizden en az etkilenen ülke olarak ekonomimiz son derece iyi gidiyor, hızla büyüyoruz, işsizlik derseniz o keza vb." mealindeki haberler ve bu türden haberlerin doğruluğundan kuşku duyulmamasına en büyük "delil" gibi empoze edilen; "borsamız şaha kalktı" haberleri, hem vatandaşın "gazını" almış oluyor, hem siyasi iktidarın işine yarıyor, hem de "küresel emperyalizm"in yaptıklarını, yapmakta olduklarını ve de yapacaklarını sessiz sedasız yapmasını sağlıyor. Vatandaş ise, bu "güzelliklerden" kendisine nasıl olsa bir pay düşer ümidi ile, bir kenarda yutkunarak öylece bekliyor.

Her türlü ilmî ve insanî namus kavramıyla ilişkisini çoktan koparmış olan bir takım sözde gazeteci ve prof.lar, gayet profesyonel bir aktör mahareti ile ekranlarda ve gazetedeki köşelerinde, durumun ne kadar iyi olduğunun izahına dair "görevlerini" eksiksiz yerine getiriyorlar. Bir kaç aklı başında, namuslu ve akîl adamın; "peki ama kardeşim, senin paran yabancı paralar karşısında aşırı şekilde değerlenmiş durumda. İçerdeki üretim maliyetlerinin yüksekliği karşısında zaten yıllardır çok düşük kâr marjları ile ihracat yapmaya çalışan ihracatçın, şimdi daha da güç durumda. Düşük kur nedeni ile ithalât yapmak, ihracat yapmaktan ve hatta üretim bile yapmaktan daha kârlı gelmiş. Tarım ve hayvancılığın mahvolmuş, dışarıdan et ithâl ediyorsun ama yine de fiyat yükselişlerine mani olamıyorsun. Çünkü yurt içi üretimini artırmak için, bir takım yüzeysel kredi lâfları etmek dışında  hiç bir şey yapmıyorsun. Bir zamanlar pamuk, canlı hayvan ve tahıl ihracatı yapan ülken, bugün bütün bunları ithâl eder hale gelmiş. Peki sen mirasyedi misin, bunları ithâl edecek paran mı var; yok! Ee, ne yapıyorsun? Faiz verip borçlanıyor, aldığın borcu da günlük tüketimle ilgili ihtiyaçlarını ithâle sarf ediyorsun. Niye?!.. Toprağın mı yoktu, çobanın mı yoktu, meran mı yoktu, işçin mi yoktu, köylün mü yoktu, fabrikan mı yoktu?!...Hepsi vardı! Ama bugün, dışarıdan direktifli talimatlarla biçimlendirdiğin ekonominde, tek tük direnmeye, diş tırnak yaşamaya çalışanları, can cekişenleri saymazsan, üreticilerinin büyük bir kısmı, sen sağol, gitti. Ama, bu gidişle bil ki, yakında o yalpalayanlar da gidecek ve yerlerini uluslararası kartellerin şirketleri alacak. Çünkü IMF böyle istiyor!" mealindeki itiraz ve ikazları ise, maalesef bu medya "davulları"nın  gümbürtüsü arasında kaybolup gidiyor. Ekonomist Uğur Civelek, bu durumu çok veciz bir şekilde, şöyle vurguluyor:

"Cari açık veren veya mevcut denge durumunu korumaya çalışan ekonomilerin, parasının aşırı değerlenmesini önlemek adına, oyunun kuralları ile oynayarak müdahale etme hakkı vardır, hiçbir dış gücün nefsi müdafa şeklindeki böyle bir eyleme karşı çıkma veya tavır koyma hakkı yoktur. Türk Lirası'nın aşırı değerli olmasının sebebini içeride, kendilerinden başkasını düşünmeyen ve bu uğurda dış güçlerle her türlü işbirliği yapmakta sakınca görmeyenlerin sergilediği siyaset çizgisinde aramak gereklidir. Ülkemizdeki anormalliklerin sebebi mali sektör ve kamunun yozlaşmış ve asalaklaşmış olmasından kaynaklanmaktadır. Üreticilerden gelen çığlığa karşı sergilenen duyarsızlığı başka türlü açıklamak mümkün değildir. Türkiye üretim odaklı ülke olmaktan çıkmaya zorlanmaktadır ve bu durum intihar etme niyeti ile eşanlamlıdır."*

Neyse bunların ne önemi var ki! Kendi hayat seviyemiz sürekli düşüyormuş, giderek yoksullaşıyormuşuz, ne gam! "Borsamız(?)" yükseliyor ya!

-------------------------------------

(*) http://www.turkpolitika.com/makaleler-mainmenu-88/36-makaleler/4514-uzlama-yoksa-yozlama-kacinilmazdir

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.