8 Ekim 2010 Cuma

AKP ile Sabah Siftahı

Bugün, yani 8 Ekim cuma günü...

Televizyon kanallarını gezinirken, NTV'de yayınlanan bir sabah programına rastlıyorum. Programa konuk olan isim Bülent Arınç.

Konu; güncel siyaset. Ve lâf dönüp dolaşıp CHP'nin taze genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun, memleketin bunca hayati meselesi içerisinden en öncelikli görerek seçip, yeniden alevlendirdiği "Türban" meselesine geliyor.

Tıpkı, yüzde yüz golle sonuçlanacak bir akın geliştiren bir takımın, son pası yanlışlıkla rakip oyuncuya vererek bütün bir akını heba etmesi gibi, Kılıçdaroğlu'nun, kale önünde kendi ayağına gelmiş topu cömertce rakibine plase etmiş olması, belli ki Arınç'ı ziyadesi ile keyiflendirmiş.

Program sunucusu; "peki ama "kamusal alanda" da örtünme meselesi gündeme gelirse..." dedikçe, o hiddetleniyor ve: "Bırak şimdi kamusal mamusal alanı da üniversiteyi konuşalım. Konumuz bu, önce bunu halledelim..." diyerek lâfı programcının ağzına tıkıveriyor.

Öyle ya, her iş sırası ile.

Tıpkı Batı'nın dediği gibi: "Step by step", yani adım adım.

Programcı, bakıyor ki, konuğu kendi çalıp kendi söylemekte kararlı; "efendim süremiz çok kısa, kısaca şu konudan da bahsederseniz.." deyince de Arınç, emreder bir eda ile: "Sürenizi uzatın o zaman" deyiveriyor ve kendi bildiğini okumaya devam ediyor. Tabii, "örtünmenin" sadece üniversitelerle sınırlı kalmayıp "kamusal alana" taşınmasının da "sırasını" beklemekte olduğu böylece gözlerden kaçırılmış oluyor.

Biz de, bu vesile ile sayın Kılıçdaroğlu'na şunu hatırlatıyor ve "şimdilik" üniversite ile sınırlı "tutulan" örtünme "hakkı"nın, kamusal alanla beraber, 7. yaştan itibaren ilköğretim öğrencilerine de verilmesi "gerekliliği"nden bahsedildiğinde, buna nasıl bir çözüm bulacak, şimdiden bunu da düşünse iyi olur, diyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.