28 Şubat 2010 Pazar

45 lira için hapse atıldı

"Türkiye Laik, Sosyal, Demokratik bir Hukuk


Devletidir"

"İleri" demokrasi Hamlesi yapılarak "normalleştirilen" bir ülkeden "insan" manzaraları!

















Geçirdiği kaza sonunda felç ve kör olan Dursun Erselligil, ödenmeyen 45 liralık su faturası nedeniyle cezaevine girdi

Ankara’da bir hukuk dramı... At arabasıyla hamallık yaparak geçimini sürdüren, ancak geçirdiği kaza sonunda kör ve felç olup tekerlekli sandalyeye mahkûm bir halde yaşayan, 6 torun sahibi Dursun Erselligil (61), 45 TL’lik su faturası yüzünden mahkûm edilip hapse atıldı.


Okuma-yazma bilmeyen Erselligil’in başına gelenler bir ihmalle başladı. 2 oğlu, bir kızı ve 6 torunu bulunan Erselligil, 25 yıllık eşi Zeynep’le birlikte oturduğu Ankara’nın gecekondularıyla ünlü Yenidoğan semtindeki evine gelen yaklaşık 45 TL tutarındaki su faturasını ödemedi.


İddiaya göre Erselligil, okuma-yazması ve evinin posta kutusu olmadığı için bu su faturasından haberdar olamadı. Borcun ödenmediği gerekçesiyle ASKİ ekipleri, bir sabah ailenin haberi olmadan su sayacını söküp gitti. Bunun ardından yaşlı çift hakkında hem icra hem de kaçak su kullanmaktan yargı süreci başladı.

Devamını gör...

27 Şubat 2010 Cumartesi

Sana dar gelmeyecek demokrasiyi kimler yapsın...

"Verelim gel sana padişahlık desek ona da sığmazsın"

Evet sayın vatandaşlarım.

Eğer şu yaşadıklarımızı "kaos" ve "kargaşa" olarak tanımlayanlardansanız sizde ciddi ciddi bir "algılama sorunu" var demektir.

Sizin gözünüz var ama görmüyorsunuz, kulağınız var ama duymuyorsunuz.

Memlekette tek bir sıkıntı varsa o da "ileri demokrasi hamleleri"nin çevreye verdiği rahatsızlıktan ibarettir.

Bu "değişim" ve "dönüşüm" hamlelerini kavrayacak zekadan yoksun olanlardansanız size söyleyecek tek bir sözümüz var: "Dönüşmezsen dönüştürürler gülüm!" Yani, ya seve seve, ya seve seve...

Ha bir de şu "köşe yazarları" mes'elesini de konuşmak lazım!

Bunlar var ya bunlar kendi ekmekleri ile oynuyorlar! Memleket demokrasiden "ileri demokrasi"ye geçiyor, oradan da "ultra demokrasiye" zıplatacağız, daha sırada bunun "mega"sı var, "ultrası" var, bu şarkı bitmez yani değerli arkadaşlar...

Lan kapmışsın bir köşe, olsana köşe!

Devamını gör...

26 Şubat 2010 Cuma

İftiranın kefareti var mıdır hocam?

Sözü hiç uzatmayacağım.

İslamiyet'in sözde bayraktarlığını yapanlar, bu gayeye matuf olmak üzere "sohbetler" düzenleyerek mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim'deki sure ve ayetlerde saklı hikmetler üzerinde uzun uzun konuşmalar yapanlar,
İslam'a "hizmet" için koşuşturanlar...

Ve bu sohbetleri "sektirmeden" takip edip "feyz" alabilmek için başlarını huşu ile eğip kalplerini "iman" ile dolduran esnafımız, memurumuz, doktorumuz, okumuşumuz, okumamışımız...

Samimi olarak söylemeliyim ki, büyük bir çoğunluğunuz tertemiz kalpli insanlarsınız ve kendinizi Allah yolunda, "Allah'ın razı olduğu kullar" arasına koymak istiyor, hep onlarla beraber olmak gerektiğini düşünüyorsunuz.

İşte aşağıdaki video da o "cemaatin" televizyonunda yayınlanan "haber" programından alınmıştır.

Sadece bu videoyu izleyen "iz'an" ve "vicdan" sahibi bir insan bile Allah için yapıldığı söylenen bir "hizmet"in gerçekte neye hizmet ettiğini görecektir.

Tabii ki; "müslümanın kanmayacak ve kandırmayacak kadar akıllı olması gerektiğini" unutmamış ve kendi vicdan ve iz'anını "Allah" zannederek başka birine teslim etmemişse!

İşte o video:

Devamını gör...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Pardon! Şu aradığınız kısa boylu biri miydi?..

İstikrar diye diye sonunda şifamızı bulduk elhamdülillah!
Vazgeçtik kendi derdimizden de, memleketin; şu gün yirmi dört saat üstümüze üstümüze gelen boğucu, kusturucu, gınalar getirici gündeminden bir türlü kurtulamadık.
Atılanlar, tutulanlar, basılanlar, dosyalar bavullar gırla gidiyor!
Medet Allah, ne güzel kendi derdimize yanıp duruyor, bir taraftan pavyon hesabı misali her ay burnumuza dayanan elektrik, doğalgaz faturalarını yüreğimiz ağzımızda beklerken, diğer taraftan kükreyecek bir kürsü gördü mü kendini zaptedemeyen aslanlar gibi sayın büyüğümüzün kulaklarımızı doldura doldura naralanmasına da kendimizi alıştırmaya çalışıyorduk.
Vazgeçtik, vallahi de tallahi de çoktan vazgeçtik! 
Kendisi için sizden bir şey isteyen  namert, tek bizim cebimiz boş, sizinkiler dolu olsun!
Gözü olanın gözü, kıskananın da canı çıksın!
Çıksın çıksın da, artık yeterse de yeter olsun!
Tamam anladık, stratejik ortağımız, velinimetimiz, büyük biraderimiz, dünya, hatta Mars ve hatta Venüs durdukça durası, karşı çıkan oldu mu yerden yere vurası, dünya ahret dostumuz
ABD'miz buyuruyorlar ki: "Çocuk ne diyorsa inanacaksın!"
Eyvallah abi, ne demek, emriniz olur!
Siz hiç merak buyurmayın,
biz millet olarak belki bu durumların biraz cahiliyiz amma bizim de kendimizce bir anlayışımız vardır yani...
Şimdi bakın, şöyle bir hikaye anlatırlar bizde;
size de anlatalım da biraz gazabınızı yatıştıralım, siz de biraz rahatlayın, biz de.

Hikaye şu:

Karakuşi'nin hükümleri ülkeye egemen olunca*

Devamını gör...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Hepsi de okumuş yazmış çocuklar

Sorosçu Laf Cambazlarının Şifreleri

Türkiye'de "DEĞİŞİME DİRENİLEMEZ" sloganı ile Türk Milletini beyin yıkama operasyonlarına tabi tutmakla görevli "toplama" ulemalar, "kavram" bombardımanlarının şiddetini giderek artırıyorlar. Hepsi de okumuş yazmış çocuklar. En son muhteşem "laf"larından biri de şu: "Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini rejimin bekçisi olarak göremez! O, bu rejimin yarattığı bir unsurdur" Yani? Yanisi şu: Haddini bilsin ve "gayet demokratik" bir seçimle rejimin başına oturan, (burası önemli) arkasına halk desteğini almış olduğu için de, yaptıkları ve yapacakları her ne varsa "tartışılamayacak kadar" doğal ve meşru olan bir iktidarın kollarına kendisini bıraksın! Ne muhteşem, ne akıllıca, ne aydınca bir mantık! Tüh, nasıl oldu da bugüne kadar bunu düşünemedik! Tuş olduk, mat olduk, boşa düştük resmen!

Arkadaşlar, Türkçe söylersek anlaşılmama ihtimali var. O yüzden affınıza sığınarak"İngilizce" söyleyelim: "Is your mother beatiful?".

"DEĞİŞİME DİRENİLEMEZ", bu lafı çerçeveletip duvarınıza asın. Meali: "Tecavüz kaçınılmaz, zevk almaya bakın!" Allahtan yine de bunca cehaletimize rağmen hoşgörülü tavırlarını korumayı becerebiliyorlar da fırça çekerken yumuşak cinsini kullanıyorlar. Ee, bu da "okumuş, yazmış" olmaktan naşi bir erdem! Bizde o kadar "okumak, yazmak" olmadığından "bildiğimizi" bir fıkrayla anlatalım da bunların karşısında tamamen madara bir duruma düşmeyelim:

Devamını gör...

Türkiye laik, sosyal ve demokratik bir hukuk devletidir...

Hem altınlarını hem oğlunu çaldılar

Kuyumcu Ersin Yıldırım (36) ve ailesinin hayatı, İstanbul'daki dükkânının soyulması ile yerle bir oldu.


300 bin liralık altın ve dövizi çalan hırsızlar yakalandı ancak altınlarına kavuşamayan Yıldırım, tedavisi aksayan 2 yaşındaki çocuğunu beyin tümörü nedeniyle kaybetti.


Borçla açtığı kuyumcu dükkânı da iş yapmayınca şimdi hamallık yaparak ailesini geçindirmeye çalışıyor. İstanbul Küçükbakkalköy'de kuyumculuk yapan 3 çocuk babası Ersin Yıldırım'ın karakola 5 dakika mesafedeki dükkânı, 6 yıl önce silahlı 3 kişi tarafından soyuldu. Hırsızlar, 300 bin TL'lik altın ve dövizle kaçtı.


DAVALARI KAYBETTİ
Güvenlik kamerasının saniye saniye kaydettiği soyguncular, bir hafta sonra polis tarafından yakalandı. Ancak çaldıkları altınları 9 ayrı kuyumcuya sattıklarını, parasını da harcadıklarını söylediler. 3 hırsız cezaevine gönderilirken, genç kuyumcu da altınlarını satın alan kuyumculara karşı hukuk mücadelesi başlattı. Fakat kuyumcuların bazılarının "Biz altın almadık", bazılarının da "Çalıntı olduğunu bilmiyorduk" demesi üzerine davaları bir bir kaybetti. Altınlarını geri alamayan Ersin Yıldırım'ın kâbusu bununla da bitmedi. 2 yaşındaki küçük oğlu Kaan'ın beyninde tümör tespit edildi. İflas eden Yıldırım, evini ve otomobilini satarak oğlunu tedavi ettirmek için harcadı. Ama yetmedi... Minik Kaan hastalığa fazla direnemedi. Parasızlık, oğlunun canına mal olmuştu.


MAHALLEYİ TERK ETTİ
Ersin Yıldırım, kalan iki çocuğuna daha iyi bir yaşam sağlamak umuduyla borç parayla kendisine küçük bir kuyumcu dükkânı açtı. Ancak beklediği kadar iş yapamıyordu. Alacaklılar kapısını aşındırmaya başlayınca, bir gece eşi ve iki çocuğunu alıp, doğup büyüdüğü mahallesini gizlice terk etmekte buldu çareyi. Yıldırım, şimdi gündüz saatlerinde bir mobilya mağazasında 20 TL yevmiye karşılığı hamallık yapıyor. Ancak çoğu zaman müşterilerin evine çıkardığı mobilyaların ağırlığını bile hissetmiyor. Zira onun omuzlarına binen asıl yük çok daha ağır.


TEK HAYALİ, BİR GÜN ALTINLARINA KAVUŞMAK
EN büyük hayalinin çalınan altınlarına bir gün kavuşmak olduğunu anlatıyor Ersin Yıldırım. Başından geçenlere ise isyan ediyor haklı olarak: "Ekmeğimi dürüst ve onurluca kazanmak için gece gündüz çalışıyorum. Gücüm yeterse aralıksız çalışıp kazandığım parayla borçlarımı mutlaka ödeyeceğim. 3 hırsız geldi, tüm malvarlığımı ve oğlumu alıp götürdü benden. Bu hak mıdır? Kuyumcular altınlarımı bilerek aldılar. 10 bin liralık bileziğe 1-2 bin TL verip alıyor, havadan para kazanıyorlar." (Sabah)

 17.2.2010 / MİLLİYET

Devamını gör...

15 Şubat 2010 Pazartesi

ANAP ve AKP Tarzı Propagandanın Sırları

Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü geldiği noktaya itirazı olanların "Demokrasi" kavramı dahil, bir çok kavram ve yöntemi detayları ile kafalarında sindirmiş olmaları gerekiyor. Zira, Türkiye'nin kendisine biçilen rolü eksiksiz oynayabilmesi için gerekli kurgulamaları yapanların yöntem ve sistemleri bilinmedikçe ve kurallarını rakip takımın koyduğu bir oyundan galip çıkılamayacağı gerçeği görülmedikçe, bütün muhalif siyasi eylem ve söylemlerin boşa gideceği muhakkaktır.

Bilhassa, derdin devasını yeni bir parti kurmakta bulan samimi düşünceli insanların bu yola çıkmadan önce bilmesi ve anlaması gereken tarihi, sosyal ve siyasal olgular vardır. Bu çerçevede; kollektif bir akılcılıkla, topluma açık olarak yürütülmesi gerekli olan yeni bir siyasi anlayış tarzı geliştirilmedikçe, mevcut siyasal anlayışa her karşı çıkış, bir yenilgiyle sonuçlanacaktır. Yenilgiden kastımız ise mevcut siyasi anlayışın sahibi olan bir parti iktidarını siyaseten alt edememek değil, alt etmiş olsanız bile yerine koyacağınız siyasi anlayışın ne derece ülkenizin menfaatlerini karşılıyor olacağıdır. Sadece "onlar gitsin" düşüncesinin hakim olduğu ve ne derece kapsamlı ve oturmuş bir projeye sahip oldukları şüphe götürür siyasi çalışmaların iktidara gelmiş olmaları, ülkeyi bir sonraki yeni bir tuzağa sürüklenmekten alıkoyamayacaktır. Nitekim, bugün gelinen nokta da geçmiş iktidarların (ya da iktidarsızlıkların) bir neticesi değil midir?

Bu noktada, yukarda izaha çalışdığımız konuların bir somut örneği olmak üzere aşağıdaki makaleyi sizlerle paylaşmayı gerekli görüyorum.

Devamını gör...

14 Şubat 2010 Pazar

"Mezhebi Timur olanın Allahı Cengiz olur!"

Bu defa da kendimizi birdenbire birileri tarafından, birileri için ihdas edilmesi gerekli görülen yeni bir "Peygamberlik" makamı ile ilgili tartışmaların içinde bulduk. Tam kendimizi "Padişahlığa" alıştırmaya çalışırken doğrusu bu haber bizim için bir balyoz etkisi yaptı. Öyle ya, hazır hız almışken durmamalı, yayı iyi germeli ki, ok kısa düşmesin, gittiği yere kadar gitsin. Neyse ki, bu kafa karışıklığımızın imdadına ART TV'de program yapan değeerli Nihat Genç yetişti de biraz sakinleyebildik. Nihat Genç, her zaman olduğu gibi yine enfes bir fıkrayla meseleyi açıklığa kavuşturdu. Fıkra şöyle: Bir gün biri Timur'un emrinde çalışan birine sormuş; mezhebin nedir? Adam kasılarak cevap vermiş: Timur mezhebindenim! Bu arada olanları izleyen Nasrettin Hoca atılmış: Sakın Allahın kimdir diye sorma, çünkü mezhebi Timur olanın Allahı da olsa olsa Cengiz olur!

Devamını gör...

10 Şubat 2010 Çarşamba

ET FİYATLARI YÜKSELİYORMUŞ

Çok garip bir ülke olduk. Sanki her haberi bir şok, her olayı ise beklenilmez ve umulmaz bir durum gibi algılıyor ve sanki olan bitende bizim hiç bir dahlimiz yok da, her şey kendiliğinden bizim aleyhimize çalışıyormuş gibi bir panik hali yaşıyoruz. Bu durumun en son yansımalarından biri de "et fiyatları tırmanışta!" haberi.


Çok da fazla uzun olmayan bir zaman önce; dünyada temel gıda maddeleri konusunda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmakla övünürdük. 12 Eylül ihtilâli'nin bu millete hediye(!) ettiği Özal Hükümetleri ile birlikte giderek bu vasfımızı kaybettik. Ziraî üretimin horlanması ve "yurtiçinde pahalıysa(!) dışarıdan ucuza getirtirim" politikası siyasi iradeye hakim olmuş, bu durum her ne kadar popülist ve pragmatik bir politika görüntüsü vermiş olsa da kazın ayağının hiç de öyle olmadığı düşünen akıllara kısa sürede malûm olmuştur.

Devamını gör...

6 Şubat 2010 Cumartesi

"SAYIN GENERAL!.."

“Sayın General!..”


Ardı ardına ortaya atılan iddialarla ambale edilen zihinlerin en güvendiği dağlara lapa lapa karlar yağdırılırken, yağan karın tutması için gerekli alt yapı da gayet ustaca tezgahlanıyor. 

Cumhuriyeti kuran iradenin zamanında ortaya koyduğu ilkeleri ve çizdiği rotayı bir nebze bile olsun merak edip anlamaya çalışmaya dahi tenezzül buyurmamış olanların işgal ettikleri makamlarla beraber kendilerini de düşürdükleri durum içler acısıdır. 

Emaneti ehil ellere teslim etmeyi bilememenin ve bunu hafife almanın faturası da bir gün elbette önümüze konacaktı ve işte o gün de geldi çattı!..

Dikkatinizi çekiyor mu bilmem; cumhuriyetin temel değerlerinin çağdışı kaldığı iddiasını kendilerine dayanak yapanların tacizkâr saldırıları karşısında acze düşürülmek istenen ordu mensuplarımız, iddia edildiği gibi olmadıklarını ispat için habire TV Kanallarında boy gösteriyor ve karşılarındaki ne idüğü çoktan belli olmuş olan bir takım bey(!)lerin küstahça sorularına cevap yetiştirmeye çalışıyorlar. 

Adam ağzını kaldırarak mağrur bir eda ile söze şöyle başlıyor: “Sayın Generâl!…” 

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.