24 Ağustos 2009 Pazartesi

Türk'ü bekleyen en büyük tehlike!




















Türkiye Kafkasya’dan Bolşevik istilasını kolaylaştırmak ve onunla harekât birliği etmekle batıdan doğuya doğru Anadolu, Suriye, Irak, İran ve Afganistan ve Hindistan kapılarını müthiş bir şekilde açmış olacaktır. Bu açık kapıları kapamak için Müttefikler stratejik taarruz harekâtı yapacak kuvvetleri süratle tedarik edemezler. Lüzumlu hareket üslerine ise tabiaten sahip değildirler. Böyle bir harekât ancak Batum’da söz konusu olur ki, bu halde dahi Kafkasya ile Bahrihazer’in arasını tıkamak için Batum’dan itibaren 400 kilometre fazla uzaklaşmak icap eder.



Bu hal karşısında İtilaf devletleri Bolşevikler ile Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kesmek planını bulmuşlardır.


Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan belki de Kuzey Kafkasya hükümetlerinin bağımsızlıklarını tasdik ederek onları kendilerine çektiler. Şimdi Bolşeviklerle vuruşmalarını bir emrivaki yapmak için onları her şekilde teşvik ve takviye etmektedir.


Bundan başka bizzat kuvvet sevkine de başlamışlardır ki, bu kuvvet tesiriyle hem Bolşeviklerle çarpışmayı çabuklaştırmak ve hem de Kafkas milletlerinin gerek Türklerle Bolşeviklerin herhangi bir temaslarını önlemek ve kontrol etmek fikrindedirler.


Plan, tam bir ciddiyet ve fevkalade aceleyle tatbik olunmaktadır.


Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kati bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz kuşatılmış kalırsa, artık Türkiye için mukavemet imkânları temelinden yıkılmış olur, ondan sonra siyasi mevcudiyetlerini tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf devletleri subayları kumandası altında sömürge askeri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkasya milletlerinin İtilaf itaatinde tutulmasını ve hem Bolşevik istilasının durdurulmasını temin için kan dökeceklerdir.

Bu halde İtilaf devletlerine mutlak teslimiyet halinde Türkler için canlarını feda etmekten kurtulmak emin değildir.Hükümetle milletin tam bir birlik dahilinde çalışarak tespit edilen esaslar dahilinde, milli emellere uygun bir barış elde edilmesi lüzumunu, her zamandan ziyade takdir etmekte olduğumuzdan, hükümet icraatına karşı her türlü muhalefet ve müşkülat çıkarmaktan kaçınmayı vatani bir vazife kabul ediyoruz.


Her şey bitmiş, milli gaye elde edilmiş değildir. Arada daha pek müthiş ihtimaller mevcuttur. Geleceğin sonsuz şüpheliliği içinde, Kuvayi Milliye’nin kurtarıcı mesaisinin lüzumlu bulunup bulunmadığının, hükümetten sorulması icap eder.


Bize gelince; tarihin bu memlekette şimdiye kadar husule getirmediği bu milli birlik ve dayanışmanın ihlaline ait her hareketi bir vatani hıyanet kabul ederek, ona göre lüzumlu karşılığı icrada tereddüt etmeyeceğiz. Bu mecburiyet ve zaruretin hükümet erkânınca bilinmesi pek faydalı olacaktır.


…İstanbul’daki bazı arkadaşların bunca emeklerle vücuda getirilmiş olan milli birliğe ve kuvvetlere vurulan darbelere karşı kati tedbir almakta son gayret ve ciddiyeti göstermekten ziyade, harici ve uzak kuvvetlerden büyük ümitlere kapılarak teselli buldukları zehabı hasıl oluyor. Biz, elimizdeki kuvveti iyi muhafaza edemediğimiz takdirde, harici kuvvetlerin dahi iltifatına değerimiz kalmayacağını, hatırlatma olarak arz eyleriz.


(Rauf Bey’e telgraf, 21.02.1920, Atatürk'ün Bütün Eserleri. Kaynak Yayınları, C.6, S:371-376)

***

Evet, yüzlerce yıldır süren bu mücadelenin temel hedefi Türk evlatlarının yabancı komutanlar emrinde emperyalist çıkarlar doğrultusunda, dünyanın şurasına burasına asker olarak gönderilmesi değil midir?


İşte bunu ta o zamandan gören ve milletinin geleceği için kaygısız bir günü geçmemiş olan bu vefakâr ve cefakâr vatan evladının hatırası önünde saygı, hürmet ve minnetle eğiliyor, Türk'ün, bütün imkânsızlıklar içinde perişan bir durumdayken bile kimseye baş eğmeden kendi gücü ile her türlü bela ve zorlukların üstesinden gelebilecek bir kudrete sahip olduğunu bütün insanlık alemine ispat eden ve Türk Milletinin yolunu ebediyyen aydınlatacak bir ışık olan görüş ve düşüncelerini içlerine hakkıyla sindirebilenlerde korku ve yılgınlıktan eser bırakmayan böyle büyük bir önderin milletine mensup olmaktan şeref duyuyorum....

...

.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.