12 Ağustos 2009 Çarşamba

MESELEYE BİR DE BURADAN BAKMALI
















"Siyasi bir simge" olarak değil, "inançları gereği" "türban" takan vatandaşlarıma:

Bu konuda "ısrarcı" olunmadan önce şu iki hususun hatırlanmasında yarar görüyorum:

1- Artık her aklı selîm sahibi insan kabul eder ki; Türkiye Cumhuriyeti'ni zora sokacak, milli birliği dağıtmaya yönelik ne varsa kullanmayı boynuna borç bilen zihniyet, bu durumu da fırsat biliyor ve bu işin peşine düşüyor!

Burada ne şuradan, ne buradan örnekler vererek konuya açıklık getirmeye uğraşacak değilim, ancak samimi bir şekilde inanan ve "TÜRBAN TAKMAM GEREK" diyen insanlara buradan seslenmek istiyorum:
Hangi neden vatanın emniyet ve selametinden daha önemli ve hangi günah bu vatanı bölmeye azmetmişlerin fitnelerine alet olmaktan daha ağır olabilir?!!!"Bakın Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri yüzyıllar öncesinden bize nasıl sesleniyor:"Fitne zamanında yürüyorsan, durmalısın.

Konuşuyorsan susmalısın.

Ayakta isen oturmalısın."


Şimdi bir daha soruyorum: Bunu "takmazsam" günaha girerim diyorsunuz. Yani "şahsen" günah kazanırım diye düşünüyorsunuz. E, peki bütün bir vatanı kasıp kavuran bir "fitne"ye alet oluyor olmanın günahı ne kadar büyüktür, bunu hiç düşünmüş müydünüz?

2- "İnançlar"ın insan için önemini burada tartışacak değilim. Zira "inanç" insanın "özü" ile ilgili bir iştir! İnsan, şu veya bu şekilde, şuna veya buna "inanabilir"! Bu konuda hürdür! Kimse buna bir kısıtlama getiremez. Ancak ne var ki, bir toplum içinde yaşayan insan "genel kamu menfaatine" yönelik olarak düzenlenmek "zorunda" olan ve "toplumun huzur ve dirliği" açısından kapsayıcı, eşit ve "sınırlayıcı" bir özgürlük anlayışını baştan kabul etmek durumundadır! "Homojen" bir yaşam tarzının hakim olduğu bir "toplumsal yaşayış tarzı" hem demokrasiye hem de insanlığın geçmişten bugüne gösterdiği gelişmeye aykırıdır! Böyle bir "homojenite"den bahsetmek, insanlığın ve insanın tabiatına aykırı bir durumdur!

"Devlet" kendi kanunlarını koyar ve bu kanunları koyarken her ne kadar umuma mal olmuş kimi adet ve alışkanlıkları dikkate alsa da, bu "dikkate alış" hiçbir zaman devletin kuruluş gayelerinin üzerinde olamaz! Bu nedenle dini bayramlar "resmi tatil" olarak ilan edilebilir ama toplumun değişik kesimleri tarafından farklı farklı yorumlanan kimi "dini inanışlar"ın içinden bazıları seçilerek bunlara "hakim dini anlayış" yorumu yapılarak bu bir "kanun maddesi" haline getirilemez!

Kısacası: "İnanç gereğidir" denilerek toplumu oluşturan fertlerin bir kesimini ilgilendiren kanunlar/yasalar çıkarılamaz! Şayet çıkarılıyorsa, bu kanunlar toplumunun tamamına "şamil" olamayacağı/olmayacağı için "kanun/yasa çıkarmanın" ruhuna aykırıdır ve şayet çıkarılıyorsa da bu anlayışla çıkarılacak bir kanun ancak "imtiyaz" olabilir ki, bu da hem anayasaya aykırı bir durum, hem de demokratik toplum anlayışını yıkan bir yaklaşım olur! Bu nedenle, toplumsal menfaat, barış ve refahı amaçlayan bir hukuk devletinde "imtiyaz"ların yeri olamaz!

Oluyorsa ya da olmalı diyorsanız, o halde rejiminizin adını değiştirmek zorundasınız!

Karar sizin!



(01.05.2008)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.