29 Aralık 2009 Salı

HATAY SENDROMU


Hatay’da, Hükümetin tüm gizleme çabalarına ve duygu sömürüsüne karşın ABD’nin planı deşifre olmuştur. Görüyorsunuz, onar onar şehit veriyoruz, Hükümet cenaze levazımatçısı ve mezarlıklar müdürlüğüne döndü.
Ey Hüseyin Çelik, 2 Mehmet değil, bu sefer 10 Mehmet şehid oldu, yeter mi?
Bu sitede defalarca yazdık: “Türk Milleti'ne savaş ilan edilmiştir” diye. Hükümetin müttefiki olanlar bu kana ortaktır. Her şehid cenazesinden sonra yine o bildik kuru nutuklar…Ey Hükümet, Millet bu kuru nutukları dinlemiyor artık, farkında değil misiniz?
PKK terör örgütü kimliği ile dış güçlerin maşası olması yanında; ırkçı, Zerdüşt bir Kürt ordusudur. “Dağda 5 bin silahlı gerilla var” diyen Hükümet bunu sadece örgüt olarak açıklayamaz. 5 bin veya 10 bin kişilik bir kitle örgüt değildir, silahlı bir ordudur. Artık gerçekleri söyleyin bu millete! Turgut Özal’da; “üç beş çapulcu” demişti… Bu söylemler artık psikolojik savaş olmaktan çıktı, bu tip söylemler artık terk edilmelidir.
Suriye özgür ordusu denilen kitle bin kişi ise, beş on bin kişilik PKK kitlesi nasıl örgüt olur? PKK’nın arkasında İranve Suriye var diyenler; İsrail’i, ABD’yi, AB’yi, neden anlatmazlar. Bu ülkelerin (ABD, İsrail, AB) PKK’ya desteği olduğunu sağırlar bile biliyor. Yine bölgede, bir kısım Kürt halkı sabah evlerindeler, akşam ise Mehmetçiğe pusudalar. “Teröristler dışarıdan geliyorlar” masalı da sıktı, içeridekileri anlatın. Düşman ortada, Meclis’te, Mehmetçiklerimizi şehid edenlerle kucaklaşmada. Ak Partili Hüseyin Çelik, “TBMM’de Türkiye’nin bölünmesi dahi konuşulabilir” derse bunlar elbette olur. Bırakın bu ileri demokrasi yalanlarını.
CIA Başkanı geldi, şer göründü, şimdiki plan: HATAY’A ÜS KURMAK! Nasıl mı? Tampon bölge senaryoları ile…
Daha evvel yazmıştık: “Yeni Çekiç Güç Planını.” Nasıl “Kuzey Irak” diye bir terim çıkardılar, şimdi aynı senaryo ile “Kuzey Suriye” söylemlerini çıkardılar, medyaya bir bakın. Film aynı.
ABD, İncirlik üssünden, Hatay’a kaymak istiyor…Hatay’da mezhepsel kıvılcımların temelini atıyor.
Özgür Suriye Ordusu’nun merkezinin Hatay olarak gösterilmesi çok ama çok tehlikeli. Böyle gösterenlere dikkatttt! Verilmek istenen mesaj şu: Zaten Hatay Suriye’nindiSuriyeliler de:“Suriye zaten bizimdi.” diyecekler. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Hatay ayrı bir devlet olarak kurulmuş ve daha sonra Hatay Devlet Meclisi 23 Temmuz 1939 tarihinde Türkiye'ye iltihak kararı almıştır. Şimdi buralarda kamplar kurularak, Hatay’da cirit atan ne idüğü belirsiz, Suriye uyruklu oldukları bile şüpheli binlerce insan, bir süreç için mi burada? ABD oraya üs kurmak için bir basamak olarak mı onları kullanıyor, bunun için mi buraları hazırlıyor?
Hatay’ın haritadaki yerine bir bakın; Kıbrıs ve Akdeniz stratejisi için ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Hatay’ı tartışmalı bir hale getirme çabaları görülmüyor mu? Ey Hükümet’in üyeleri uyanın. Ey halkım bu oyunu görün!
Hükümet, yanlış stratejisi, yanlış Suriye politikaları ile Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’yi de karşımıza bir sorun olarak dikti. İsrail’in nihai hedefine ancak bu kadar hizmet edilir.
Yapılacakları diğer yazılarımda belirtmiştim. Bir kısım sözde İslamcı camialar; ABD’nin ve Siyonistlerin planlarına taşeron olmaktan vazgeçmeliler. Bu yazımı iyi saklayın. Eninde sonunda idam bu ülkeye geri gelecek, sehpalarda tanıdık çok sima görülecek. Türk Devleti ile, TSK ile, MİT ile, Emniyet ile uğraşmayı bırakın… Birlik beraberliği Türk Sancağı altında arayın! PKK DENEN SİNEĞİ BATAKLIĞINDA EZİN, BARZANİ DENEN İTİN KELLESİNİ BU MİLLETİN ÖNÜNE ATIN. PKK’NIN BİR SAATLİK İŞİ VAR, GÖRÜN BUNLARIN İŞİNİ. Bu milletin evlatlarını kahpece şehid edenleri sehpalara çıkarın. Bu milletin evladı olan Kürt halkını, PKK’nın elinden kurtarın. Ortada birçokdezenformasyon haber yayılıyor; “TSK emekli rütbeli personelini seferberlik görevine çağırıyor” diye. Üstelik İran’ın sınırımızda askeri tatbikat yapma zamanlaması da oldukça manidardır. Genelkurmayımızın bu kafa karıştıran söylentilere cevap vermesi elzemdir.
Şimdi Arap Baharı kime yaradı? ABD kime 3 misli silah sattı? Oyunu tüm millet görmeli.
Küçük bir bilgi: Küresel güçler ki, bunlar Şeytani yapılanmanın en üstleri, Arap Baharını planladıklarında; Yemen, Libya, Mısır ve Suriye’nin kalemini kırdılar. Bu kararlarını hükümetlere bildirdiler: “Bizimle misiniz?” diye. Bizim Hükümet, matematiksel strateji olarak Küresel güçlerin yanında olmayı seçti. Madem ki Esad’da diğerleri gibi gidecek, Küresel güçlerin atına oynadı…Oynadı ama acemice. Kaddafi, Mübarek ve diğerlerinin çabuk gitmesi zaten Şeytanilerin planıydıEsad’ın gitmesi de çabuk olacak sanıldı. Oysa Esad yıpratıcı unsur olarak planlanmıştı. Yani diğerleri gibi hemen gitmeyecekti. Hükümetin, basiretsiz, ütopik hayaller peşinde koşanları bunu anlamadılar. Zannettiler ki Esad’da hemen gidecek. Bu yüzden kırk yıllık Esad bir anda oldu Esed. Tökezle babam tökezle… Rusya'yı, Çin’i ikna etmek, süre uzatmak, zaman kazanmak için Esad yıpratıcı unsur olarak kaldı. Hükümete gaz verenler en ince ayrıntıyı hesaplamışlardı. Esad gitmeyince, Hükümetten biri sordu: “Yahu ABD’li ağabey hani gitmedi bu Esad, bari müdahale et.” diye. ABD’li ağabeyleri kılıfı çoktan hazırlamıştı: “Vallahi olmaz Maykıl bende de yok!...” Yani seçim var, hele Kasım’da seçimler bir bitsin!
Bu filmi göremeyenler derhal istifa etmeli, bu milletin kaderi ile oynadığı için de helallik istemeli.
İran ve Suriye rejimleri öcü gösterilerek; Müslümanların ırzına, canına kastetmek de bu işin cabası. Tıpkı Irak’ta Saddam bahane edilerek binlerce kadına tecavüz edildiği gibi. İşte vicdan buna karşı. Yoksa İran rejimi Pers derin devletidir. İslami falan da değildir! Zaten molla sistemi bu yapının dengelenmesi için kurulmuştur. Bu acemi siyasetçiler, çay ocaklarından çıkıp, saçlarını jöleleyerek Devlet’i idare ettiklerini sananlar bunları bilmezler. Papermoonlar’da ahkâm keserler.
İran, Suriye veya diğer Müslüman ülkeleri hedef gösteren; Türkiye’deki sözde İslamcı bir kısım medya bunu hesaba katmalı. Yani rejim bahanesi ile Müslüman kanı akacak, siz de efendilerinizin emrini yerine getirmiş olacaksınız. Bosna’daki zulümde; ABD ve AB neredeydi? Sözde İslamcı kılıfı altında ABD’ye, İsrail’’e hizmet edenler, nerdeydi Bosna’da ABD ve AB? Sırplar’ın yanında değil miydiler? Şimdi de durum farklı değil, ama soru şu; siz kiminlesiniz?
Hükümet şimdi gizli kapılar ardında BM’ye “Ya ne oluyor? Siz de bir el atın, 100 bin kişi mülteci geldi bize, biraz da size girsin,” diyor ama dışarıda da halka efelik yapıyorlar: “500 bin kişi de gelse alırız,” demeyi ihmal etmiyorlar. Bu da hala gaz verenler, gaz vermeye devam ediyor demek. Hükümet, “insanlık mı yapacaksın?” Gel şu Myanmar'lı 100 bin Müslüman’ı al, bu millet canı gönülden onlara baksın. Sam Amca’nı bırak, ondan sana da bizim ülkemize de, Müslümanlara da fayda yok. Şahsiyetli bir politika izle.
Ak Parti kongresi yakın, aldığımız bilgilere bakılırsa revizyon varmış. Ha bir de yeni isimler varmış; Kurtulmuş gibi…Onlara da bir tavsiye: AKP bu yükün altından kalkamayacağını anladı, yavaşça yükü merkez sağda taze kan ayakları ile makam mevki peşinde koşan senin gibilere bırakacak, aklı sıra, tabi bunlar artık deşifre oldu.
Bir de son zamanlarda İran ajanları yakalanıyor. Eyvallah yakalayın ama niye hiç Mossad ajanları yakalanmıyor? Biraz da onları yakalayın!
Sakın ha, asla umutsuzluk yok! Türkiye çok güçlü bir ülkedir, bunca çok yönlü saldırıya rağmen ayaktadır. Milleti en büyük varlığıdır. Siz bakmayın satılmışlara. Türk Sancağı dünyanın dört yanında dalgalanacak. Kayaların Oğlu canlandı… (Bu sırlı bilgi de ehillere.) Sadece Türk Milleti'nin başı sağolsun. Şehitlerimiz, siz, bize şefaat edin.
Bir cümlede benim Hükümeti eleştirmemi eleştirenlere: “Türklüğü çok ön plana çıkarıyorsun” diyenlere ve bilmedikleri birçok konuda akıl verenlere: Rahmetli Erbakan’ın bir ifadesi ile -onu da bu vesile ile rahmetle anmış olarak- cevap vereyim: Hadi oradan!
Saygılarımla…
Oktan Keleş
04.09.2012

Devamını gör...

8 Aralık 2009 Salı

MASKELİ BALO

"'HÜRRİYET VE İTİLAF' PARTİLERİ" başlıklı bir önceki makalede yer alan fikirleri doğrulayan Sayın Serdar Ant'ın kaleme aldığı yeni bir makaleyi dikkatlerinize sunuyorum:






MASKELİ BALO…

Turgut Özal... Aydın Güven Gürkan... Erdal İnönü... Süleyman Demirel... Bülent Ecevit... Necmettin Erbakan... Alpaslan Türkeş... Hüsamettin Cindoruk... Yıldırım Akbulut... Tansu Çiller... Mesut Yılmaz... Erkan Mumcu... Murat Karayalçın... Devlet Bahçeli... Deniz Baykal... Abdullah Gül... Recep Tayyip Erdoğan...



Bu isimleri tanıyorsunuz. 1980'li yılların başından beri Türk siyasal yaşamının belli başlı figürleri bu kişiler... Siyasi arenadaki kapışma, Türkiye'de bölünme ve «liderden» başka bir şey üretmedi bugüne kadar... 12 Eylül, Türk siyasal yaşamının üzerinden buldozer gibi geçti, partileri kapattı, siyasetçileri yasakladı, kör topal giden sözde «demokrasiye» de bir deli gömleği giydirdi. 12 Eylül'den bugüne kadar kurulan belli başlı partilerin isimlerini saymak bile, siyasal yaşamın nasıl bir çukurda debelendiğini göstermeye yeter...


ANAP, MDP, HP, HDP, SODEP, CHP, DSP, SHP, DYP, DP, RP, FP, SP, AKP, MÇP, MP, MHP, BBP, HEP, DEP, DEPAR, DTP...


Say sayabildiğin kadar... Eksiği var, fazlası yok bu listenin...

Devamını gör...

3 Aralık 2009 Perşembe

'HÜRRİYET VE İTİLAF" PARTİLERİ

.

"Batı'ya teslimiyete dayanan işbirlikçi Hürriyet ve İtilaf siyaseti ve anlayışı, işgal günlerinde açıktan, Atatürk döneminde örtülü biçimde savunuldu. Atatürk'ün ölümünden sonra giderek artan bir yoğunlukla yeniden açık hale geldi. Günümüzde ise ulusal bağımsızlığa cepheden saldıran işbirlikçi siyasete dönüştürüldü. Hürriyet ve İtilaf anlayışı bugün, aynı işgal döneminde olduğu gibi, "rakipsiz" bir siyasi işleyiş haline gelmiştir. Siyasi partilerin hemen tümü, bu anlayışı temsil eden bir çizgi izlemektedir. Hürriyet ve İtilaf, artık tek bir parti değil, bütün partilerdir."


Değerli yazar ve düşünür Metin Aydoğan'ın mükemmel tespitler içeren kitabından* konuyla ilgili satırlardan seçtiklerimiz şunlar:


Hürriyet ve İtilaf Fırkası


Gazeteci Tahir Hayrettin Bey, II. Meşrutiyet'ten sonra kurulmuş olan Mutedil Hürriyetperveran ve Ahrar fırkalarını bir araya getirerek, 21 Kasım 1911'de Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nı kurdu. Fırkanın temel amacı, belki de tek amacı, İttihat ve Terakki'ye karşı olmak ve Batı'yla tam olarak bütünleşmekti. Siyasi anlayışını Prens Sebahattin'in görüşlerinden alıyor, Programında Osmanlıcılık, ademimerkeziyetçilik, teşebbüsi şahsi, meşrutiyetçilik ve liberallik'ten yana olunduğunu yazıyordu. Farklı kesimlerden insanlar, milliyetçi bir çizgiye yönelen "ittihatçıları durdurmak" ve "iktidarlarına son vermek" için, dış destekle bir araya geliyor, güçlerini bu amaç için birleştiriyorlardı. Rum, Ermeni, Arnavut, Arap, Bulgar kökenli ayrılıkçı unsurlar, Batıcı aydınlar (münevveran), Prens Sebahattin yandaşları, bazı medrese hocaları (ilmiye mensupları), sosyalistler Hürriyet ve İtilaf çatısı altında toplanıyordu.

Devamını gör...

1 Aralık 2009 Salı

Müdafaa-i Hukuk nedir?

Mustafa Kemal Palaoğlu, Müdafaa-i Hukuk anlayış ve örgütlenmesini özünden kavrayan ve bu kavrayışı en açık biçimde ifade eden aydınların başında gelir. Müdafaa-i Hukuk Saati adlı yapıtındaki saptamalar, bu hareketin gerçek niteliğini ortaya koyan belirlemelerdir. Palaoğlu, Müdafaa-i Hukuk'u şöyle tanımlar: 'Müdafaa-i Hukuk, devlet kuran, hatta kendisi bizatihi devlet olan bir milli mücadele hareketidir. Siyasi bir harekettir. İstanbul'daki fırkaların ve o anlamda particiliğin dışında ve üstünde, kendisi başlı başına siyasi bir harekettir. İçinden iki meclis (Osmanlı meclisi ve TBMM), bir meclis gurubu ve bir siyasi parti (Halk Fırkası) çıkarmıştır...


Müdafaa-i Hukuk bir ideolojidir, onun dinamik niteliği de budur; bir dünya görüşü, bir yaşam biçimidir. Müdafaa-i Hukuk bir kamu vicdanı hareketi, bir namus hareketidir: Buna Müdafaa-i Hukuk ruhu diyoruz. Atatürk bu ruhu 'milli vicdan' ve onun oluşturduğu cepheye 'namus cephesi' diyor. Müdafaa-i Hukuk bir hareket, bir eylem. O ruh, yerel ya da bölgesel hareketleri başlatıyor... Müdafaa-i Hukuk bir örgüttür. Dağınık,

Devamını gör...

60 Hafızın Duası Bir Suriyeli Ananın Bedduasını Siler mi?




12.05.2012

Teolojik bir soru ile karşı karşıyayız...
Sizin cevabınızı merak ediyoruz..
Suriye'de bizimkilerin CIA ve şurekası ile birlikte her türlü silahlandırdığı, kışkırttığı, "muhalif" sıfatı ile pazarlanan teröristlerin, dün Şam'da gerçekleştrdikleri bombalı saldırı sonucu 55 kişi hayatını kaybetti. 

Bunun 24'ü, o sırada geçmekte olan okul otobüsünün içindeki çocuklardı. 
Gelen haberlere göre,  bölgede toplanan kalabalık, "Çocuk katili Erdoğan" diye slogan atmaya başladı. 
AKP'nin "sıfır sorun politikası", 24 çocuğun ölümü ile yeni bir dip yaptı. Erdoğan, "çocuk katili"damgasını yedi.
Bir insanın ülkesinin Başbakanının bu damgayı yemesi her vatandaşı için utanç vericidir.En azından utanma duygusu ve Allah'tan korkusu olanlar için, o 24 çocuğun ölümü ile 10. dereceden bağlantınız olması bile insanı kahreder. 


O 24 çocuğu öldüren bombayı kullananları sizin eğitmiş olma ihtimali, o bombanın sizden gitmiş olma ihtimali ve bir ülkeyi 24 çocuğu bir kalemde öldürecek kadar karıştırmış olma insanı kahreder. 


Allah'tan korkusu olanı kahreder; Allah'tan değil ama insanlığından korkusu olanı da. 


Bir tarafa koyun bu 24 çocuğun katlini ve aşağıdaki haberi okuyun...


Turktime'den Talat Atilla'nın haberine göre , 60 hafız Başbakanın başarısı ve sağlığı  için 24 saat  Kuran okuyormuş. 


Wikileaks'in yayınladığı ABD diplomatik yazışmalarında yeralan Tayyip Erdoğan'la ilgili, yakınındaki bir ismin tespitini tekrar hatırlayalım:


"Tayyip Erdoğan Allah'a inanır fakat güvenmez"


Başarısı ve sağlığı için 60 hafızın sürekli Kuran ve muhtelif dua okuduğu bir insan Allah'a güvenmeyen bir insandır. 


O kadar ki, kendi nefsi ile başbaşa kaldığı anlarda edeceği duanın yeterliliğine güvenmediği için, başkalarının toptan duasından medet uman, muhasebeci bir zihniyetin göstergesidir. 


Allah nezdinde değerinden emin olmayan, bu tereddütünü başka yollarla kapamaya çalışan bir korkunun dışa vurumudur. 


Tayyip Erdoğan, günahlarının o kadar farkındadır ki , kendi cenneti için 60 hafızın yardımına ihtiyaç duymaktadır. 


Yetecek midir?


Başlarken bir teolojik soru ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmiştik...


O soru şudur:


60 hafızın 24 saat duası, teröristlerin bombası ile çocuğunu kaybeden bir Suriyeli ananın "Çocuk Katili Erdoğan" bedduasının etkisini siler mi?


İslam'a muhasebeci toptancı bakış açısı ile yaklaşanlar bunun hesabını yapabilir. 


60 hafız yetmiyorsa, bir 60 hafız daha yığalım diye düşünebilir. 


Günahlarının farkında olan biri, 60 değil 666 hafızdan da medet umabilir. 


Ama; dün Suriye'den teröristlerin bombası ile ölen o 24 çocuğun ölümü ile uzaktan bile alakası olan biri; bütün hafızları 24 saat adına Kuran okusa bile, o tek günahın altında ezilir. 

Erdoğan'a bu saatten sonra Amel Defteri'nin hangi omuzunun üzerinden verileceğini beklemek düşer. 

Hangi omuzunun üzerinden verileceğini dair bir fikir yürütürdük ama biz Allah'tan 60 hafızdan medet ummayacak kadar korkarız. 


Açık İstihbarat







http://www.acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10044



Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.