13 Nisan 2010 Salı

"Öğrenmeyi Engelleyici Eğitim Sistemi"

"Genç nüfusumuzun" fazlalığı ile övündüğümüz ülkemizde, bu potansiyelimizi nasıl heder ettiğimizi daha iyi anlamak ve elimizdeki bu büyük nimetin nasıl heba edildiğinin farkına varabilmek gerekir. Eminim, bu gün her ana-baba çocuğundaki dikkat dağınıklığından, umursamazlığından ve dağınıklığından son derece şikayetçidir. Bilinmeli ki, bu durum sadece çok az sayıdaki çocukta rastlanan bir durum değil, toplumun genelinde göze çarpan  hakim bir durumdur. Bırakın her iktidarla birlikte değişen "Milli Eğitim Politikaları"nı, aynı iktidar döneminde bile, adeta deneme-yanılma metoduyla habire değiştirilen eğitim politikaları bir tek değişmez sonuç vermiştir: "Kafası karışık, gücü sorgulamayı aklından bile geçirmeyen, güç karşısında sinip, kolayca boyun eğen, düşünmeyi "zorsunan", hep hazır kalıplarla konuşup düşünen, ürettikçe değil tükettikçe mutlu olabilen karakterler yaratmak...Ki, bu tarz insanlar da emperyalist bir sistemin gökte ararken yerde bulmuş kadar sevineceği bir insan tipi...Şimdi gelin bu konuda kim ne diyor, bir kulak verelim...

DR. NEVZAT DEMİR 'OBSKÜRANTİZM'E DİKKAT ÇEKİYOR


İnsanlarımız niçin Batılılar kadar buluş yapamıyor, niçin patent sayımız onlarla yarışamıyor? Bu anahtar soruların yanıtını, galiba, Dr. Nevzat Demir'in Avrasya Bir Vakfı'nda verdiği bir konferansında bulabiliyoruz:
"Zengin devlet olabilmenin iki şartı vardır:


1) Müteşebbis ruh,
2) Genç nüfus


Sürdürülebilir kalkınma için iki şey gereklidir:


1) Eğitim,
2) Sanayileşme."


Dr. Nevzat Demir, eğitim sistemimizin gençlerimize öğrendiklerini kullanabilme, buluş yapabilme yeteneği kazandıramadığını vurgulayarak, 'obskürantizm'e, yani "öğrenmeyi engelleyici eğitim sistemi"ne dikkat çekiyor.


"Türkiye'nin üretime yönelik eğitim yapması gerekir" diyen Dr. Nevzat Demir, "Bizi hedefsiz bıraktılar, yanlış bilgilendirdiler" diyor.


Fırat Plastik'in sahibi Dr. Nevzat Demir'in sözünü ettiği 'obskürantizm', "Bilgiyi tekeline almak ve insanların ulaşmasını engellemek eylemi; belirli sosyal sınıfların belirli bilgileri bilmemeleri gerektiğini savunan düşünce" olarak tanımlanıyor. Fransız Devrimi sonrasında ortaya atılan özgür düşünceye karşı çıkanlara da 'obsküranist' denilirdi; amaçları da bilimin yayılmasını engellemekti.


Son yıllarda Batı standartlarında eğitim veren vakıf üniversitelerinin artmasına paralel olarak buluş ve patent sayısının artıyor olması, Dr. Nevzat Demir'in 'obskürantizm' vurgulamasının ne kadar doğru bir saptama olduğunu göstermiyor mu?


.................KÜPE..................


Bilgiye zor ve geç ulaşanlar,yarışlarda kaybediyorlar. Bu da hem geri kalmaya hem de toplumda gerilime sebep oluyor. Milli devlet politikası mutlaka eşit şartlar altında eğitimi planlamalıdır.


Dr. NAMIK KEMAL KURT*


* * *


GLOBALİZM VE EĞİTİM VE DE OBSKÜRANTİZM


Bizim ve benzerlerimiz olan ülkelerin siyasetçilerinin masa üstü notu Eğitim ve Sağlık problemleridir.


Her ülke bunu kendi yapısına veya ait olduğu yada olmak istediği blok’un tarafına mütemayil bir şekilde çözmeye çalışmıştır.


Bloklara göre Ulus devletlerde eğitimin kontrol altında tutulması en önemli meseledir.


Dünya Bankası; “Sürdürülebilir kalkınma Eğitim’den geçer” demektedir.


ABD Başkanlarından Thomas Jeferson; “Bir Ulus hem cahil, hemde özgür olmak istiyorsa, asla olmamış bir şeyi istiyordur”


“İnsanlar bilgi olmadan, güvende olamazlar” diyor.


Uyanma, aydınlanma, rönesans, reform, devrim hep fikir çatışmalarıyla gelişmiş, genişlemiş düşünce dünyalarımızın ürünleri.


Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunamayacağı gerçeğinden hareket edersek, doğru bilgi’ye ulaşım, erişim kaynaklarımızı sorgulamamız lazım.


Yani eğitimi hemde önünde milli yazan eğitimimizi.? İçindekilerin bunu farketmesi; Suyun içindeki balığın suyu tanımaması kadar doğaldır. O da öyle eğitilmiştir.


Sorgulamayalım mı?


Behçet hastalığını buluşumuzdan beri niye bir icadımız, buluşumuz, patentimiz yok.


Kendi bacağına mermi sıkan Orhan Pamuk Nobeli ancak öyle aldı’da Nobel’li bir Türk’ümüz oldu.


Hani oskar, hani olimpiyat sporcularımız. Milli maçlarda takımımızın galibiyetlerini yeni fetih olunan diyar-ı küfrün müjde törenleri gibi kutlar olduk.


Başarıya susadık. Başarı boyumuz kısaldı, cüceleştik, cüceleştirildik. Hedeflerimiz yok, heyecanımız yok.


Bakana göre müfredat değişirse, eğitimin milli’liğinden söz edilebilirmi?


Hala kendi modelimizi geliştiremediysek bundan geçmişin politikacısı olarak bende sorumluluk duyarım. Öncekilerde, sonrakilerde.


1. Bizi ve bize göre dünyanın merkezini çok iyi tahlil etmeliyiz. (Kişisel görüşüm 1844’e kadar ingilizler çalıp Greenwich’e götürene kadar sıfır meridyen yani merkez İstanbul’dur. 2010 Kültür Başkenti kapsamında ayrı bir yazı konusu olmalı)


Biz; dünyanın en uzun ömürlü devletini yönetmiş imece kültürünün sahibi olanlarız. Biz diyoruz, Aile, Mahalle, insanlık önceliklerimiz var.


Globalizm sonrası merkez; benden gayrisi mahluk diyen bir anlayış ve idrak sahibi olmuş, gerçek isevi’liğin ve museviliğin reddettiği görüş AntropoSantrizm işlemiş ruhlarına, tıpkı firavunun ruhunada işlediği gibi.


ASRIMIZIN SOSYOLOG YAZARLARI


Huntington, Brezinski, Fukuyama ustaları Arnoldo Toynbee gibi zaman ve haritayı hatta Küre’yi tekrar şekillendirecek fikirleri tek merkezli olarak ortaya koymaktadırlar.


Huntington- Medeniyetler çatışmasıyla tanındı. Eserlerinde sık sık Toynbee’ye atıflar yaparak sör ünvanlı bu narkozsuz ameliyat operatörünü göklere çıkartmaktadır.


Oysa Toynbee’nin “a study of story “ kitabında bahsettiği 21 medeniyetten bugün sadece 6’sı kalmıştır.


Brezinski bu altı medeniyeti, Batı (Merkez), karşısındakiler ve çevre olarak veya Aydınlık/Karanlık - Yöneten/Yönetilen - Sömüren/Sömürülen şablonlarında görmektedir.


T.Fridman; Dünya düzdür derken, aslında siber çağ’da dünyanın bir köy olacağını; küçülen dünyayı işaret ederken.


Japon Fukuyama; Küçülen dünyada, küçük devletlere ve bilhassa Ulus devletlere gerek yok diyor.


Merkez’in keratcetveli böyle derken; çevre yani biz, kenar mahalledekiler başımıza geleceği Bürüksel zirvesi sonuç bildirisinin 23. Maddesinde görebiliyoruz. ........(Muhatabımız Türkiye’dir ancak doğusunda bir bölünme olursa oradakilerde muhatap alınabilir) diyorsa ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ittihadı Avrupa’ya söylevlerinde Avrupa emperyalizmi tabirini üzerine basa basa söylüyor da biz hala uyanamayıp, ayılamıyorsak zaten ameliyat zamanı geçmiş, narkoza ihtiyacı olmayan bir hastayızdır.


Gerçekleri ve doğruları gizleyerek eğitilmiş kara gözlüklü aydınlarımızda, kendi yollarını aydınlatamıyor.


Dolarize olmuş maaşların cazibesinden köşe yazarı ve Ankırmanlarımız haykıramıyor.


Gül ve gülistan ortalık


Süt liman, İklim


Orman’da çıt yok


Canavarmı Çıkacak Ne?


Saygılarımla

Yalçın KOÇAK


Türkiye’deki Hayalet, Obskürantizm heyulası yok edilmedikçe, herhangi bir diriliş hayaline kapılmak çılgınlıktır.


Cemil MERİÇ


OBSKÜRANTİZM = Karanlıkçılık, bilmesinlercilik, bilgiyi tekelinde tutma, evrensel değer olan bilgiyi paylaşmama, bilgiye erişimi kontrol altında tutma, internet sitelerine erişimi engellemek ve perdelemek günümüzdeki en belirgin örnek.


http://www.gercekgundem.com/?c=60342

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.