16 Ağustos 2009 Pazar

Türkiye'de Petrol var mı?













Bu soruya Yiğit Bulut'un verdiği cevap şöyle:

"Evet, Türkiye'de ve çevresinde hatta karasularımız içinde kalan bölgelerde
"petrol var"...

Ne zaman çıkarılacak derseniz; Türkiye, yabancılar tarafından tam olarak kontrol edilip, yapılacak düzenlemeler ile "yabancı petrol devleri" bize hiçbir şey vermeden "petrolün tamamını alabilir" hale geldiklerinde, Türkiye'nin her yerinden petrol fışkıracak..."

Meseleyi can damarından yakalamak için "Petrol Kanunu"muza bakmak gerektiğini işaret ediyor sayın Bulut;

"Sevgili dostlar, günümüzde tartışılan "petrol kanununa" geçmeden biraz geriye gitmek ve 1952 yılına dönmek istiyorum. O zaman tartışılan konu yine petrol. Bir kanun yapmak gerekli ve aranan isim hemen bulunuyor; İsrail petrol kanununu yapan hukukçu-jeolog Max Ball.

Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Ball'ın gelişi dolayısıyla şu açıklamayı yapıyor; "Biz, petrol kaynaklarımızın üretilmesinde ecnebi sermaye ile işbirliğinin zaruri olduğuna inanan bir parti ve hükümetiz..." Aynı dönemde İsmet İnönü'den karşı açıklama geliyor; "Tarihten yabancılar kapitülasyonlar himayesiyle Türkiye'yi istismar ettiler, petrol kanunu bir kapitülasyon kanunudur. Biz bu memleketi sokakta bulmadık yabancı ellere kaptırmayız. Bu kanunun her maddesi Türk Devleti'nin petrol işletmemesi üzerine kurulmuştur. Bırakmam yakalarını... Böyle söylüyor ama 1960 sonrası "gücüne" rağmen, İnönü dahi bu yasayı asla "elleyemiyor."

Gelelim bugüne...

Son hükümetlerimiz tarafından yapılan "Türk Petrol Kanunu" ile ilgili detaylara geçmeden bir çıkarım yapmam gerekli; Max Ball tarafından yapılan düzenlemeler dahi "atılan son adımlardan" çok uzaktı. Bu kadar ileri gidip kendi elimizle "her şeyimizi vereceğimizi" ve bunu kabul edeceğimizi o dönemin "Kemal Derviş'i" olan Max Ball dahi düşünememişti.

Peki TBMM'den geçen ve yabancıların dahi "aslında bu kadarını almayı beklemediği" detaylar neler?

Menderes döneminde Türkiye'ye gönderilen Max Ball tarafından yapılan düzenlemeler dahi atılan son adımlardan çok uzaktı. Bu kadar ileri gidip kendi elimizle 'her şeyimizi vereceğimizi' ve bunu kabul edeceğimizi o dönemin Derviş'i olan Ball kardeşimiz veya üstadımız dahi düşünememişti.

Peki beni bir vatandaş olarak dehşete düşüren "ne var" petrol kanunumuzda?

İşte TBMM'den geçen son petrol kanunumuzdan bazı ayrıntılar;

- Petrol arama ve üretim faaliyetinde bulunmak için yapılan başvurunun değerlendirilmesinde, önceki yasanın ilk kriteri olan 'talebin milli menfaatlere uygun olması' ölçütü yasadan çıkarılarak; öncelikle ülke yararını gözetme anlayışından vazgeçilmiştir.

- Yabancı devletlerin doğrudan doğruya veya dolayısıyla idaresinde etkili olabilecekleri şirketler ile yabancı bir devlet için veya yabancı bir devlet namına hareket eden şahısların, petrol faaliyetinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları hükmü yeni yasa ile çıkarılarak; stratejik öneme sahip bir konuda yabancı devletlerin belirleyici olması önündeki engeller ortadan kaldırılmıştır.

- Yabancı şirketlere ürettikleri petrol üzerinde sınırsız tasarrufta bulunarak, tamamını ihraç etme hakkı getirildi. Olağanüstü durumlarda bile üretilen petrolün ülke içinde kullanılması ve memleket ihtiyacını gözetme zorunluluğu kaldırıldı.

- Yabancı şirketlere sınır tanımaksızın her yerde faaliyette bulunma hakkı getirildi.

- Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın mevcut yasada bulunan devlet adına petrol arama ve üretim faaliyetlerinde bulunma hakkı kaldırılarak, özelleştirilmesinin önü açıldı.

- TPAO yabancı şirketlerle aynı statüde değerlendirilmeye alındı. Önceki yasada yer alan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın diğer şirketlerden daha fazla arama ruhsatı alabilme hakkı, tasarı ile kaldırıldı. TPAO'nun ruhsat sayısındaki avantajlı konumu yok edildi.

- Üzerinde arama veya işletme hakkı bulunmayan bir sahanın, işletme ruhsatnamesi mevzu olarak, müzayedeye çıkmadan önce, TPAO'ya teklif edilerek, TPAO'ya işletme ruhsatının verilmesine ilişkin mevcut yasa maddesi kaldırılarak, kamu kuruluşumuzu diğer yabancı şirketler karşısında gözetme anlayışı terk edildi.

- Türkiye, sadece kara ve denizler olmak üzere iki bölgeye ayrılarak, ruhsat alanları karada 100.000 denizde 1.000.000 hektara, ruhsat süreleri de karada 5, denizde 8 yıla yükseltildi. Ruhsat sayısına hiçbir sınırlandırma getirilmeyerek, tek bir uluslararası şirketin veya yabancı bir devlet şirketinin bütün ülkeyi kapsayacak alanda tek başına ruhsat sahibi olmasına imkân verildi.

- Arama ruhsatlarından hektar başına alınan devlet hakkı geliri tamamen kaldırılarak gelir kaybı yaratıldı.

- Ham petrolden alınan yüzde 12.5'lik devlet hissesi oranı, günlük üretim miktarına göre kademeli olarak yüzde 2'ye kadar indirildi ve bunun sonucu olarak üretimden sağlanan ülke mevcut geliri yüzde 70 azaltıldı.

- Denizlerde bulunacak petrol üretiminden alınacak devlet hissesi oranlarının düşürülmesinden sonra, su derinliğine bağlı olarak yüzde 30'a varan ilave indirimler getirildi.

Son söz: İki bölümlük yazının sonuna geldik. Yeni düzenlemelerden bazı bölümleri sizlere aktardım. Aleyhimize 'korkunç' maddeler ve ne sizin ne benim 'konuyu bilmediğimiz' için ilk bakışta göremeyeceğimiz 'inanılmaz teknik kazıklar' var. Böyle bir düzenleme 'silah zoru olmadan' nasıl çıkar hâlâ anlayabilmiş değilim...

Uzun lafın kısası: 1952'de Max Ball'ın bunları da kabul ettirebilir miyim? diye hayal dahi edemeyeceği her şeyi, 'TBMM okumadan kabul etmiş!'



(Konuyla ilgili bu ve benzer diğer makalelerin tamamına ulaşmak için yazı başlığına tıklamanız yeterlidir)
Helal olsun vekillerimize!"

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.