1 Temmuz 2010 Perşembe

"Soygun sistemi"nin en gözde mesleği

".... Bankası kredi kartı ödeme güçlüğü çekerken icra işlemine maruz kaldım. Avukatı bulamıyorum. Cep telefonu ile ulaşamıyorum. Çalışan elemanı akşam 19,00'dan sonra büroya gelmemi istiyor. Elden paralar tahsil ettiler. Dosyaya yatırmak için makbuz verdiler. Makbuzlarla tahsilat icra dosyasında ödenmemiş gözüküyor. Faiz sürekli işler görülüyor.


Ankara Anafartalar şubesinden aldığım kredi kartı borcunu icradaki dosyası kapattığımı sandığım halde icra memuru avukatı arıyor gel kapat diyor kapatmıyorlar. Baroya şikayet etmek istedim. 100 TL. müracaat bedeli yatırmamı istiyor.


Doğrudan muhataplık için ..... Bankası internetinden şikayet dilekçesi de verdim. Arayan soran olmadı. Banka yetkilisini icra dosyasında olması nedeniyle bulamıyorum. Bankanın yüksek faiz almasının dışında ayrıca avukatlar da mağdur etmekte kartzedeleri. Tüketici hakem heyetine götürmeyi düşünüyorum.


Ayrıca bankayı, Bankalar Birliğine de şikayet etmek istiyorum. Bankanın araması için 1 hafta bekleyeceğim. Banka ile anlaşmanın yolunu bir türlü bulamadım."

Çok tanıdık bir hikaye değil mi? Hem de her gün binlercemizin yaşayıp durduğu ve artık birilerinin kanıksamamızı sabırla, inatla ve hatta öfkeyle beklediği bir hikaye! "Kuralları ben koyarım, çünkü borç isteyen sensin!" Tuzu kurulardan anında cevap: "Almasaydın, kullanmasaydın, zorla mı verdiler sana?". Yani; "Söylemeyim, söylemeyim diyodum, işte beni söylettin sonunda..." tarzında, karşısındakine derhal baş eğdirecek ve kendisine kazandığı zaferin bütün hazzını yaşattıracak bir cümle: "Almasaydın!"


Bugünlerde "yeniden" yüksek büyüme hızını yakaladığımızdan ve bankacılıktaki "rekor kârlar"dan bahsedilir olunca, bir "tüketici köşesinde" yer alan yukardaki vatandaşın feryadı aklıma geldi. Önce "düşük gelir düzeyi"ne mahkûm edilen, dolayısı ile insanca yaşayabilmesi için gerekli olan en temel tüketim ihtiyaçlarını bile karşılayabilecek gelirden mahrum edilen milyonlarca insana "sunulan" kredi kartları ve ardından "almasaydın, kullanmasaydın!" azarları...Öte yandan "daha fazla demokrasi!" naraları! El altından Kapitalizm = Demokrasi propagandaları...E, peki kardeşler "gelişmişliğin" temel kriterleri, kişi başına elektrik tüketimi, et tüketimi, ulaşım ve haberleşme özgürlüğü vb. yanı sıra "bütün bunlara ulaşabilmedeki kolaylığın" derecesi değil midir? Vatandaş, klima alamasa da vantilatör edinebilmiş ama eli varıp da düğmesini çeviremiyorsa hangi demokrasiden, hangi medeniyetten, hangi halk iradesinden bahsedeceksiniz?

Zannedilir ki, soyulması gereken biri varsa, ancak "zengin olan", "varlıklı olan" soyulabilir! Çünkü ortada "somut" olarak görünen bir "varlık" vardır. Bu sebepten kimse dönüpte "fukara"nın elindeki üçe beşe göz dikmez(!) İnsan olanın mantığı da zaten bunu söyler. Halbuki bu, kapitalist sistemin en çarpıcı şaşırtmalarından biridir. Kendi sistemine uyum göstermede fevkalade yetenekli(!) kimi insanlar önce halkın üzerine salınır, uyum ve sadakatleri test edilir ve zenginleşmelerine "izin" verilir. Daha sonra, -en gözde olan kim ise- onun diğer zenginlerden kimilerini -gerektiğinde- bir gecede, bir ekonomik kriz yoluyla "hamm etmesine" (DEMİRBANK örneğini hatırlayınız) yol verilir ama "sistemik", yani toplumun en kılcal damarlara kadar uzanan "varlık transferi"nin tek değişmez kaynağı ve "bedel ödeyicisi" daima halktır! Diğerleri "halktan çalınanları" paylaşma savaşlarından ibarettir.

Kısacası, "bankalar kârlarını artırmış", o halde ekonomi iyi yolda demektir!

Eh bize de vatandaş olarak sevinmek ve şükretmek düşüyor, o halde sevinelim, şükredelim ve velinimetlerimiz önünde hürmet ve saygıyla eğilelim! Onlar ersin muradına, biz de bulabilirsek bir an önce bulalım şöyle kalınca bir karton kıçımızın altına!

Bir kredi kartı dedik, nerelere geldik. Biz az söyledik, çünkü siz çok anlayışlısınız.

Kalın sağlıcakla...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.