30 Nisan 2010 Cuma

"Beceremiyorum, öyleyse ihale edeyim!"

"Milli" bir "çizgi" izleyerek bu ülkenin çocuklarını eğitsin diye kurulmuş bir bakanlığımız var; Milli Eğitim Bakanlığı...

İsminin başına da "Milli" kelimesinin eklenmesi gerekli görülmüş, tıpkı Milli Savunma Bakanlığı'nda olduğu gibi...

Her iki bakanlık da milletin geleceği ile doğrudan ilgili.

Hele ki çocuklarımızla ilgili olanı! Milletin gelecek zamanlardaki yeni temsilcileri! "Emanet" devralacak, emanet devredecek kuşağımız...

Bu sebebten bir oya gibi işlenmeli, biri bile zayi edilmeden hepsi de hayata en doğru şekilde hazırlanmalı...

Ama gelin görün ki, millete bu en doğal hakkı bile çok görülüyor.

Küreselleşme furyasına kapılmış, elde avuçta ne varsa satmayı, millete hizmet etsin diye kurulmuş devlet mekanizmasını kârhaneye çevirip, milleti yolunacak bir kaz gibi görmeyi "çağdaşlık" kabul eden bir zihniyetin en son marifetlerinden eğitimci/yazar sayın Mahiye Morgül sayesinde haberdar olduk.

Millete hizmet(!) için siyaset yaptığını iddia ederek millet kesesinden makam işgal edenlerin geldikleri noktanın özeti şu: "Ben beceremiyorum, öyleyse ihale edeyim!" Tabi ki, maddi manevi her türlü faturası yine milletin sırtına yıkılmak koşulu ile!

Duyurmak ve haberdar etmek boynumun borcudur!


Eğitimin ABD Şirketlerine İhalesi İle İlgili Çağrı


"Ben Mahiye Morgül, eğitimci yazar olarak aşağıdaki konuları basına ve kamuoyuna açıklıyorum.


Son günlerde Milli Eğitim Bakanlığımız tarafından üst üste verilen beyanatlar, eğitimde yaşanan sürecin ülkemizi ve yeni nesli nereye götürmekte olduğunun açık ifadesidir.


Denilmektedir ki:


“SBS sonuçlarına göre; çocuklarımız matematik sorularını çözemiyor, bunu ihale edeceğiz. Devlet okullarında başarı düşük, özel okullarda başarı yüksektir.”


Bu açıklamasıyla Sayın Nimet Çubukçu, SBS sonuçlarına göre, 2005 yılında başlatılan Temel Eğitim Programının 5 yıllık uygulama sonucunu ilan etmektedir.


Bunu ihale etmek ise hazin bir durumdur. Çünkü eğitimde ihale sistemi, Türk Milli Eğitim geleneğinde yoktur.


Nerede yanlış yaptığını aramak durumunda olan kendisidir, bakanlık danışmanlarıdır, ilk ve Ortaöğretim Genel Müdürleridir ve 1995’den beri bu programın bizzat hazırlayıcısı olan Talim ve Terbiye Kurulu yetkilileridir.


Eğitimde “ihale” ile ilk kez 1995’de Tansu Çiller zamanında tanıştırıldık.


Temel eğitimin liberalize edilmesi işi on yıllık sözleşmeyle YÖK Dünya Bankası Dairesi aracılığıyla SPAN adlı Amerikan Eğitim Danışmanlık Şirketine ihale edildi.


On yıl süren SOSYAL Müfredattan LİBERAL MÜFREDATA GEÇİŞ hazırlıkları sonunda, 2005’de şimdi sonuçları açıkça görülmeye başlayan eğitime geçirildik; zihin çökertme tuzaklarıyla dolu yeni ders kitapları SPAN şirketinin istediği şekilde hazırlandı ve öğrenciye parasız dağıtıldı.


Bu program Dünya Bankasının programıdır, bizim MİLLİ programımız değildir.


Sonuçlarını ölçüm sınavının adı SBS’dir. Bu sınav Türk Milli Eğitimini ne kadar çökerttiklerinin ölçümüdür.


Velilerimiz bu sınava çocuklarını sokmak zorundaymış gibi sunuluyor, oysa zorunlu değildir, paralıdır ve yakında kaldırılacaktır, çünkü üniversiteye sınavsız giriş getirilmektedir.


SBS sonuçları, GEÇİŞ aşamasında kamuoyunu yanıltmak, velilere devlet okullarını güvensiz göstermek için kullanılan bir araçtır.


Şimdi, eğitimin çöküşünü ilan ederken, bu sonuçları İHALE edeceğini söyleyen Sayın Nimet Çubukçu, ihtimaldir aynı Amerikan eğitim danışmanlık şirketine ihale edecektir. Tahmin edebiliriz ki, ihaleden sonra SPAN Şirketi “Türk Milli Eğitimini çökertmeyi başardık, görev tamam” raporunu Dünya Bankasına verecektir.


Dünya Bankası, eğitimin liberalize edilmesinden Devlet okullarında başarının düşürülmesi ve bu yolla velilerin özel okullara kaçırtılmasını beklemektedir.


Türkiye’de eğitim piyasası yaratmakta henüz planlanan hedefe ulaşamadıklarını Dünya Bankası tarafından kaleme alınan 2006 YÖK Strateji Raporundan öğreniyoruz. Bundan sonra özel okullarda öğrenci sayısında artış umut etmektedirler. Ancak bilinmelidir ki, içi boşaltılmış müfredat özel okullarda da aynıdır.


Üniversiteye sınavsız giriş konusuna gelince:


YÖK tarafından hazırlanan ve 2006’da çıkartılan 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu, Sınavsız Üniversite ve Sertifikalı Mezuniyet demekti.


Bu yasa özellikle üniversite gençliğinin dikkatinden uzak tutulmuştur. Örneğin 2006’da Mühendislik diplomaları kaldırıldı, ders başına sertifikalı mezuniyet getirildi. Böylece üniversite, sessizce, bir meslek veren ve o mesleğin gerektirdiği tüm bilimsel donanımı kazandıran yüksek eğitim kurumu olmaktan çıkartıldı.


Eğitimin piyasa devri programında, yapılacak işler sırasında ders başına paralı-sertifikalı yüksek okul vardır. Üniversiteler artık, hobi olsun diye gelen öğrenciye sertifika veren kürsülerden ibaret olacaktır. Yani “talep varsa ders var” şeklinde bir eğitim piyasası bilim yuvalarına egemenlik kuracak, talep olmayan kürsüler kapanacak, profesörler işsiz kalacaktır.


Böyle bir “sınavsız ve güvencesiz yüksek eğitim”dir bizi bekleyen.


Bir yandan da Orta Öğretimde “Sertifikalı kurslar” sistemine geçiş hazırlıkları vardır.


Dershaneler sertifika vermeye zorlanmaktadır. Lise son sınıf öğrencilerinden dershaneden getireceği makbuz sertifika olarak geçerli olacaktır. Adım adım, devlet okullarında derse girmek zorunlu olmaktan kalkacak, giderek devlet okullarına öğretmen tayinleri en aza inecektir.


Böyle bir “Talep varsa ders var” sisteminin doğal sonucudur ki “Sözleşmeli Öğretmenlik (4-B)” okulların kapısındaki tehdittir. Çünkü özel dershaneler sertifika vermeye başladığında pek çok devlet okulu kapısına kilit asacaktır.


Sonuç:


Eğitimin piyasaya devredilmesi (liberalize edilmesi) programı Dünya Bankasının emperyalist programıdır. Bu programda özetle şunlar vardır:


-Güvensiz ve diplomasız üniversite -Güvensiz temel eğitim,


-Güvencesiz öğretim üyesi -Güvencesiz öğretmen


-Zihin çökerten ders kitapları -Sertifikalı ortaöğretim


Bazı Pedagojik İlkeler ve Matematik kitaplarında beyin çökertme örnekleri:


Çocuklar;


a-Yakından uzağa,
b-Somuttan soyuta,
c-Bilinenden bilinmeyene,
d-Bütünden parçaya, ilkesiyle eğitilir.
e-Üniteler bu pedagojik ilkelere göre basamaklandırılır.
f- Çocuk, doğru örneklerle eğitilir, olumsuz örnek, örnek değildir.
g-Kavram eğitimi somut örneklerle yapılır.
h-Çocuk, 12 yaşına kadar soyutlama yapamaz,
i- Bilime temel olan konular soyut anlatılmaz, vb.


Bir matematik kitabında, kaos halinde santimetreleri birbirinin aynı olmayan cetvel resimleri resmedilemez (Ör.3.sınıf Mat.Kit.kapağı).


Ağırlığı ve hacmi olmayan, elle tutulamayan, maddi bir değeri olmayan nesneler, matematiğin konusu olamaz.


Mercimek tanesi kadar küçük kareler, su altında hareket halinde balıklar ve örümceğin ayakları saydırılmaz. Kelebeğin titrek uçuşuyla mesafe, kulaçla kulenin yüksekliği ölçülmez, masaldan matematik sorusu olmaz, hayatta bir araya gelmeyen, biri diğerini yiyen hayvanlar buluşturulmaz. Çapaklı, gölgeli, bulanık, zeminsiz, mekânsız ve sınırsız, baş dönmesi yapan resimler ders kitabına girmez, çocuk böyle resimlere bakmak zorunda bırakılamaz.


Örneğin, Mat.2.sınıf, s.125’de,


“Masallar, gökkuşağının değdiği yerde, kilogramlarca altın olduğunu anlatır. Ne dersiniz?”


gibi, çocuk, bir saçmalığın üzerinde düşünmeye zorlanamaz, çocuğun aklı dağılır.


İlk 3 yılda beyne atılan bu tür asimetrik resimler ve sorular, bir çeşit virüs işlevindedir, çocuğun beyninde giderek büyük tahribat yapar ve çocuk ortaokula geldiğinde sonuçları “çocuklar matematiği anlamıyorlar” şeklinde görülür.


Böyle bir nesilden değil doktor mühendis, normal insan çıkmaz.


2005’de başlatılan ve 5 yıldan beri kullanılan bu ders kitaplarını ortadan kaldırmak ve çocuklarımızın beyinlerini kurtarmak gerekir.


Önceki bilimsel ve milli olan 68 Müfredatımızı geri getirmek üzere, bu kitapları yakarak protesto etmek suretiyle velilere bilinç sıçraması yaşatmak, böylece çözüme doğru zihinsel faaliyet başlatmak en önemli adım olacaktır.


Özetle;
Bu emperyalist programın tümden kaldırılması, ülkemizin, tüm öğretmen ve velilerin yararınadır. Bütün veli ve öğretmenleri okullarının bahçesinde direniş çadırları kurmaya, bu programı durdurmaya, otizm virüsü eken bozuk resimli ders kitaplarını yakmaya ve hatta şehir merkez okullarının satışını durdurmak için, mahalle sakinlerini okullarının bahçesinde direnişe destek vermeye davet ediyorum."*

Sayın Morgül feryadında haksız mı?

Gelin de şimdi Mustafa Kemal'in şu sözüne hak vermeyin:

"Çalışmadan, yorulmadan kolay yaşamanın yollarını arayan milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve nihayet istikbâl ve istiklâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar!"

Millet, ne çekiyorsa kendi eliyle makam sahibi ettiklerinden çekmektedir. Çünkü "demokrasi" tiyatrosunda bir figüran olduğundan haberdar değildir, o halde egemenliğini yeniden eline almalıdır!

 ----------------------

*Mahiye MORGÜL / Açık İstihbarat / 22.4.2010

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.