4 Eylül 2009 Cuma

Beyin gücü ve konformizm!

.

Günümüz dünyasında gelişmiş toplumlardan değil, insanına ve onun zihinsel gücüne yeterli değeri vermeyi öğrenmiş ya da öğrenememiş toplumlardan bahsedilebilir. Zengin ve bol kaynaklara sahip olmak, toplumların kalkınması için gerekli ancak yeterli değildir. Zira bugün dünyada “en etkin” ve “en güçlü” olan memleketler; kaynakları zengin olan ülkeler değil, toplumsal aklını en iyi organize eden ülkelerdir. Bireysel, toplumsal ve örgütsel olarak beyin potansiyelini kullanmayı öğrenmek, başarılı olmanın en önemli gerekleri arasında yer alır.



Bir örgütün başarısı, üyelerinin toplam beyin gücünü, finansmanını ve zaman kaynağını amaçlarına uygun biçimde kullanmasına bağlıdır. Bu üç unsur arasında en önemli olanı, örgütün sahip olduğu beyin gücüdür. Beyin gücü örgütte çalışan insanların bilgi, deneyim, girişim ve örgütlenme yeteneği ile yönetim kabiliyetlerini kapsar. Finansman kaynağı, zaman veya diğer üretim faktörlerinin varlığı, beyin gücü olmaksızın hiç bir anlam ifade etmez. Zira örgütlerin her türden para hareketleri, teknolojik gelişme ve uygulamaları aktif veya pasif, rasyonel veya irrasyonel, etkili ya da verimsiz kullanılabilmesi, sahip olunan beyin güçleriyle yakından ilişkilidir.


Babası, Sony İmparatoru Akio Morita’ya şöyle tavsiyede bulunmuştu:

“Unutma, patron olman, etrafındakileri itip kakma hakkına sahip olduğun anlamına gelmez. Kararlarında ve başkalarından yapılmasını istediğin şeylerde çok açık seçik olmalı ve bütün sorumluluğu üstlenmelisin. Başkalarını azarlamak ve suçu atacak birilerini aramak yanlış olur”.

Bu tavsiyelerin gerisinde Japon’ların beyin gücüne verdikleri önem vardır. Japon geleneklerinde, birlikte çalışan kişilerin yeteneklerini paylaşıp, bunları herkesin yararına olacak şekilde kullanmak ibadet gibi kutsaldır. Onlar, bireysel aklın sınırına inandıkları için örgütte çalışan insanların tamamının aklından yararlanmayı benimsemişlerdir. Yani işletmede beşbin kişi varsa, tamamının kas gücünün yanı sıra, beyin gücünden de yararlanma yolunu seçmektedirler. Başarı, etkinlik, teknolojik liderlik ve rekabet gücü tamamen örgütün sahip olduğu beyin gücünü kullanabilme yeteneği ile ilgilidir. Bu gücü en iyi kullanan örgütler, sahasında lider durumuna yükselmektedir.


Örgütlerde çatışma, uyumsuzluk ve geriliği üreten temel faktörlerin başında, insana ve yeteneklerine karşı olan duyarsızlık vardır. Başarısız kuruluşlar, insanların beyin gücünden yararlanmak yerine, onları güdük ve etkisiz bırakmayı strateji olarak benimserler. Beyin gücünü önemsemeyen örgütler konformist insanı özendirirler. Örgütlerin konformistliği (aşırı uyumculara) kutsaması bireyleri rahatlarına düşkün kişiler yapar.


Konformizm, bireyleri yabancılaştıran önemli bir olgudur. Zira yabancılaşma, bireyin rahatına kıyma yeteneğini kaybetmesiyle başlar. Konformistler yumuşak başlıdırlar ve nasıl yönetildiklerini dahi merak etmezler. Yönetenlerin hem “en iyisini bildiklerini” hem de “bir bildiklerinin var olduğunu” düşünürler. Onlar, gözlerini kapayıp vazifesini yapmak gibi bir algıyı, kendisine rehber edinmişlerdir. Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, “evet efendim” geleneğine sahiptirler. Yönetimler genellikle çalışanlarının konformist olmalarını arzularlar. Halbuki, yaratıcılık, değişim ve gelişme, sisteme ve statükoya uyum sağlamanın değil, meydan okumanın sonucunda meydana gelir.


Konformistlerin kendi geleceklerini etkileyecek konularda bile “hayır” deme ve şaşırma yetenekleri yoktur.

Konformizm, kendi şahsiyetine ve özüne yabancılaşmanın sonucu olarak ortaya çıkar.

Türkiye’de konformistliğin ödüllendirilmesine karşın, beyin gücünün önemsizleştirilmesi esastır.


Ülkenin temel sorunu da budur.



Özcan YENİÇERİ / yeniceriozcan@yahoo.com  / 30/08/2007

* * *

Mustafa Kemal;

"Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden kolay yaşamanın yollarını arayan milletler; önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra istikbâllerini ve en nihayetinde istiklâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar..."

derken mutlaka ki, bu tür tehlikelere işaret etmekteydi. O büyük insanın milletindeki yetenekleri ortaya çıkarmak ve onları bu vatan için işe yarar hale koymak için gösterdiği gayretlere bakmak yeter!


A. Hüsnü Sezgin

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.