5 Ağustos 2009 Çarşamba

"AVRUPA BİRLİĞİNE KARŞI OLMAK ÇAĞIN GERİSİNDE KALMAK (MI) DEMEKTİR?"


















Sayın Cemal Bey,



Tercüman Gazetesinde Sayın Behiç Kılıç Bey'in bugün yayımlanan makalesi vesilesi ile hem değerli kardeşimiz Bayram Akkan Bey'den, hem sizden ve hem de değerli gazetenizden haberdar olma şansı buldum. Sizleri gıyaben de olsa tanımış olmak, benim için; aynı zamanda "O Büyük Başbuğ"'un yaktığı "istiklâl ve hürriyet" ateşinin, halen bu vatanın her noktasında yanmakta olduğunu görmenin bir sevinci anlamına da geliyor. Bu sebeple, sizler gibi, ben de bu şerefli millete mensup olmak bahtiyarlığı ile yaşayan bir Türk evladı olarak, sizlere en samimi teşekkürlerimi sunmayı kendime bir görev bilirim. Vatanın selameti uğruna harcadığınıza emin bulunduğum mesainizde sonsuz başarılar dilemekle beraber, bilhassa "emperyalist zihniyetin" en önemli silahlarından biri olan "kavram kargaşası tuzağı"na düşmemekte azami bir dikkat göstermenin hepimiz için son derece önemli olduğuna dikkat çekmeyi de kardeşçe bir hatırlatma olarak görmenizi bilhassa rica ederim.

Aynı samimi hislerle kaleme alınmış şu satırların yazarı olarak, şu konuya dikkatinizi çekmek isterim ki: "AVRUPA BİRLİĞİNE KARŞI OLMAK ÇAĞIN GERİSİNDE KALMAK DEMEKTİR" başlıklı makaleniz, içeriğinde birçok doğru tespitler ihtiva etse de, "Avrupa Birliği'ne üye olma" fikrini esas alıyor olmakla, doğru bir teşhise yanlış bir ilaç önermiş oluyorsunuz. Netice itibarı ile "Avrupa Birliğine üye olma" fikriyle geldiğimiz noktanın dikkatlice bir tahlilini "yeniden" yapmanızı, "haddim olmayarak" gerekli buluyor ve bunu sizden bilhassa rica etme gereği duyuyorum. Mustafa Kemal Paşa'nın bir vesile ile söylediği: "Avrupa'nın namusuna güvenemeyiz!" sözü, unutmayalım ki, boşa söylenmiş bir söz değildir! Yakın tarihimizin incelenmesi bile bu konuda pek çok fikir vermeye yeter!

"Önder olarak Mustafa Kemal bize yeter diyen" bir kardeşiniz olarak şunu da belirtmekte yarar görürüm ki, O'nun işaret ettiği ; "muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak" hedefinin AB'ye üye olmakla uyuşabileceği gibi bir fikre kapılmak, bende kendisinin fikir ve emeklerinden yeterince istifade edememiş olduğumuz kanaatini yaratıyor. Tarihle, tecrübeyle ve de ne yazık ki kan dökülmek zorunda kalınarak sabit olmuş bu acı tecrübeyi, yeniden bir "test"e tabi tutmak anlamına gelen ve bedeli belki eskisinden bile daha ağır olabilecek ve yeni yıkımlara sebebiyet verebilecek "bu türden görüşleri" zihinlerimizde taşıyor olmak, hiç şüpheniz olmasın ki; yukarda zikretmeye çalıştığım "emperyalist oyunların" bir semeresinden başka bir şey değildir.

Bu milletin en dar zamanında, bu millete; adeta "bir lütfü ilâhi" olarak gönderilen Mustafa Kemal Paşa'mızı hakkıyla tanıyıp, onun yolundan gitmek ve O'nun yaptığı gibi kendi milletinin gücünden başka bir güce itibar etmemek, herhalde bizi selamete çıkaracak tek yoldur.

Son olarak, Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin, doğrudan siz değerli "Gazeteci"lerden beklentilerini anlattığı sözleriyle mektubumu noktalamak isterim:

"Gazetelerimizin ahlâkımıza yükseklik, hislerimize temizlik ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalelerin sergilendiği yer olduğunu görmek isteriz."

(Hanya'da yayınlanan "İSTİKBÂL" Gazetesine, Bingazi'de Kurmay Kıdemli Yüzbaşı olarak görevli iken yazdığı mektup. 29.10.1908)

Meramımın "kırıcı" bir üsluptan uzak kalabilmiş olduğunu ümid eder, bu vesile ile Alanya'daki bütün kardeşlerimize sizler aracılığı ile en samimi selam ve muhabbetlerimi iletir, milletin sesini duyurmak gibi mukaddes bir vazife gören siz değerli kardeşlerime en içten selam, saygı ve hürmetlerimi sunarım.

A. Hüsnü Sezgin



(08.10.07 / ALANYA GAZETESİ'ne mektup)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.