17 Kasım 2009 Salı

Herkesin Türkiye’ye ihtiyacı var bir Türklerin yok!

.

Kabul etmekte kimsenin bir tereddüdü olamayacağı bir şey varsa o da dünyanın en güzel, en kıymetli ve buna karşılık da en çok göz dikilen, sahip olunmakta hemen bütün dünyanın can attığı, şu Gazi Anadolu'muzun bu mübarek topraklarının değerini; öyle görünüyor ki en az anlamış olan bizleriz!

Yine de ne mutlu ki, artık bu memlekette, bu vahim ve derin uykudan büyük bir silkinişle bir an önce uyanmak gerektiğinin farkına varmış olan insanlar var ve sayıları da her geçen gün biraz daha artıyor!

Biliyoruz ve artık eminiz ki, pek yakında bu milletin öz evlatları birbirine kaynaştıkça, önünü hiç bir bendin, hiç bir setin ve hiç bir kuvvetin kesemeyeceği, coşarak ve çağlayarak ilerleyen kutsal bir sel haline gelecek ve düşmanlarını mahvetmeden de durulmayacaktır. Coşkunluğu günbegün artan ve eninde sonunda düşmanını mahvedecek ve kahredecek bu milli selde bir damla olma şerefine nail olabileceklere şimdiden ne mutlu diyor ve Yeniçağ Gazetesi'nin değerli yazarlarından Sayın Hasan Demir'in makalesi ile sizleri başbaşa bırakıyorum:


Ahmet Türk'e teşekkür!



Hasan DEMİR
hasandemir54@hotmail.com
Yazı Tarihi: 27/10/2009


PKK militanlarının Öcalan posterleri, askerî kıyafetler ve zafer işaretleri ile şehir şehir dolaştırılması “Kürt halkının barış isteğinin göstergesi” imiş, öyle diyor Ahmet Türk. Bu gösterileri eleştirmek ise, ırkçılıkmış, barış düşmanlığı imiş.
Türk’ün barışı bu ise savaşını varın artık siz hesap edin..
Beyefendi, ülke kaynıyor sizin ya dünyadan haberiniz yok ya inadına yangına körükle gidiyorsunuz. Siz gerçekten barış istiyor olsaydınız, siz gerçekten Türk-Kürt kardeşliği istiyor olsaydınız ve siz gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini arzuluyor bulunsaydınız, elinize geçen tarihî fırsatın farkında olurdunuz ve öyle bir şey yapardınız ki, o zaman ne Devlet Bahçeli’nin, ne Deniz Baykal’ın, ne askerin, ne gazinin, ne şehit yakınının söyleyecek bir şeyi kalırdı, herkesin nutku tutulur, yahu biz ne kadar yanlış yapmışız bile denilmeye başlardı.
Bu fırsatı kaçırdınız..
Çünkü niyetiniz başka yahut inisiyatif sizde değil.
Yapmanız gereken, Kandil’den inen PKK’lıların üzerlerindeki kıyafetleri soymak ve ellerine birer Türk Bayrağı tutuşturmak olmalıydı. Yapmadınız, yapamadınız. Şu bizdeki saflığa da bakınız ki sizlerden neler bekliyoruz, siz o bayrağı kanuni bir mecburiyet olmasına rağmen parti kongrelerinizde bile asmadınız, asılmış olanları da yuhalayarak indirdiniz. Şimdi tutmuş kardeşlik diyorsunuz, barış diyorsunuz, siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olmak isteyen yüzde 83’lük Kürde bile tahammül edemeyen, ırkçılık her hücresine sinmiş bir örgütün sözcüsü olarak başkalarını ırkçılıkla suçlamayı normal bulabilirsiniz ama biliniz ki sizi dinleyen insanlar da haklıyı haksızı, doğru söyleyenle ağzına geleni savuranı ayırt edebilecek kadar normal insanlardır.
Velhasıl..
Gittiğiniz yol ve güttüğünüz dâvânın sonu asla barışta bitmez, bu artık iyice görülmüştür. Yine görülen bir şey vardır ki, o da, ilmi siyasetten sınıfta çaktığınızdır. İnsan hiç olmazsa hedefine züccaciyeci dükkânına giren fil gibi değil de saman altından su yürüten tilki gibi ilerler, onu bile beceremediniz. Size verilen akıl da bu yöndeydi, “Hazmettire hazmettire yapalım” denilmedi mi?
Hazmettirme yolunu değil de kör gözüne parmak metodunu seçtiğiniz içindir, size teşekkürümüz.. Irkçılığınızı, bölücülüğünüzü ve savaşı tercih ettiğinizi bas bas bağırdınız da gaflet uykusundakilerin uyanmasına bir nebze de olsa katkı sağladınız..
İhtiyaç devleti?!
Akıllı Siyonistler, “İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı var, sakin olalım” diyor.
Amerika, “Türkiye’ye ihtiyacımız var” diyor başka bir şey demiyor.
Almanya aynı şeyi söylüyor:
“Türkiye’ye ihtiyacımız var!”
İngiltere, Fransa, İtalya:
“Türkiye’ye ihtiyacımız var!”
Suriye:
“Türkiye’ye ihtiyacımız var!”
İran:
“Türkiye’ye ihtiyacımız var!”
Vatan elden gidiyorken kimsenin gıkı çıkmadığına göre.. Herkesin ihtiyacı olan bu Türkiye’ye, galiba...
Bir Türklerin ihtiyacı yok!



...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.